16. SİTE

SİNSİ KOMÜNİSTLER

"Türk Olamayanlar" 

 

BİR ŞİZOFREN EDEBİYATI

Sekiz Mayıs 2021' de başlayan yazılar bütününde "meşru / gayrimeşru" düzleminde CezaevindenNotlar' ın  devamı niteliğinde "Sinsi Komünistler ve Dinciliği" anlatmaya çalışan web' yayımıdır.
27 Temmuz 2021

"Özgür Ukrayna Halkına"
Eklenecek Bölümler: 

 

İçindekiler
Önsöz

Giriş
Bölümler

Kaynakça

Sözlük

Adı Geçenler

Katkıda Bulunanlar

Eleştiriler
Yorumlar

 

PATENT VE GAYRİMEŞRU
"ilk yazı"
Tuhaf değil mi koca koca devlet ve devlet adamlarının "bilim herkesin malıdır" kurnazlığı ile emeğe çökmeleri?

 

Peker' in ifşalarını dinlerken bir yandan İsrail'in gaz bombaları ve plastik kurşunlarla saldırılarını izliyoruz.

 

Alın size harika bir yedili kurgu örneği...

 

Bizdeki "her şeyi bilip hiçbir şeyden habersiz, ergen idealizmi ile madara olmuş, koca koca adamlar" sömürge ülkenin yerli sömürge memurudurlar çünkü biraz değil baya aptaldırlar.

 

BioNTech, bilim insanlarının "Alman patentli asrın ürünü" kabul edilip savunulması gerekirken uyanık sömürücü Amerikalılar istiyor diye insanlığın malı sayılıp MAFYA USULLERİYLE üzerine çökülmek isteniyor

 

Bu kafayla daha çook çekersiniz!
NAMUSSUZ SÖZDE MUHALİF KANAT

"bu ülkede herkes devletçidir."

 

Gündemi takip ettiğinizde aklı bir kenara bırakıp neden başka araçlar ararsınız?

 

Dünya düzeni denen ve işlerliğini sürdüren sisteme göre -rekabet ile ilerleme gereği; tüm dünya, ülkeler, devletler, toplumlar, kişi, grup ve klikler -öyle veya böyle en az ikiye ve daha sonra o ana iki rakibin çevresinde bir kaç parçaya daha bölünmüştür. Bu cendereyi görüp kurtulmak neredeyse imkansızdır çünkü en akıllı sandığın kişiler rekabetin bir parçası / oyuncağıdır. Genellikle bu rekabet cahilden bilgesine doğru kanlı boğuşmalara yol açar. Sistem kılcal damarlara kadar örülmüş işletilmektedir.

 

Bu durumda faydalı iş nasıl yapılır?

 

Sözde muhalif namussuzların özellikleri nelerdir dediğimizde: Güncel gayrimeşru işler tartışılırken boyutunun 200 milyar dolar gibi devasa rakamlara ulaştığı, sistemin "aynı hamam aynı tas" devam ettiği anlaşılıyor.

 

O halde gelsin soru: Neden muhalefet görevini yapmaz? Yapmaz çünkü Susurluk'ta ortaya çıktığı gibi üçlü, dörtlü çetelerin bizzat ortakları muhaliflerdir. Uyuşturucu ve benzeri gayrimeşrunun alım, satım, kullanım, sistem kurulumu büyük oranda muhalif kanadın elindedir. Mevcut iktidara canla başla bağlı, saf, gönüllü, vefakar, cefakar, fedai -tabiri yerindeyse koyun kitlelerin bu işleri ne yapabilme, ne yönetebilme, ne de anlayabilme olanakları yoktur.

 

İşte bu yüzden sözde muhalifler namussuzdur. Bu namussuzlar haber yaparken bile "ülkücü mafya lideri" gibi bir algı oluştururlar sanki mafyanın ülkücüsü mülkücüsü olurmuş gibi! Mafya mafyadır. Gayrimeşrudur. Gayrimeşru işlerdir. Komünist veya sosyalist arazi mafyası, çek senet takipçisi, halktan haraç toplayan çeteler, kadın satıcıları, uyuşturucu mafyası, insan kaçakcısı, tarihi eser kaçakcısı, sanat simsarı, rüşvetçi yokmuş gibi adını ülkücü koyup bütün suçu bir kesimin üzerine yıkmak kurnazlığı ile saman altından su yürütürler. Saf yığınlar da eğitimsiz, lümpen isimlendirmeyi dünden razı alıp kabul ederler çünkü bunların torbacıdan farkı yoktur. Neticede avanaklaştırılmış, uyuşturulmuş kitleler saçmalıkla uğraşırken saman altından su yürütmeye devam ederler.

 

Bu sehem çözülemez

 

Çözülmesinin tek yolu pisliklere hiç bulaşmamış gönüllü, iradesi güçlü, insanı ve insanlığı düşünen temiz ellerdir. İsrail Hamas'a operasyon yapıp 350 hedefi imha ediyor ve sadece 2 kişi ölüyor, nasıl? Şöyle; operasyon yapacağı yerdeki tüm cep telefonlarına mesaj atıp "o bölgeyi 10 dakika içinde boşaltın, birazdan bombalayacağız" Bizim namussuz sözde muhalifler de her türlü pisliğe batıp kafaları iyi olduğu için "ey İsrail ve dünya güçleri, biran önce bu zulmu durdurun yoksa biz yapacağımızı biliriz" demeçleri yayınlıyorlar  Çok merak ediyorum acaba ne yapacaklarmış! Hocanın eşşeği gibi eski kilimi bozup heybe mi yapacaklarmış?


KURGU ÇALIŞIYOR

"düzgün sistem"

 

Patent ve Gayrimeşru demiş yedili kurgu ile altını doldurmuştum. Sistemin düzgün çalışması için gerekenler nelerdir?

 

Üç gün önce temelleri yazılan bu kurgunun nasıl çalıştığını görünce doğrusu ben de şaşırıyorum. BioNTech'in emeğine çökmeye çalışan uyanık sömürücü Amerikalıların sözcüsü başkanları, asrın ürünü dediğim sadece Corona ile ilgili değil kanser ve benzeri çaresiz hastalıklara/sorunlara deva olacak, Türk malı Alman patentli ürünün tabii SAHİBİ -sert bir biçimde emeğine sahip çıkacağını belirtti.

 

Gayrimeşrunun kravatlı çökücüleri MegaYatMarinası örneğinde olduğu gibi itirafla karışık karartma yaparak sadece Türkiye' nin değil Akdeniz'in en büyüğü olduğunu açıkettiler.

 

Üçüncü anatemel İsrail labaratuarlarında üretilen sahte elmasın nasıl olup dünya gayrimeşru sisteminin temel değeri olduğu ve dördüncüsü de İran Molla Düzeninin yapıp ettikleriydi.

 

Gelinen noktada parçaları bütünleştirip Rusya, Çin, Türkiye, Ukrayna ekleriyle neticeye varmak mümkündür. Bakalım önümüzdeki günlerde neler olacak derseniz işte sehemin büyüğü. Corona sorunu ile en iyi mücadele edip kazanan ülkenin tabiiki geleceği kurduğunu görmek için dahi olmaya gerek yok.

 

Bizde olduğu gibi dünyanın her yerinde KULLANIŞLI SOSYALİST APTALLAR vardır ve bunların önü bir yere kadar açılır. Bunlar için ideoloji din gibi uyuşturucu bağımlılığı gibi vazgeçilmezdir. Beyinlerinin sadece bir kısmını kullanırlar. Bildiğiniz geri zekalıdırlar. İsimlerinin başında yönetici, oda başkanı, parti lideri, STK, gazeteci hatta devlet başkanı titelinin olmasının anlamı yoktur. Sistem bu geri zekalıları aslında kendi mayaları olan provokasyon yoluyla kışkırtarak karşı kitlelerin üzerine sürer. Gayrimeşru, ele geçirmek veya deyim yerindeyse çökmek istediği bir sistemi bu geri zekalılar aracılığıyla önce yıpratıp sonra hüpletir. Sermaye düşmanı bu kitle aynı zamanda bir o kadar da cimridir. Elli kuruş için bile "düşman, yokedilmesi gereken zararlı" ilan edebilir. Açıkca propagandasını yaptıkları kamuculuk, toplumculuk, birey düşmanlığı iliklerine kadar işlediği için ilkel devlet yapılarının biçilmiş kaftanlarıdırlar. Bireyin ezilip yokedilmesi sürecinde dincilerden bile azgın tezkiyecidirler. Kimsenin ne konuşmasına, ne kendini ifade etmesine ne de eleştiriye tahammül edemez anında alnının ortasına kafir damgası vuruverirler. Ruhları köledir sürekli kendilerine bir devlet, bir patron, bir efendi, bir lider, bir komutan ararlar. Ölüleri kutsamada üzerlerine yoktur çünkü yaşamın değil ölümün çalışanlarıdır.

 

Bu bağlamlarda kurgumuzu yerli yerine oturttuğumuzda sistemde boşluk kalmaz ve tıkır tıkır işler.

BURADAN KOMÜNİSTLERE EKMEK ÇIKMAZ

"peker meselesi"

 

Daha da karmaşık hale gelecek gibi duran son yayınlardan ne anlamalı, ne yapmalıyız?

 

Mal bulmuş mağribi gibi yayınların bir yerinden kendilerine pay çıkarmaya çalışan kültür düşmanı komünistlerden birinin Celali İsyanlarından başlayarak Hain Şeyh Said'i filan kahraman kabul ettirerek Irkçı Kürt ve sonrasında kendi yenik, bitik, müflis ideolojilerini dolayısıyla geçmişlerini kurtarabileğini zanneden fosil ve foseptik kafalı çevreler hava gazından başka bir şey alamaz!

 

Anadolumuzun Türkiye yani Türkyurdu olmasının sebebi bin yıllık kanlı boğuşmadır ve ilginci bu boğuşmada Kürt aşiretleri her zaman karşı tarafta durdukları için bugün başları beladan kurtulmuyor. Kuyulara çolçocuk Türkmenleri dolduran tetikçi o günün deyimiyle mızrakçılar Ortaçağ ilkel dinci hanedanlarının ortağıyken Türk; dağbaşlarına, ormanlara, bataklıklara sığınıp 500 sene öyle yaşadı.

 

Saltanatla Hilafetin kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanı için yeniden ordu kuran Türk son Celali birliklerini de oluşturdu. Şeyh Sait gibi hainler o zaman da düşmanın yanında yer aldı. Şimdilerde PKK'LI komünist canavarları Celali gibi göstermek şerefsizlikten başka bir şey değildir ve görüldükleri yerde sırf tarihin ruhu ile mazlum kız çocukları hatırına yakılıp yokedilmektedirler. Bu kavga bitmez. Bu kavga tarihin derinlerinden gelen saf ruh ile karanlığın ve canavarlığın kavgasıdır. CHP ile ilgili görüşüm açık ve nettir. Günümüzdeki CHP'NİN devleti kurup aydınlanma devrimlerini gerçekleştiren CHP ile bir alakası yoktur. Asıl CHP devleti kuran, Atatürk'ün CHP sidir dolayısıyla ASLINDA çok partili sisteme geçtikten hemen sonra kendisini lağvetmeliydi ki Cumhuriyet demokrasi ile daha güçlensin oysa tam aksi oldu: Şimdiki CHP muhalifleri, muhalefet edelim derken kurucu ilkelere muhalefet ettiler. Bu vahim durum yaşanırken mirasyedi, beleşçi, hazıra konan şimdiki CHP de dolaylı olarak devleti yemeye devam etti. İsmet İnönü çok iyi bir asker fakat Atatürk kadar zeki bir yönetici değildi. Sistemi berbat edenlerden biri de odur. Atatürk ömrünün son döneminde İnönü ile neredeyse hiç konuşmamış, ona küskün hayatını kaybetmiştir. Onun kapasitesini ve ne yapıp yapamayacağını çok iyi biliyordu.

 

Sonuçta bugün CHP'YE sövenler devlete sövüyormuş gibi algılanıyor. Bu felakettir. Ders almayan yeteneksiz kimseler AKP iktidarında üstüste onlarca yıl boyunca şamar üstüne şamar yemelerine rağmen bir türlü bu GERÇEĞE uygun hareket edemediler. Bu sıkıntı ülke geneline yayılmış ve bugün dayanılmaz bir hal almıştır.

 

Çözüm: Bürokratik ilkel devletin yerine, yıkıcı bölücü unsurlardan arındırılmış demokratik devlettir ve bu da devleti küçültüp özünü / yoğunluğunu / gücünü artırmadan gerçekleşemez. Yani devlet temelde kendisiyle alakasız bütün alanlardan çekilmek zorundadır. Kızıl veya Yeşil komünist bir devlet, halkına kan kusturmaktan başka bir şey yapamaz. Bugün olmasa bile ilerde olacak olan demokratik bireyci devlettir.

........................ÖĞRENCİSİNE TECAVÜZ EDEN AKADEMİSYENLER

"gayrimeşru sistem"

 

Cazgırlar taifesi hep bir ağızdan "sağın foseptik çukuru patladı" filan diyorlarya ne kadar doğru?

 

Ünlü bilge Sedat Peker'in de dediği gibi "sevgili gençler; sakın ha, bu ülkedeki 40 yaş üstü hiç kimseye inanmayın çünkü bu lanetlenmiş ülkede ne sağcı sağcıdır, ne solcu solcudur, ne alevi alevidir, ne de sünni sünnidir. Kendinize yepyeni güzel mi güzel bir ülke kurun!"

 

Mafya sistemlerinde değişmez bir kural vardır: "Suç Ortaklığı". Sisteme giren veya girmek isteyene bir suç işletilerek, artık sen de suçlusun dolayısıyla ortağımızsın denir. Sistem böyle sürer gider. Bizimki gibi ilkel devletler devlet olmadığı, suç şebekesi olduğu için de "sessizlik" tersine işler. Akademisyen, pröfösör, amir, şube müdürü... tümü zamanla öğrenerek ilerler. Sistemde iyi bir yere gelmek için iyi suçlarınız olması gerekir yani sayılan sağ, sol, iktidar, muhalif tümü pisliğin içinde hatta tam ortasındadır.

 

Mafya denince akıllara gelen genellikle gangster filmlerinden bilinen özellikle 2. Dünya savaşından sonra savaş cephesinden geri dönebilen kan, ölüm ve öldürmeyi yaşamış, işsiz güçsüz, toplumda yer edinemeyenlerin kurduğu asıp, kesme, vurup öldürme, işkence, yaralama, sakat bırakma gibi biliriz.

 

Oysa doğrusu gayrimeşrudur yani yasadışı. Yasal olmayan her türlü iş ve işlem bu alana girer. En küçük kalpazanlıktan milyarlarca dolarlık silah alış verişine kadar TÜM işler gayrimeşrudur. Böyle olunca kimi ülkelere göre yasal olan bir iş başka ülkeler için gayrimeşru olabilir. Örneğin, tarihi eser alım satımı İngiltere'de yasal ama diğer ülkelerde gayrimeşrudur. Uyuşturucu ve diğerleri için de bu geçerlidir. Kimine göre yasal kimine göre gayrimeşru. Bu durumda deyim yerindeyse pislikten sıyrılıp kurtulmak çok zordur yani suçu birinin veya bir kesimin üzerine atmak da gayrimeşru/mafyötiktir.

 

Hep yanlış anlaşılır veya anlatılır: Milli Mücadelemiz o kankızılı karanlık günlerinde SSCB ve Lenin ile olan münasebette önderimiz Atatürk tam bağımsızlık gereği kendi mücadelesini gayet iyi izah ederken ülkedeki istisnasız bütün komünist faaliyetleri de yasaklamış ve Lenin de buna saygı göstererek daha genel anlaşma yoluna gitmiştir. Oysa bizdeki geri zekalı müstemleke ruhlar sürekli bu ilişkiyi istismar edip ülkeyi Rus kolonisine çevirebilmek için çabalamaya devam ederler. Bu gerçeğin en belirgin örneği Nazım Hikmet Ran olup kendisi komünisttir ve bizzat Atatürk tarafından cezalandırılmasına rağmen "antiemperyalizm adına" propagandasını sürdürenler akademi ve dolayısıyla hala ülkenin hukuk sisteminde söz söyleyebilip örgütlenmeye devam ederler.

 

Sonuç itibariyle; tıpkı milli mücadelenin zor zamanlarında olduğu gibi keskin zekası olmayanlar bu düğümleri çözemediğinden ülke bir türlü ileri adım atamamaktadır.

 

Aptal dosttansa akıllı düşman iyidir.

MALLIK

"soru sormayı bilmeyen insanlar"

 

Bir ülkenin nasıllığını tespit ederken neden orada sorulan sorulara bakarız?

 

Muhalif milletvekilleri, gazeteciler, tartışmacılar, akademisyenler veya sıradan insanlar bir tartışma başlatıyor veya yürütüyorlarsa öncelikle doğru soru sormayı bilmeliler.

 

Gündemdeki Peker sorularından hareketle olup biteni takip ettiğimizde ülkenin eskisinden daha mal (sığır) bir genel durum ifade ettiğini görüyoruz üzülerek.

 

Bir ülkede eleştiri kültürü yoksa, diyalog kültürü gelişmemişse, insanlar doğru soru soramıyorlarsa tek sorumlu BASKIDIR. Baskının olduğu bir ortamdan ne felsefe, ne sanat, ne de bilim yeşerip çıkamaz çünkü potinli postallı adamlar o filizlenmeleri ezip geçerler sonuçta böyle çöl, böyle kurak, böyle kısır sömürge bir ülke oluşur. Kimin umurunda? Sömürgeciler memnun ama sömürülenler müthiş üzgün. Mıymıntı CHP'li bir milletvekili Peker'in sorularını olduğu gibi "soru önergesi" yapıp Meclise sunmuş. Olum, siz önce soru sormayı öğrenin ondan sonra milletvekili olmak istiyorum diye ortaya çıkın. Ne kadar muhteris, kötü, zavallı, çaresiz, biçimsiz, kısır, kılıksız kıyafetsiz, çulsuz, yetersiz olduğunuzun bile farkında olamayacak kadar ZAVALLISINIZ.

 

Çok yazık oluyor bu memlekete çook.

 

Kirli/Pis sistemin nasıl işlediğini daha iyi anlamak için DEVŞİRME alt sistemini iyi anlayıp bilmemiz de gerekir. Hani, kaçbin yıllık devlet geleneğimiz filan diyorlar ya onunla alakası olmayıp tam aksine sistemin çürümesiyle ilgili: Bilgi sızdırma suçu bürokratların en ciddi ihanetlerinden biridir. Suçluyu avlamak/kullanmak için bilgi sızdırdıkları gibi şuan bizimkinde olduğu gibi "bilgiyi, devşirmek istediklerine sızdırmak" gibi daha şeytani bir yönteme evrilebilir yani "bak, aslında bu kişi senin hakkında şöyle düşünüyor. Aha, bunlarda delilleri" diyerek bütün rakiplerini avlayabilirler. Bu taktik yeni değil taa EbuSüfyanın kurnaz oğlu Muaviye'den beri vardır. Entrika da derler. Ali gibi birinin Muaviye'ye nasıl yenildiğinin sırrı da buradadır!

 

AİLE

"iki örnek"

 

Herkes hukuk ararken kime güveneceğiz veya biz ne yapacağız?

 

Ersan Şen ve FOXTV örneklerini vermek istiyorum. Hukuk otoriteniz Deniz Feneri dolandırıcılığının avukatı, reyting rekortmeniniz de 7/24 toplum ve insanınızın zihnine dizi filmler aracılığıyla fitne, fesat, bozgun, kıskançlık, entrika, utanmazlık, hırs, yalan dolan, hile, kurnazlık yani ahlaksızlık şırıngalayıp duruyorsa birileri bir zaman "Allah hepinizin belasını versin" demiş demektir. Ömrü suçla geçen Peker bile "böyle devlet olmaaz" diye feryat ediyor. Üşütük komünistlerle dinciler kendi hayal alemlerinde Deniz, Nazım türküleriyle Gazze masalları anlatıp duruyorlar

 

Bir millet iki devlet CanAzerbaycan, İsrail bayrağını göndere çekti ama kimsenin gıkı çıkmadı. Şimdi bu ne demek? Kırk yıldan beri Ortaçağ molla düzeni ile yönetilen ve Afrika ortalarından Afganistan, Yemen, Suriye hatta ülkemiz ve Avrupa içlerinde Amerika'da, Rusya'da örgütlü İran devleti topun ağzında. İnsanlığın vermesi gereken karar çok basit: İleriye mi, geriye mi?

 

Kendi anılarımda Cezaevinden Notlar internet sitemde detaylarını yazdığım filmin sonu "sığınağımız eninde sonunda ailemizdir", "bu ülkenin bizzat kendi cezaevidir". Demem o ki bunlar zaten yazılan şeylerdi ama kimse okumadı. Okumayınca da öğrenemedi. Öğrenemeyince de işte böyle külliyyen/toptan tımarhanelik oldu.


ASLAN VE

"leşle beslenenler"

 

Etkin muhalefeti kim yapıyor?

 

Az değil onlarca yıldan beri sevgili ülkemizin bitmez tükenmez sorunları, beka, "çok önemli bir süreçten geçiyoruz", terör, gayrimeşru, uluslararası uyumsuzluk, denge, iktidar muhalefet sorunları var. Herkes kabul ediyor.

 

Bu durumda asıl sorun nedir ve nasıl çözmeliyiz dediğimizde en basit yöntem; bizden önce bu yollardan geçen "özellikle ileri memleketlerin" yaptığı gibi... İleri memleket nedir dediğimizde yanıt çok basittir; vatandaşını insan gibi yaşatan ülkeler. Müreffeh, huzurlu, sakin, zengin, sağlıklı, eğitimli, sanatta ve bilimde iş üreten, tam bağımsız, kendine yeten, muhtaç olmayan, entrika ile ayakta durmayan, kendi ayağının üzerinde durabilen, sorunlarını çözmüş, gençleri ve çocukları geleceğe umutla bakan, güleryüzlü insanların olduğu, ölümün/ölünün  değil yaşamın/yaşayanın değerli olduğu... Say sayabildiğince kriterler.

 

Bizde nasıl pekiyi dediğimizde: Etkin muhalefeti bile Aslan Sedat Peker'in yaptığı, muhalefet zannettiğimiz, sırf bu işleri için yoksul halkın vergilerinden maaş alan, soytarı, komik, traji komik, mıymıntı, sümsük, korkak, çaresiz, aciz, zavallı bir tuhaf insanlar yığını, kalabalığı, sürüsü...

 

Doğa kanununda bunlara leşcil deniyor yani aslan avlar, kalan leşlerle bunlar beslenir: Akbaba, çakal, yılan, çıyan, sürüngen, böcek, fare, sıçan gibi hayvanlar bu gruba girer. Meral Ablalarının sayesinde iktidara gelecekmiş de HDP' ye de bakanlık verecekmişler. Haydi, Truva katırı Gürsel Tekin denen kütük bunları gerile gerile televizyon ekranlarında söylüyor da kurmay zekası olan toprağım Dursun Çiçek nasıl söyleyebiliyor! Şimdi bu dallamalara sövünce hakaret mi etmiş oluyoruz? Bu nasıl bir kurmay zekasıdır, sizin hiç vicdanınız sızlamıyor mu, Atatürk' ten de mi utanmıyorsunuz..? O Adam, yokluğun ötesinde "başı gabak ayağı çıplak" bir toplumdan, akla hayale gelmedik karmaşa ortamında, kan gölünde yokluk çukurunda, çaresizliğin ortasında bir ulus yarattı ve bütün dünya da dost/düşman hayranlık içinde izleyip takdir ettiler. O'lum, sizin o insanın ismini ağzınıza bile almanız haram lan! Siz bu kokain tüketicisi, miras yedi, Boğaz'ın villalarında viski yudumlayıp birbirinin karısını kızını beceren, miras yediler olabilirsiniz ancak. Bu kadar iğrenç ve leşcilsiniz.

 

Günümüzü göremeyen geçmişe saplanıp kalır. Saadettin Tantana'dan, Uğur Dündar'dan, Emre Kongar'dan medet uman, fayda bekleyenler fosil araştırmaları yapsa daha işe yararlar çünkü ülkeyi böyle devlet bağımlısı, köle ruhlu, birey düşmanı, ezberci, sanattan bilimden uzak, ulusalcılık filan adına bağnazlığı içe kapanıklığı körükleyen moruklar, gericiler bunlardı zaten. Ünlü bilge Sedat Peker'in sözünü tekrarlayalım bari: "Sevgili gençler, bu ülkede 40 yaş üstündeki hiç kimseye inanmayın..."


ÜLKÜCÜ MAFİA

"bir şaşırtmaca"

 

Susurluk ve benzeri temizeller operasyonları nerede ve nasıl tıkanıyor?

 

Olay duruma "cambaza bak dümeniyle" baktığınızda gözleriniz faltaşı gibi açılır, hayretler içinde kalırsınız şöyle ki en baştan bir anahtar vererek başlamalı ve kapıyı kendinizin açmasını sağlamalıyız: Ülkücülük / İdealizm, Türk-İslam Sentezi aslında dümenin bizzat kendisi olup Atatürk milliyetçiliği ile bir alakası olmayıp hatta karşı devrimci bir harekettir.

 

Anahtarı aldıktan sonra içeride ne ile karşılaşacağınızı bilemediğinizden tedbirli olmanız gereken; devrim adı altında devrimlere karşı yine bir başka çeşit karşı devrim hareketi olan sosyalist yapılanmalardır.

 

Şimdi daha eğlenceli olmaya başladı sanırım.

 

Şimdi gelsin soru: Bütün bu yıkıcı bölücü yıpratıcı kurnazlıklara karşı Atatürk nasıl bir sistem kurmuştu? O büyük insanın büyüklüğü sözde değil tecrübelerinde gizlidir. (Aslında bu sırları vermemek gerekir ama sistem gücümüze inandığımız için verelim) Bir insanı ne kadar farklı yönlerden, ne kadar çok insan çekerse çeksin yıkamaz çünkü birbirlerinin güçlerini dengeledikleri için ortadaki insan ayakta kalır.

 

Konumuza dönersek kurulduğu günden beri türlü badireleri atlatan Atatürk devleti güçlenerek yoluna devam etmekte ve büyük önderin deyimiyle ilelebet payidar kalacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ülkücü, türkücü, komünist hangi tür olursa olsun mafya; kanlı, kan dondurucu, korkunç, korkunç ötesi insanın aklını başından alacak kötülükte bir gerçeklik yani insanın olduğu her yer ve zamanda varolduğu için bunlara ülkücü veya başka bir isim/sıfat konamaz. Bir ismi vardır yasadışı/gayrimeşru.

 

Devlet Bahçeli denen ırkçı, fikir köklerinde Türklükten çok Arapçı ama Türk soslu yapılar; eğitim ve kültür düzeyleri düşük olduğu için bu tuzaklara çok kolay düşüp, artniyetlilerin maşası olup sistemde yeredinebilirler. Sebebi, karşı cenahlardan gelen çekiştirmeleri nötrlemektir.

 

Oysa Atatürk'ün ilkelerini bizzat koyup öğrettiği devrimler; Türk ulusunun kendi yurdunda müreffeh, tam bağımsız, kendi kimliği ile, tarihinin derinliklerinden getirdiği eşsiz kültürleriyle, yönü batıya ve ileriye dönük çağdaş bir devlettir ve bu devletin taa o zaman dikilen sarsılmaz direkleri sonsuza kadar yaşayacaktır.

 

Neticede ülkücü mafya, koskocaman bir yalan olup pek de akıllı olmayan bu eğitimsiz kitleler asıl mafyanın görülmesini perdeler, engeller, kullanır ve bu işi de her zaman olduğu gibi bilinçli veya bilinçsiz propaganda araçları yapar. Bu durumda Devlet bahçeli gibiler tarihleri boyunca sürekli birilerinin aracıdırlar. Kah Amerika aracı, kah İran aracı, kah Rus aracı, kah hiç akla hayale gelmeyen birilerinin aracı. Tıpkı tam bunların karşısındaki komünistler gibi.

 

İyi ki varoldun Atatürk. Senin gibi büyük bir önderleri olduğu için Türkler ne kadar onur duysa azdır.

MALESEF BÖYLE

"oğlanlar düzeni"

 

En sonda söyleyeceğimi başta söyleyip sorumu sorayım. Eşcinsellik doğaldır ama i*nelik başka bir şey... Soru şu; toplum neden anlamıyor?

 

Uzun yıllardır uluslararası sanat camiasının da içinde biri olarak; sanat ve sanat eseri üretiminde eşcinsellerin gerçekten de çok farklı ve daha değişik sanat üreterek büyük zenginlik kattıkları hatta çoğunun büyük sanatçı olduğunu söyleyebilirim çünkü sanat duygu işidir. Fakat buradaki durum daha karmaşık: Devlet nizamı denen özünde papier/kağıt/belge kurulumunun binlerce yıllık geçmişi vardır. Osmanlı Devleti' nde malum/herkesin bilip konuştuğu "oğlanlar düzeni" Türk geleneğinde olmamakla beraber Fars/İran devlet geleneğinden geçen bir uygulamadır. Kuran kurslarında filan çocuklara tecavüz etmelerinin sebebi de budur. Bu çirkin bir gelenektir. Duygu durum ve emre kayıtsız şartsız itaat için irade kırımı vardır. Ayrıca işkencecilerin ilk yaptığı uygulama da "makada jop" işkencesidir. İradesi kırılan veya tümüyle yokedilen kişi her şeyi yapabilir. Ona her şey yaptırılabilir. Tabii bu bizimki gibi ilkel devletlerde hâlâ sürer ama ileri ülke emniyet birimleri bunu daha çok modern psikolji/psikiyatri bilimini kullanarak, başka yöntemlerle yapar.

 

Durumu teorik okul bilgileriyle anlayıp çözebilmeniz imkansızdır ama bu ülkede milyonlarca iradesiz vardır. İradesi olmayan kendini kaybeder veya hiç bulamaz. Durum budur. Çözümlemelerinizi yaparken bu ilginç kriteri de ekleyerek yaparsınız artık...

 

Gündemle nasıl bir alakası var derseniz, onu da siz bulun artık.

HÂLÂ CANBAZA BAKANLAR

"alem aptal değil"

 

Daha dün yani birkaç gün önce yazdığım veya birileri tarafından açıkca yeni söylenmişken neden okunup anlaşılmaz, neden herkes kendi kafasına göre anlar?

 

İnsan denen varlığın gelecek planları, istekleri, idealleri veya arzuları HENÜZ OLMADIĞI için yani hayali olduğundan; bu yaşam dünyamızda neredeyse hiçbir şey görülüp anlaşılamaz. Adam bas bas bağırıp "lan kardeşim kör müsün, sağır mısın, dilsiz misin, aptal mısın" naraları atsa da anlamsızlaşıverir. Ne kadar çok kitap veya anının olduğunun bir değeri yoktur. Herkes kendi yaşamını yaşayıp tecrübelerinin sonunda ölür. O saatten sonra kimseye bir şey anlatamaz. Pekiyi, bu insanlık dediğimiz süreç nasıl devam ediyor?

 

Öncelikle talan kültürünün nereden ve nasıl gelip içimize nasıl yerleştiğine bakmamız lazım. Türk toplulukları diğerlerinden farklı olarak konar göçer gezer topluluklar olarak özellikle BOZKIR coğrafyasının yoğurduğu, deniz veya okyanusa ulaşıncaya kadar binlerce yıl geçiren topluluklardır ve kültür sözle aktarılır. Talancılık kadim milletlerin istisnasız tümünde vardır yani günün gerçeği odur fakat İslam denen dinin ganimetçi temel yapısı ile pekişip çözümsüzleşir çünkü İslam denen din, Medine-i Fazıla dedikleri yapıyı kutsal kabul ettikleri Bedir Savaşı ile başlatırlar ki bu savaş; kervan basıp mala çökme, el koyma, ganimet, talandır. Seriyye dedikleri küçük timler de bu tip terör eylemleri ile civar yerleşimleri talan eden birimlerdi. Sistem böyle kurulup devam etti. Neticede Kerbela gibi bir gerçek, dinin (yalan) terörist yönünün en görünen yüzü olup en derinlerinde mafyanın uygulamalarının neticesidir. Türklere kadar ulaşan bu ganimet temel yapısı talanla birleşince bitip tükenmek bilmez döngülere de sebep olur ve günümüze kadar gelir. İşin ilginci Türkler Çin'den Hindistan'a, İran'dan Kuzey Afrika'ya hata Avrupa ortalarına kadar bu geniş coğrafyanın hakimiydiler. Algılanıp değişmesi gereken budur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda "derin kültür köklerinin önemi" anlaşıldığından temellendirme yapılırken; konar göçer gezer toplulukların sözlü gelenekleri yerine talancılara dikkat kesilip onlar alınınca sonuç budur.

 

Pekiyi, asıl işimize yarayacak bilgiyi bulurken; insanlık dediğimiz ilerleme bunca geçmişinden sonra bu ciddi sorunu nasıl aşıyor dersek. Tek kelime ile kayıt altına alarak. Escobar kendisini Forbes'in dünyanın en zenginleri listesine sokan zenginliğinin ve birikiminin SAHTE olduğunu bilseydi sanırım öldürülmeden önce bizzat kendi kafasına sıkardı. Escobar birikimini elmasa yatırdı ama elmasları sahteydi Detaylarını daha önceki yazılarımda yazmıştım.

 

Yani, gayrimeşru da kayıt altındadır günümüz dünyasında. Uluslararası sermaye birikimi 100 trilyonlarca Amerikan dolarına denkken, bunun en az yüz katı "gelecekte ödenecek" taksitlendirilmiş geleceğin sermayesidir. Kendini çok uyanık, akıllı, zeki, kurnaz zanneden mafya aslında sistemin paslı bir parçasından başka bir şey değildir. Bu arada hayatını kaybeden kadersizlerin şanssızlığı kendi hırs ve kötülükleridir.

 

Yaşa ve yaşat! Kötülükten uzak dur! İnsanlığa güven!

 

Yaşanan durumda ortaya çıkan dayanılmaz acının kaynağı bizdeki gibi ilkel devletçi anlayışlardır. Bunların dinci veya komünist zihin yapısında yoğrulmalarının farkı yoktur. Bu kurnazların keşfettiği devletin ağalığı ve patronajında sürekli el değiştiren makamlar dolayısıyla sermaye ve egemenliktir. Egemenliğin nasıl kullanıldığı sorusunun yanıtı "karşısındakini ezip yoketmek" hedefinde geliştiği için bu yapılar ÇAKAL üretir. Dünün makbulü bugünün haini oluverir. Çakallığın yaygınlaştığı bir ülkede insanlıktan bahsedilemez. Onlar yaşayan ölülerdir. Devletin herhangi bir yerinde bir masa bir koltuk sahibi olmayı kazanç sayanlar, köylerinden çıkıp geldikleri tezek yığınından iyi durumdadırlar ama insanlık o devri çoktan kapatıp çok daha ilerilere atılım yapmaktadır. Acı çekenler sorumlunun bu ilkel devletçi anlayış olduğunu anladıklarında imkanları varsa kendilerini dışarı atar veya sisteme uyup devleti kutsayıp diğerlerini ezmeye bayrak değişimi ile devam eder. Labaratuar ortamına benzeyen bu geniş coğrafyalarda hergün milyonlarca deney yapılır. Herkes hakettiğini bulur.

KAMU DÜZENİ ZIRVASI

"hep kopya"

 

Adli evraklarımızda sıklıkla karşılaştığımız "kamu", "kamu düzeni", "kamu düzenini bozma", "kamu düzenini bozma potansiyeli" gibi kavramların ne menem bir şeyler olduğunu anlayan varsa beri gelsin.

 

Eğer anladığınız kendi menfaatinizse bile "o menfeatin" ne olduğu sorgulanmak zorundadır. Ne zamandan beri dikiş tutmayan kamu düzeni, olduğu kadar; "en kötü düzen, düzensizlikten iyidir" diyerek yolalabilirsiniz. Şuradan devam edelim, karışık kafalar daha da karışmasın. Merasim. Devlete ait her yer ve kişi merasimlere katılmak veya düzenlemek zorundadır. Yıllık takvimin ne kadarı merasimlere ayrılmıştır sorusu belgeselleştirilebilir.

 

Bu genel girişten sonra halkının çoğu eğitim, sağlık, iş, fikir, bilgi, eğitim, birikim, sanat, bilim, felsefe sorunları yaşıyorsa temel sebep; kanunların bile kopya olmasındandır. Kopya bir kanun toplumu da bozar. Bu durumda hangi kamu düzeninden bahsediyorsunuz dersek örneğin bir araya gelen veya getirilen bir sürü insan PROVOKASYON ile harekete geçerse veya bir düzen oluşturursa buda mı kamu düzenidir?

 

İşiniz gücünüz yalan dolan, film fırıldak, ezber kopya, zulüm işkence…

JİLET MESELESİ

"türk"

 

Burada olanlar neden dünyanın başka yerlerinde olmaz?

 

Ünlü bilge Peker'in dediği gibi "bizim hakim olduğumuz coğrafyadan en az 40 devlet çıktı. Kala kala elimizde sadece burası kaldı. Bu toplum travma yaşıyor". Jilet atıyorlar.

 

Bir başka ünlümüz Müslüm de "onlar matem tutuyorlar" demişti. Şimdi gelsin soru "insanlara bu acıları kim, neden yaşatır veya daha kısası şu kısacık ömrümüzde bu acıları neden çekeriz?

 

Almanlar Türkiye'den seçerek işçi alıp götürdürlerinde Türk denince bizim aklımıza büyük hatta çok büyük, güçlü, iradeli, sağlam, dünyayı titreten adamlar aklımıza gelirdi diyorlardı!

 

Nerden nereye geldik değil mi, kültür olmadan sanat, sanat olmadan medeniyet olmaz der dururuz. Atatürk gibi dahi bir önderimiz olmasaydı halimiz ne olurdu çok merak ederim. Bugün özellikle Ortaasya coğrafyasında kendi adlarıyla kurulu Türk devletlerinin sessizliği ayrı bir araştırma konusudur.

 

Acaba ne bekliyoruz?

 

Şarkkurnazı çakalların bir özelliği de bahane bulmak yoksa oluşturmak kurnazlığıdır. Güvenli siperlerinde sinsi sinsi bekleyip karşı tarafın en küçük bir hatasını beklerler yoksa uydururlar. Asırlar boyu böyle hayatta kalıp toplumu ifsat etmişlerdir. Osmanlıcı üşütükler Hicaz bizimdi derken her ay düzenli gönderilen altınlardan hiç bahsetmezler! Acaba onlar mı bize egemendi yoksa biz mi onlara egemendik? İşte zurnanın zırt dediği yer burası: Vergiyi veya haracı kim alıyorsa egemen odur. Nasıl harcadığı başka mevzu. Demem o ki Selçuklular da Moğollara sürekli düzenli vergi ödüyordular! Bu yüzden de Babai uluları isyan ediyordu. Bu düzlemden ilerlerseniz doğruyu bulmada ve vatanın asıl sahiplerinin kim olduğunu anlamada daha kolay ilerlerseniz. Bu, şimdiye kadar olandı. Pekiyi, şimdiye ve geleceğe baktığımızda neler görebiliriz?

 

Şimdi: Eskinin can çekişmeleri. 

Gelecek: Aydınlanmış bir dünya.

VATANDAŞINI DELİRTEN DEVLET

"bizde her şey trajikomik"

 

Travmanın sebebi ne olabilir diye sorduğumuzda?

 

Bizim ülkemizde diğer ülkelerden farklı olarak hamaset, büyük insan ve devlet olma arzusu, "alalım düşmandan eski yerleri" mehter marşı veya dünya egemenliği gibi dinci veya komünist üşütük idealler anında karşılık bulur. Çöpten yiyecek toplayanından tut uluslararası ticaret kabiliyetine ulaşmış sanayicimize kadar herkes kendisini çok önemli sayar hatta güncelde olduğu gibi yasadışının ünlü aktörleri filan Turan'dan bahseder.

 

Bütün bunları görüp, duyup, okuyup şaşırmamak imkansızdır. Eğer şaşırmıyorsanız zaten siz de o üşütük, deli, zırdeli ama aslında yenik, bitik, zavallı insanlardan (!) birisiniz demektir.

 

Sıradan lise seviyesinde, aklıbaşında, çalışkan bir öğrenci bile bilgi/bilim/doğru araştırması yaparken hangi temel ilkelere uyması/bakması gerektiğini bilir. Ama bizde öğretmenlerden pröfösörlere kadar neredeyse tümü üşütük/deli oldukları için bu toplumdan bisikim olmaz.

 

Dikkat edilirse uluslararasında bile "bize müşteri gözüyle bakanların dışında hiç kimse" adam yerine koymaz, hiçbir yerde ne geçerliğimiz ne de saygınlığımız yoktur. Hiç kimse bizimle uğraşmak istemez. Durumun farkına varan ülke insanımız ise ilk fırsatta, neyi var neyi yoksa bu tımarhaneyi terkedip kaçar.

 

Devlet kendi vatandaşını delirtir mi dediğimizde; evet, eder cevabını veririz. Pekiyi, bu devlet ile asıl devletimiz arasındaki fark nedir? Asıl devletimiz, bizi bir arada tutan, hizmet eden, ilerlememizi sağlayan devlettir. Eğer devlet, kendi pisliğinden sıyrılıp kurtulmak için kendi vatandaşına deli raporu veriyorsa o devlet lanetlenmiştir ve o mazlumu bulup bütün varlığıyla özür dileyip telafi etmek zorundadır.

 

Aksi, daha çok delirecek ve daha çok insanın canı tedavisi imkansız yanacaktır.

UÇAN KUŞTAN HİLE SEZMEK

"köroğlu"

 

Namussuzluğun / i*neliğin bu denli yaygın olduğu günümüzde mücadeleci insan tavrı nedir?

 

Köroğlu çoğumuzun Cüneyt Arkın filminde anlatıldığı gibi aşkı için mücadele edip kazanan bir halk kahramanından daha çok; Doğu Türkistan' dan Kosova' ya kadar 34 varyantı ile Yaşayan İnsanlık Mirasına giren bir mirastır. Onun mücadelesinde Gürcü, Arap, Ermeni, Demircioğlu, Kürt gibi sağlam, sadık yoldaşları vardır. Kah Halep' te, kah Tokat' ta, Kah Batum' da, Tebriz' de... adalet arar. Fukaranın incitilmesine dayanamaz, Beyler baş düşmanıdır. Savaşa girince gözü hiçbir şey görmez, en kanlı savaşlardan bileğinin gücüyle çıkar. Bir de Kırat' ı ile Ayvaz'ı vardır.

 

Mücadele bu aşamaya gelince düşmanlar zaaf arayıp hiç umulmadık bir yerden vurmak isterler. Bazen son darbeyi öyle vururlar ki ibret olsun, bir daha kimse cüret edemesin... Dolayısıyla Köroğlu "uçan kuştan hile sezerim" der. Eskiden olduğu gibi evini veya arabanı tarayıp bombayla havaya uçurmazlar ama nefes aldığın havana, suyuna, yiyeceğine, ilacına zehir karıştırırlar. Hiçbir adli tıp uzmanı da anlamaz. Failimeçhule kurban gidersin ama "taksiratını affetsin" deyip ilk önce onlar taziyene gelir. Dolayısıyla koç Köroğlu hiç kimseye güvenmez.

İDEOLOJİK KÖRLÜK DİLSİZLİK

"venezuela, suriye, iran"

 

Namussuz komünist sosyalist taife suspus oldu neden?

 

Antikapitalist söylemlerle, özgürlük eşitlik masallarıyla, çatışma ruhuyla, Provokatör Marx'ın osuruktan ideolojisiyle gariban insanlara egemen olup işçi, sendika, gerilla, direniş zırvalarıyla havanda su bırakmayan kanı sütü bozuk, ülkeyi Rus, Çin, Ivır Zıvır kolonisi yapmaya çalışanlar İran İblisler Devleti ile bile işbirliği yaparken gayrimeşru Sedat Peker; bu sehemin asıl kurucu ve sürdürücülerinin bu namussuzlar olduğunu ifşaa ediverdi

 

Böyledir çünkü bu bozguncu, kavgacı, savaşçı namussuzların savaşmak için paraya ihtiyaçları vardır ve bu parayı gayrimeşru ile elde ederler. Silah, kadın ticaretini ve en başta uyuşturucu işinin tümünün altında bu alçaklar vardır.

 

Ülkemizde işin gelip dayandığı ve bir adım ilerleyemediği yer de burasıdır çünkü bu kurnazlar öne ülkücü mafya gibi uyduruk kavramlar atıp suçu eğitimsiz, lümpenlerin üstüne atmakta uzmandırlar. Bu namussuzlar uzun yıllar bozgun düzeni kurup inşa ettikleri için işi bilirler. Akademiden sanat camiasına pekçok alanda etkinlik kurdukları için de saman altından su yürütmede uzmandırlar.

 

Gayrimeşru olmadan savaş yürütülemez. Biz zaten biliyorduk ama insanlık da bütün çıplaklığıyla görüp öğrenecek.

DERİN DEVLET MUAMMASI

"kavram karmaşası"

 

Bizimki gibi elalemin oyuncağı yerlerde kavram kargaşasını kim, neden yapar?

 

Devletin ne olduğunu öğrendikten sonra gerisi kolay ancak hangi disiplinin sorusu ile soracağımıza karar vermeliyiz. Tabii ki devlet disiplininin bir sorusu olarak yani devlet nedir?

 

Derin Devlet zırvasını kimin uydurduğunu sorarsanız ikinci aşamaya kolay geçersiniz. Asıl sorumuzu yanıtlamamızı sağlayan soru "derin devlet tabirini kimler kullanıyor"..?

 

Üçüncü ve dördüncü leveli böylelikle aştık. Son bölümde kazanmak için sormamız gereken soru: "Zırvalara inananlar ve inanmayanlar dışında kalan sorular nelerdir?"

 

Not: Tırnak içlerine dikkat ederseniz kurgunun nasıl kalıcı bir sistem oluşturduğunu da anlarsınız. Endişeye mahal yok!

ŞARKKURNAZLARINA ÇAKMAK

"biraz mizah"

 

Diyelim ki her şey komediden ibaret ama anlamayanlar acı çekiyorsa ne yapacağız?

 

128 Milyar Dolar Nerede sorusu ile başlayıp devam ederken azuz bir para olmadığı bilinciyle; yine diyelim ki şarkkurnazları kısa zamanda zengin olmak için bu parayı Kolombiyalı kaynaklara, Venezuelalı canciğer komünist dostları aracılığıyla verip, Ortadoğulu dinci zenginlere kokai satmak isterken ÇARPILSINLAR. Para nerede? Komünist gerillarda. Mizah ya böyle olsun. İtalyan mafyasının altından çıkan, Amerikalı İtalyan mafya mensuplarını da kekleyen kurnazların sosyalist partili olmaları gibi. Hani, parlamentosunun ve belediye meclis üyelerinin yarısından fazlasının -amiyane tabirle, dötaltına gittiği komedi.

 

Vay kurnazlar vay! İşte böyle çarparlar adamı.

 

Şimdi bir de "kapitalizm mafya üretir" sazı var. Nasreddin Hoca'nın sazı gibi bizim üşütük kominist taifenin sözde aydın, gerizekalı, aptal, yenik, bitik, salaklarının evirip çevirip çaldıkları... Bunların kuyruğuna takılıp sürüklenip giden sözde muhalif muhterisler de o kadar sarhoş olmuşlar ki şapşallıkta sınır sanımıyorlar. O'lum aptalsınız lan siz, aptal. Neymiş efendim, Meral Akşener sayesinde iktidar olacaklarmış da HDP'YE de bakanlık vereceklermiş. Pekiyi, HDP "biz Türkiye partisiyiz. PKK Komünist terör örgütünü lanetliyoruz. Bize oy veren insanları uyandırıp bu beladan kurtaracağız. Atatürk devrimlerine ve büyüklüğüne samimiyetle inanıyor ve ilerlemesini istiyoruz" diyorlar mı! Yoo, yok öyle bir şey. Amaçları belli Atatürk devletini ne olursa olsun, nasıl olursa olsun yıkmak, değiştirmek istiyorlar. Bu uğurda yüzbinlerce kurban verdiklerini ve bu yoldan dönmelerinin imkansız olduğunu belirtiyorlar. O'lum siz var ya siz, yatacak yeriniz yok sizin. Her zaman yenildiniz. Yine yenileceksiniz çünkü çook aptalsınız. Şarkkurnazları!

MORUKLAR FOSİLLER

"ölmeyi bilmek"

 

Bundan seneler önce ülkemizin temel sorunlarından birinin emekli olmayı beceremeyen moruklar olduğunu sırf onların hırsları yüzünden milyonlarca genç insanın işsiz güçsüz, kahve köşelerinde filan gençliklerini tükettiklerini yazmış ve epey tepki almıştım. Değişen ne oldu?

 

Pandemi kırıp geçirirken bile bizdeki moruklar nasıl yapıyorlarsa hayatta kalmayı başarıyorlar. İçlerinden biri de çıkıp "bu ülkeyi biz bu hale getirdik, özür dileriz" demiyor. Kalkmayan cükleriyle bakire dölleyip fosil varlıklarını sürdürmek istiyorlar. Değişen dönüşen dünyaya uyum sağlayamıyorlar. Eski günlerinin osuruktan nostaljileri ile ders vermeye çalışıyorlar. Ergen gençler gibi hâlâ kendilerini ispat etmeye çalışıyorlar. Genç birinden en küçük saygı mesajı alınca sevinçten havaya uçup ölmedikleri için seviniyorlar. Popülerin kendilerini çoktan aştığının, gençlerin maskarası olduklarının farkında değiller çünkü

 

İki yaşındaki çocuklar bile hiperhızlı dokunmatik ekran kullanabiliyor artık. Bütün bilgi gençlere bir tık uzakta. Sizin bunamış beyinleriniz gençlere bir şey ifade etmiyor. Onların kurduğu dünyada sizin osuruktan kavgalarınız yok. Onlar evrensel, dünyanın her yerinden arkadaşlar edinebiliyorlar. İlkel devletinizin vereceği ayda beş altı bin lira onlar için komik rakamlar. Akıllılar. Sermayenin ne olduğunun farkındalar. Kendi ayaklarının üstünde durmak istiyorlar. Bireyliklerinin peşindeler. Sizin gibi sürünün bir üyesi olmaktan nefret ediyorlar. Yaşamın farkındalar. Size ihtiyaçları yok. Anlayın artık.

 

Aslında çoktan ölmüşsünüz ama öldüğünüzün farkında değilsiniz!

TORBADAKİ BÜYÜK YALAN

"aşağı devlet yukarı devlet"

 

Gerçekten de devlet, bize kakalandığı gibi kutsal mı?

 

Bizimki gibi bürokratik devletlerde her şey tıpkı komünist devletlerde olduğu devletin MALIDIR. Devlet nedir dediğinizde de "her soyguncu, çökücü, zorba, talancı, mafya" kendisini devlet ilan eder. Mafya bossları bile devleti savunur. Sırf devleti ne pahasına olursa olsun savunmak için siyasi parti bile vardır.

 

Neden?

 

Çünkü bu coğrafyada yaşayan tüm toplulukların iliklerine kadar işleyen KORKU hakimiyeti dolayısıyla herkes devletçidir. Devletçi değilse bile devleti koruyup kollama, savunma vazifesi ile büyür. CHP, AKP, MHP, HDP, İP ve tüm diğerleri iktidar veya muhalif bu cenderenin bir parçasıdır. Herkes devletten bir şeyler kapma telaşındadır. Din, iman, vatan, bayrak, Atatürk, Cumhuriyet, ezan ve diğerlerinin tümü sadece soygun aracıdır. Hiç kimse bu kavramların ne anlama geldiğini bilmez bile. Bu çark darbelerle güçlendirilip sistem içinde sistemler kurulmuştur. Birbiriyle alakasız insanların soygunda ortaklaşması ilginç değil gerçektir.

 

Pekiyi, bu durumun farkına varanlar ne yapar/yapmalıdır?

 

Akıllı insan yaşam bilincinin farkına vardığı için kısacık ömrünü verimli kullanma amacındadır. Gelişen dünya ve insanlık akıllı insanlara geniş imkanlar sunduğu için bu kokuşmuş bataklıktan kaçan kurtulur. "Kaçın ve sakın geriye bakmayın yoksa gözleriniz yanacak" tılsımı binlerce yılın gerçeğidir.

 

Çocuklarımıza baktığımızda böyle bir bataklığa doğru gittiklerini görmek üzücü olduğu kadar ayrıca bir işkencedir. "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" diyen yazar, yazısının sonunu "bu dünyayı biz kirlettik çocuklar sakın bizi örnek almayın, bizden öğreneceğiniz hiçbir doğru yok" diyerek bitirmelidir.

 

Birleşmiş Milletler varolduktan sonra bütün devletler ve sınırları hukuki güvence altında olduğundan Afganistan, Suriye gibi yanmış yıkılmış devletler bile varlıklarını koruyabilmektedir. Yani torbadaki  büyük yalana sakın inanmayın, işinize gücünüze bakın, yaşayın, yaşatın, akıllı olun…

KUYRUĞUNU FAKA KAPTIRANLAR

"ölmek mi zor kalmak mı"

 

Açgözlülük neden tarih boyu en büyük günahlardan biri sayılmıştır?

 

Cezaevinden Notlar'ın ortalarında Mehmet Aslan hikayesi anlatmıştım: "Biz on erkek kardeştik. Şüphelendiğimizi öldürdük, abimizin şehadetinden sonra" diyen.

 

Şimdi kuyruğunu FETÖ'YE kaptıran Sedat Peker ifşaatları dinliyoruz.

 

Bu nasıl bir dünya derseniz, işte böyle bir dünya. Peker dediğiniz adam Ergenekon' dan Suriye' ye, Bosna' dan Çeçenistan' a, Kıbrıs' tan Kosova' ya Türkiye' nin Süleymanisi diyebileceğiniz bir adamken Süleymani kolu bacağı kopartılıp öldürüldüğünde kendi devletinin resmi memuruydu, resmi bir ordunun komutanıydı ama o devlet (İran) uluslararası camiada yarıresmi, gayrimeşru bir devlet.

 

Tuhaf değil mi!

 

Çok tuhaf. Kötülük bulaşıcı hastalık gibi yayılır derken bunu da kastediyoruz. Yasal Gayriyasal düzlemi fırtınalı deniz hatta kasırgalı okyanus gibi nice kurnaz kaptanı derinlerine gömmüştür.

 

Sevgili gençler, siz siz olun sakın ha -ne olursa olsun, yasal olandan uzaklaşmayın. Ne kadar cevval olursanız olun gideceğiniz yer bellidir.

 

Son Not: Peker'in ifşaatlarından iktidar devşireceğini zanneden veya umanlar gayrimeşru bataklığında boğulmaya mahkumdur. Bu bataklık şimdiye kadar milyonlarcasını yutup kokuşmuş bünyesine katmıştır. Ne kahramanlar, ne kurnazlar, ne idealistler, ne insanlar yuttu bu bataklık.

YENİ DÜZEN

"savaşın kaynağı gayrimeşrudur"

 

Pandemiden sonra kurulması zorunlu hale gelen yeni düzen nasıl olacak?

 

Tam da bulunduğumuz noktadan baktığımızda gördüğümüz; geçmişten gelen süreçlerin yarattıkları ile kurulan yeni düzenin temel esasları: Sermaye birikiminin nasıl harcanacağı, nerelere yatırım yapılacağı, daha iyiye doğru atılımın dinamikleri, insan kaynaklarının verimli değerlendirilmesi, faydasızların ayıklanması, işlevsel hukukun dinamikleri ve uygulanması gibi çok genel unsurların karşılığı tek kelime ile İHBAR olacaktır.

 

Ayrıkotlarının ayıklanması için gayrimeşrunun negatif etkisi savaş cephelerine sürülerek; eskiden olan savaşı besleyen yasadışının yerini savaşı bitiren yasadışı alacak ve döngü tersine çalışmaya başlayacaktır. Günümüzde yaşadığı kabul edilen pekçok suçun bu sistem gereğince yasalaşması doğaldır. Şeytanı şaşkına çeviren bu dönüşüm olmazsa olmaz gibi görünüyor. Bahsigeçen trilyonlarca dolarlık sermaye birikiminin ötesinde milyonlarca iyi yetişmiş, eğitimli, evrensel ve bilimsel düşünme kapasite sahip insan birikimidir.

 

Şaşıracaksınız ama bu dönüşüm çok hızlı ve gözümüzün önünde olacaktır, olmaktadır.

TOPLUM DÜZEYİ

"ortak akıl"

Kurnazlar neden toplum ortalamasına hitap etmeyi sever?

İnsanlığın ilerlemesi için mücadele eden insanın özelliği en derinlerdeki yaratıcı özü keşfederek onu göstermeye çabalamakken; günü kurtarmanın derdindeki esnaf kafalı, popülist, popülerin kurbanı, eyyamcı, bugün ne kazandıysak o, bugün ne dilendiysek ocular yüzeysel işlerle uğraşıp toplumu ifsadederler.

Zaten meşgul, geçim derdindeki yığınların öze ulaşıp tavır alabilmesi imkansız olduğundan iyi yöneticiler onların yapması gereken bu işi yapmalıdır. Tek başına altından kalkılamayacak çok ve detaylı işler ancak işbölümü ile halledilebilir. İş bölümünü liyakat yerine yüzeysellik mi, öz mü esasında yapanların düzeyi de ortaya çıkar. Yüzeysel işlerin başarılı olması imkansızdır.

Güncelde iddia edilip tartışılan talan durumu hiç de öyle iddia edildiği gibi değildir. Mehmet Ağar örneğinden hareket ettiğimizde iddia edilenler doğruysa dünyanın en zengin insanı olması gerekir. Hal böyleyken ona da yol veren asıl bossun kainat zengini filan olması gerekir.

Doğrusu nedir? Doğrusu taa tarihin ilk çağlarından beri talan eden talan edilir. Adıgeçen kişilere rica etseniz ceplerinden beş kuruş çıkmaz. Akışkanlar mekaniği gereği sermaye hareketleri ve birikimler bırakın gerçek varlıkları geleceğin onlarca yıllık sermayesini bile kayıt altına almıştır. Büyük devletler ve şirketler kırk elli yıllık anlaşmalara imza atarlar. Dünyanın en zenginleri listesine girenler bu esas gereğince sadece emanetçidirler. Yiyip tüketecek miktar değildir bunlar. Devletlerden daha zengin insanlar vardır ama o insanlar yüzbinlerce kişinin temsilcisidirler. Bu durumda dikkat edilmesi gereken daha faydalı ve yaratıcı işlere yatırım yapmaktır.

CEHALET BATAKLIĞI

"saygın gazeteciler"

Battığımız bataklığın şifreleri nelerdir?

Diploması şüpheli adamların ülke yönetip milyonların kaderini elinde tuttuğu ülkemiz nasıl bu hale geldi sorusu sürekli sorulur ve hakettiğiniz gibi yönetilirsiniz sonucuna varırız.

Sistem ve disiplin bilgisi olmayan, kulaktan dolma saçmalıklarla hareket eden, eşdost kayırmacılığı ile gemi yürüten, tam anlamıyla kafadan kontak liyakatsiz, cahil yığınların ipleri ele aldığı biz düzen zehirli bir bataklıktan başka bir şey değildir. Buradan kurtuluş yoktur. Tek çare kurutmaktır. Varolduğu sürece daha çok can yakıp, zehirli bünyesine daha çok can katarak büyüyecek ve çevresini de zehirlemeye devam edecektir. Saygın gazeteciler çanak tutucu, kir aklayıcı, milleti iyice aptallaştırıcı bir rolde iseler bu ülke süper sömürgeden başka bir şey değildir. Milyonlarca asker ve polisinizin olmasının hiçbir anlamı yoktur. Bütün varlığınız talana açık, bütün geleceğiniz ipotekli, bütün insanınız paryadır. İstediğiniz veya bildiğiniz kadar hamaset masalları anlatın komediden öteye geçemez. Sümüklü bir cami hocasıyla, lümpen bir mafya babasıyla, diplomasız yöneticilerle, hırsız akademisyenlerle, kopyacı sanatçılarla, çanak tutucu gazetecilerle, soyguncu zenginlerle, sapıklarla, bağımlılarla, suçlularla başedemezsiniz.

Daha da beter olun diyeceğim de küçük çocuklar, masumlar aklıma geliyor…

TERS KÖŞE

"yeni bölümün hedefi kim"

Takip edip zevk aldığımız, endişelendiğimiz, korktuğumuz, eğlendiğimiz veya bambaşka karmaşık duygularla izlediğimiz videoların yeni bölümünün hedefi kim olacak?

Kim dedim çünkü karşılıklı atışma, saldırı ve savunmalarla gelişen ilginç süreçte TEMSİLCİLER kavgası, maçı, savaşı devam ediyor. Şimdiye kadar topa giren on kişi bir şekilde diskalifiye olup oyun dışı kaldı. Tıpkı her bölümünde bir ünlüsü ölen dizi film formatında sürükleyicilik kazandı ve bilinçli veya bilinçsiz bir milyondan fazla direkt takipçi ve on milyonlarca izleyici potansiyeline kavuştu. Bu serüvenin filmi yapılmaz da neyi yapılır!

Sorumuza dönersek yeni bölümün hedefi Devlet olacaktır. Herkesin merak ettiği "siyasi iktidara kanlı bıçaklı muhalifken ne oldu da ortağı oldu" sorusunun cevabını bulacağız sanırım. Güvenlik güçlerinde ideolojik etkisi bilinen bu bölümün hedefi sağlam iddialarla çökertildiğinde maçın seyri değişecektir. Unutulmaması gereken Ankara'da Özel Hareket Daire Başkanlığı'nın bombalanması ile seyri değişen FETÖCÜ hain darbe ve sonrasındaki gelişmelerdir. Nasıl bir ülkede yaşadığımızı dışardan bakanların görmesi imkansızdır. Günümüz dünyasında sözleşme ve anlaşmalarla hareket eden insanlığın hiçbir kanun ve kuralına uymaz burası. Burada sürekli yeni oyunlar ve oyuncular çıkar çünkü medeniyetlerin beşiği, kanla yoğrulmuş, kimine göre lanetlenmiş bir yerdir…

GEZİ'NİN SIRRI

"kültür yenilemez"

Gezi' nin sırrı neydi?

Dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül "mutabakatla Yavuz Sultan Selim..." dediği an fitili ateşlemiş ve Türkiye toplumu başından aşağı kaynar veya buzlu su boşalmış gibi sarsılmıştı. Kimler, hangi yönünden çekiştirirse çekiştirsin olayın özü burasıdır.

Daha sonra olanlara genel olarak "Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en yaygın ve büyük SOKAK OLAYLARI" dendi.

Kim, ne ders çıkardı?

Öncelikle dönemin iktidarının FETÖ ve HDP işbirliği darmadağın oldu. Kaçan kurtuldu. Kalanların çoğu Türk cezaevlerini veya çukurları boyladı.

Ha, bu arada üşütük komünist taifenin gerizekalı müntesipleri, yazar çizer takımı, sanatçı bozuntuları filan sinsi mevzilerinden "devrim gerçekleşiyor tanrım" gibi komik heyecanlara kapılıp tatlı hülyalarını açığa vurdular.

Oysa;

Son bin yıllık Anadolu tarihinde burayı mayalayan KÜLTÜR coşmuş, isyan etmişti.

GELECEKTEN HABER

"hırsın sonu"

Şevk ile, coşku ile açılan veya müzeden camiye çevrilen mekanlar bundan yüz sene sonra ne olacak?

Bilimsel veri değerlendirmede en önemli araçlardan biride benzeri ile kıyaslamaktır. Kendisini İslam Aleminin şeyhülislamı zanneden, bu hayallerle devlet mekanizması içinde kendine iyi bir yer edinen Diyanet İşleri Başkanı hutbe üzerine hutbe veriyor ve gayet mutlu görünüyor.
Oysa,

Din dediğimiz inanç ve duygu dünyası günümüz dünyasında bütün dayanak, delil, ispat, veri, birikim, literatür, hadis, tefsir, siyer, kelam, ahkam, usül ve benzeri kütüphaneler dolusu yığını anlamsızlaşmış masaldan öteye geçemeyen, hiçbir gelecek ümidi kalmayan, antik, arkeolojik verilerden başka bir değeri kalmamıştır.

Avrupa örneğinden çok iyi bildiğimiz dinin sürecinde bugün Vatikan merasim devleti bile hayır kurumundan başka bir şey değildir. Hiçbir hukuki geçerliliği ve etkinliği yoktur. Satılık kilise ilanlarına bakarsanız onbinlercedir. Vatikan gibi bir dünya imparatorluğu bile kiliselerine sahip çıkabilecek güce sahip değildir çünkü insanlar artık bu masallara inanmıyor. Ülkemizde de dini kullanan devlet desteği olmasa o gördüğünüz devasa dini binalar bir kaç sene içinde viraneye dönecektir. 

İran örneğinden devam edersek hâlâ resmi takviminde 1300'lü yılların sonunu yaşayan Ortaçağ molla devleti de yıkılıp yok olmaya mahkumdur. Yaşadığımız bu dönemler "yeniden dünyaya gelseniz hangi zamanda yaşamak isterdiniz" sorusuna "tam da bu dönemde yaşamak isterdim" tadında, muhteşem deneyimlerle dolu bir dönem. Tadını çıkarın…
BÜROKRATİK KARMAŞA

"dötü kollama telaşı"

Bütün bu karmaşanın sebebi bizzat devletin kendisidir derken ne demek istiyoruz?

Devletle en son irtibatımda toplanan kurulun başkanı hanımefendi "bir sıkıntı var mı" diye sorduğunda "YOK" demiş ardından gelen ikinci soruda "bizden bir isteğin var mı" sorusuna da "YOK" cevabımı vermiştim.

Pekiyi, böyle mi?

İlk Günler'i okuyanların detaylarda görebileceği gibi sıradışı yaşantımın Şeydişehir, Edirne, Batman, Hamburg, Tokat, NewYork ve diğer tüm noktalarında tüm devlet bürokrasileri ile ciddi sorunlarım oldu. Korkut Eken'in "o dönem elemanlar kullanıyorduk şimdi aslan gibi personeller var" şifresi, geri kalmış ülkemizin çektiği acıların da şifresidir. Aslında acı tekrar edilerek yaygınlaştığından bu konuların üzerini kapatmak en doğru olanıdır. İşin ucu 11 Eylül Saldırıları'ndan 3. Dünya Savaşına gider. Yani yeni yetişen pırıl pırıl gençlik bunları hiç bilip öğrenmese daha iyi çünkü bu girdap çekip yutar insanı.

Türkiye gibi devletçi bürokratik, devlet bağımlısı ilerleme atılımını bir türlü gerçekleştirmeyen, debelenen ülkelerde başta memurlar olamak üzere hiç kimsenin ASLINDA güvencesi olmadığından sürekli bir referans, dayanak, mesnet, abi veya döt sıkışınca kurtaracak birileri veya bir şeyler olmak zorundadır. Onlarca yıl amirlik yapmış imza yetkilileri, üst düzey bürokratlar bile "memurun muhakematı kanunu ve güvencesine rağmen dötü kurtaramaz. Görüldüğü üzre hücreleri boylayan, hayatları kayan on binlerce memur da vardır". Bu bakımdan tam bir kurtlar sofrasıdır burası. Buna rağmen genel olarak insanların sığınabileceği başka bir yer görülmediğinden devlet kapılarının önü tıkanasa insan doludur, uzman çavuş, polis, bekçi olabilmek için bile milyonlarca sağlıklı genç insan sıraya girer!

Sorunun kaynağı devletin kendisidir. Böyle devlet olmaz.

YİĞİDOLAN DÖNEY DÖNEY VURUŞUR

"köroğlu"

Tarihe adını yazdırmak dediğimizde örnekler ve özellikleri nelerdir?
Köroğlu'na özel ilgimin olmasının sebebi toprağım olmasının yanında bıraktığı izdir. İz izsürücüleri ve yolundan gidenler için bulunmaz fırsattır çünkü yaşam ve yaşamışlık en büyük ve doğru tecrübedir yani bu bakımdan tecrübeciyim. DİYALOG SANAT internet sitemde sorarken en çok zevk aldığım soru "bize yaşam tecrübenizden bahseder misiniz, yaşadığınız en büyük acı neydi" sorusudur. Katılımcılarımın büyük çoğunluğu inanılmaz bir biçimde bu soruyu içtenlikle ve dürüst yanıtladılar. Benim sitem bu açıdan dünyada eşi benzeri olmayan doğal, popülerden kaçan, şan şöhret derdi olmayan bir sitedir. Hayatımın onurudur.


Döne döne vuruşmaya gelince sırtını birilerine veya bir şeylere dayamadan, alabildiğine kendince, kendine ait, kendi gücünle, hilesiz, bileğinin gücüyle, aklınla ve vicdanınla mücadele etmektir. Harp hiledir diyen kurnazların tarihten esamesi kurnazlıktan başka bir şey değilken koç yiğitlerin, şahı merdanların adı mücevher taşlara kazınmış, insanlığın yaşayan mirası olmuşlardır.


İnsanlık diye bir kavrama, gerçeğe sahipsek bu insanlar sayesindedir. Bunların bildiğimiz manada savaşçı olmalarına gerek yoktur. Bilim insanları, sanatçılar, bilgeler, düşünürler, filozoflar, insan gibi insanlar bu sınıfa girer. Onlara her daim ve her devirde minnatlık duyar ve önlerinde saygı ile eğiliriz çünkü onlar bireydir.


Günü gelmişken Bizans / Roma imparatorluğunun yıkılıp yok edilmesinden de bahsedelim: Attila atamız insanlık tarihinin yetiştirdiği en büyük, iyi, öngörüsü yüksek komutanlarından birisiydi. Atası Mete'nin öngörüsünü kanıtlayıp "uzak illerin birinde BAŞBUĞ olan" tek kişidir. Kavimleri birleştirmiş ve döneminin en büyük zorba imparatorluğunu ikiye bölmüştür. Avrupalı tarihçiler "bugünki Avrupa'yı Avrupa yapan, milletlere millet kimliği çekirdeği eken kişi Attiladır diye kayıt tutar. Kabul etmekte zorlanan özellikle kilise etkisindeki kişi ve gruplar bunun karşı propagandasını tarih boyu yapmıştır ancak Attila en ciddi anlamda kilise düşmanıdır. O hayatını kaybettiği gün Ortaçağ tarihi başlar ve tüm Avrupa'da insanlık tarihinin en karanlık çağı yaşanır.


Fatih'e gelince Attila'nın torunu Fatih bu işi bitiren evlat olarak Türk Tarihinin en parlak bireylerinden birisidir. Öyle şimdiki dinci üşütüklerin çullandığı "ne güzel kumandan" masalından öte Attila'nın varisidir.


Bu çizgi ile devam ederken Atatürk, yaşadığı dönemde ve bugün hâlâ dünyanın en saygın önderlerinden biri sayılır. "Biz kimsenin düşmanı değiliz sadece insanlığın düşmanlarının düşmanıyız" sözü taa Mete'den beri Türkün töresidir, töresinin ana maddesidir.


Ha, bugün ortalıkta Türklük adına dolaşan faşist, ırkçı, zeka seviyesi oldukça düşük, Türklükten pek de haberdar olmayan, Türkten çok Arap sevici, dinci kişi ve çevrelerin Türklükle uzaktan yakından bir alakası yoktur.



BİR DEVRİN DAHA SONU

"ahir ömrümüz"


Babalardan öğrendiğimiz "yenileceğimiz savaşa girmeyiz. Şimdiye kadar girdiğimiz hiçbir savaşta yenilmedik" hakikatinin sırrı nedir?


Öncelikle bu sözün kime ait olduğunu belirtmeliyim: Saltuk Baba. Hakkında o kadar çok hikaye vardır ki inanamazsınız. Halkın arasında yaşamaya devam eder. Balkanlara kadar onlarca anıt mezarı olan Baba Saltuk, bin babadan sadece biridir. Çoğu zaman düğümleri çözemez, ne yapacağımızı bilemeyiz. İşte o zaman babalar yardımımıza gelir. Bu yardım üşütük dincilerin filan zannettiği gibi bir yardım değil özünde töre dediğimiz tecrübeleri ile bizleri yani çocuklarını aydınlatırlar. Pekiyi, onun sırrı nedir? Onun sırrı, "mazlumu koru" emridir. Haksızla, zalimle, zorbayla, işbirlikçisi ile, yardakçısı ile veya zulüm sistemlerinden beslenenlerle amansız kavgalara gir, çekinme, korkma! İşte diyor "ey gafiller; nenüz var nenüz yoksa toplayup gelün. Biz yenülmezük"...


Bu devirde ahı arşualaya yükselen milyonlarca mazlum oldu. Sadece ülkemizde değil yakın coğrafyamızda milyonlarca masum, suçsuz, kabahatsiz, zavallı, çaresiz insanın hayatı mahvoldu, yokolup gitti. Şimdi hesap zamanı. Hangi açgözlü zorba, hangi kötülüğü yapmışsa ahirete kalmadan bu hesap görülecek ve burunlarından fitil fitil gelecektir. Yaşayıp göreceğiz. Tıpkı FETÖCÜ hainler gibi dünyalarını mahvettiklerini bizzat kendileri itiraf edecek, kalan ömürlerini diri diri mezarlarında geçirecekler. Çoğu her şeyi kaybetle kalmayacak akıllarını da kaybedecekler. Sevgili nineciğimin çok güzel bir sözü vardı: "Evladım, bize çok zulmetmişler. Sakın sen zalim olma. Zulümden kötü bir şey yoktur şu dünyada".


Mazlumun ahının tuttuğu gün, 

Zalimin zulmünden daha çetindir.


TÜĞÜ BİTMEMİŞ YETİM HAKKI

"adalet çarpar"


Vatandaşlık bilinci olmayan, tarih boyu itilip kakılan, horlanan, aşağılanan, eğitim verilmeyen, sağlıksız, zavallı, çaresiz, kimsesiz HALK YIĞINLARI;
ü
zerinde yaşadığımız ülkemizin dünyanın en güzel ve verimli bir coğrafya olması, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin tümünde kendisinin de payı/hakkı olduğu bilincine sahip olmadığı, oldurulmadığı için; işte böyle devlet adamları, bürokratlar, zenginler, ihale takipçileri, arazi mafyaları, çakıcılar, çökücüler, talancılar, ganimetciler, dinciler, din adamları, mafya, uluslararası şebekeler v.s. tarafından gecegündüz 7/24 soyulup talan edilir. Biz de Irak misali petrolün üstündeki donsuz bedevi gibi kendi hayatlarımızı kendi ellerimizle cehenneme çeviririz.


İnsanımız saf karakterli olduğu için alavere dalavere işlerini pek bilmez ama bu cehennemde yaşayabilmek için en azından kendince masum bir çakallık geliştirir. Başka çaresi yoktur. Bilmez. Askere gönderdiği veya asker ettiği körpe oğlu şehit olur "şehitler ölmez" diye ölene kadar avunur oysa malı götürenler en çok sevip güvendikleridir. Gerçi onlara da yar olmaz bu kanlı kirli para. Talancıyı da talan eden bir başka talancı her zaman çıkar. Haramileri de soyan haramiler vardır.


İşte bu da adaletin intikamıdır.


SAVAŞ HUKUKU

"tepegöz"


Ne güzel efsanelerimiz var değil mi, farklı ve anlamlı?


Televizyon kanalizasyonlarında 7/24 işleyen propaganda sisteminin en şehvetli araçları emekli generaller filan olunca her dakika devlet gücünü gözümüze sokar gibi altyazıyla "... iki terörist öldürüldü..." uyaranları görürüz. En baştan söyleyeyim meşhur Z Kuşağı bu masallarınızın hiçbiriyle ne ilgileniyor ne de anlıyorlar. Siyasete de ilgi duymuyorlar. Hiçbir siyasi partiyle uzaktan yakından alakaları da yok. Oy filan da kullanmayacaktar. Tıpkı gelişmiş demokratik ülke insanının yarısının oy kullanmaması gibi. Yani günümüz dünyasında devlet osuruktan başka bir şey değildir. Herkes başının çaresine bakabiliyor.


Bizimki gibi debelenen ülkelerde propagandayı emekli albay, general, uzman çavuşlara filan yaptırırsanız ne acı diner ne de sıkıntı çünkü bu savaş düzenidir. Pekiyi, kiminle savaş? Kendi kendinle, kendi vatandaşına. Vatandaş terörist, vatandaş vatan haini, vatandaş dış güçlerin ajanı, vatandaş zararlı, vatandaş imha edilmeli.

Harbi gerizekalısınız.



EYLEME GEÇMEYEN DÜŞÜNCE

"kalabalık"


Eylem nedir?


Sokak olayları, tedhiş, bağırıp çağırma, provokasyon, yazıp çizme, okuma, dinleme, düşünme veya fikir yürütme gibi hareketlerin hiçbiri eylem değildir. Hatta iyilik hareketleri içinde yardım toplayıp dağıtma da eylem değildir. Bunlar bir takım hareketlerdir.


Eylem, bireyin birey olma yolunda aşama katederken geçtiği her bir basamağın geçiş hikayesidir. Başkalarının ki bunlar milyarlarca insan trilyonlarca canlı eder, eylemleri bireyin eylemi olamaz ancak örnek olabilir. Bu bakımdan bakınca eylemci birey sayısı çok azdır. İşte onlara gerçek birey diyoruz.


BİRAZ SABIR

"sabırsız kardeşlerim"


Geçirdiğimiz tüm tarih sürecimizde, mücadele hatları ve cepheleri oluşurken; nerede ve ne zaman harekete geçmemiz gerektiğine nasıl karar veririz?


Öncelikle belirtmeliyim ki ülkemiz insanının her biri ve toplumlarının komünist filan olduklarını hiç düşünmem ve bilmem de lakin oluşumlar ve etkileşimlerde ÖYLEYMİŞ gibi görünebilir. Sorun değil. Sorun, istismardır.


Gelinen aşamada bir sonraki videodan sonra devreye girip mücadelenin EVRENSELLEŞMESİ aşamasında sıra size de gelecektir. O zaman evrensel insani, hukuki alanlara sunum işini profesyonelce yapabilirsiniz ama şimdi biraz sabredin ve yırtık dondan çıkar gibi ikide bir flama göstermeyin!


Deliler sırasını savsın, huzurlu yuvalarında mutlu yaşamlarını garanti altına alsın, şu bataklığı bir darmadağın etsin ondan sonra zaten bütün dünya Türkün tarihi cevherinden gelen en muhteşem, saf, parlak, doğru, dürüst, adil ışıltıyı görecektir.


Geçen bir kaç on yılda başımıza bela olanlardan ve nasıl başımıza bela olup iliklerimize kadar kene gibi dişlerini, parmaklarını geçirdiklerinden mükemmel dersler çıkarmış olmalıyız.

Biraz sabır kardeşlerim.


KİMSE ARMUDUM KÖTÜ DEMEZMİŞ

"herkes haklı"


Hep aynı suratları görünce aynı armutların pazarlandığını nasıl anlarız?


Aklıma takılıp cevap veremediğim ilginç sorulardan biri FETÖCÜ hainlerin bunca acı çekmelerine rağmen içlerinden birisinin çıkıp da "biz, o dönem mevcut iktidarla şu işleri yaptık. Şöyle anlaştık. Böyle paylaştık" demez. Diyemez çünkü ilkel canlı dürtüsü hayatta kalmadır. Yaşayıp kaldıkları yerden devam etme arzuları vardır. Hergün ölüp ertesi gün dirilmek gibi yaşam enerjileri vardır. Hiç kimse "ben adi, şerefsiz, namussuz, alçak, kötü, rezil, pislik, ezik, zavallıyım" demez.


İlkel insan böyle olunca ülkeyi yöneten veya yönetimi eline geçirenler, koltuk sahipleri, imza yetkilileri de bu ilkelliğin içinden çıktıkları için ne yaparsa yap anlamsızlaşır. Neyin nereye gideceği bilinemez. Saldım çayıra mevlam kayıra belirsizliği hakimdir. Kıvılcımlardan volkanlar patlar. Kimsenin umurunda olmaz. Mağarada yaşayanlar bile kendisinden memnundur. Günümüz koşullarında bunlara insan değil yaratık, zombi, yaşayan ölü diyoruz. Burada yaşam değil ölüm, varlık değil yokluk, aydınlık değil karanlık, mutluluk değil acı egemendir.


Ne diye uğraşayım ki ne haliniz varsa görün, daha da beter olun, inim inim inleyen, sürüm sürüm sürünün

SONSUZ GÜLÜCÜK



BENİ HİÇ İLGİLENDİRMİYOR

"devletinizi..."


Neden beni hiç ilgilendirmiyor?


Yaptığınız camiler, kuleler, stadyumlar, otobanlar, köprüler, tüneller, kanallar, MarmaRay vs BANA göre ıvırzıvır anlamsız şeyler BEN huzur arıyorum. Hayatım boyunca camiye gitmedim alevi kökenliyim yani sizin inandıklarınıza inanmıyorum, alakam yok. Ehliyetim bile yok, arabam yok. Hayatımda bir iki defa İstanbul' dan geçtim o kadar. Anadolu'nun bir şehrinde kendi halimde yaşayan sıradan bir vatandaşım. Devletinizle en minik bir anlaşmam, sözleşmem, bağım, bağlantım yok. Memur değilim, esnaf değilim. Kendi halinde yaşayıp giden milyonlarca vatandaştan biriyim. Hayatımda her hangi siyasi bir partiye üye olmayı bırakın önünden bile geçmedim, işim olmaz. Televizyonlarda devlet propagandası görür görmez midem bulanır, kanal değiştiririm. Birbirinizi gırtlaklamanız, fırsat kollamanız, koltul kapma yarışınız umurumda bile değil. Yediğim yemekten, içtiğim çaydan tütünden filan vergi alıyorsunuz ya haram zıkkım olsun.


Benim aradığım sadece ve sadece huzur.


TOPLUMUN VİCDANI

"affetmeye meyil"


Tarihboyu aklahayale gelmeyen yanlışlık ve kötülüklerden sonra insanlık neden iyiye, doğruya, dürüste, namusluya, düzgüne meyillidir?


Günümüzde özellikle ülkemizde olupbiten acayip işlerden sonra BİRALLAHIN kulu (!) çıkıp "bu tuhaf işlerin olması, oluşması, bu hale gelmesinde benim şu şu paylarım var" dese inanın; toplum vicdanı -her zaman olduğu gibi, affetmeye meyillidir. Meyillidir çünkü kötülüğün yayılmasını kimse istemez, tıpkı acının yayılmasını istemedikleri gibi.


Bizden sonraki sevgili genç, çocuk, bebek nesillerimize bir borcumuz varsa; daha güzel bir dünya bırakmaktır. Bizden öncekiler nasıl yokluk ve yoksulluk içinde kıvranarak, ellerinden geldiği kadar iyi bir şeyler bırakmaya çabaladılarsa biz de çabalamalıyız. Kin, nefret, intikam, kandavası, kötülük, yalan, hile bırakmak yerine görevimiz budur. Yaşı elliyi geçen her bir bireyimiz mevcut kötülüğün suçortağıdır. Bilinçli kötülük yapmış olmasalar bile hızla değişen dünyaya uyum sağlayamadıkları için afallayıp kaldıklarından bir sürü kötülüğe ortak oldular.


Şimdi itiraf, özeleştiri, ifşaat zamanı.


MUHBİR

"vatandaşlık görevi"


Haydi, ilginç bir soru daha: Bizimki gibi geri kalmış sinsi toplumlarda muhbir denince neden namussuz gibi algılanır?


Haber kökünden gelen muhbir haberci, haber veren anlamındadır. "O var ya o MİT'E çalışıyormuş" veya "MİT'Çİ o'lum o" laflarını çok duyarız. Bir ara Devlet Bahçeli'nin MİT ajanı olduğu antipropagandası bile meşhurdu, hakeza Perinçek


Tuhaf değil mi!


Yasadışını bitirmenin en kestirme yolu önce bu algıları bitirip sonra muhbirliğin bir vatandaşlık görevi olduğunun öğretilmesidir.


FİLM GİBİ

"ama değil"


Bizim sevgili ülkemiz neden böyle?


Sosyalmedya'da şöyle bir geziye çıkınca özellikle anlı şanlı muhalif, geçmişi olan, otuz kırk yıllık yazar çüzer takımı, pröfösörler, ayıdınlar, düşümürler, fil ozoflar, sürü/toplum önüderleri, aakiller, feministler, komümistler, sosyalistler, kurtarıcılar, ideologlar... Aman yüce tanrım Bence hepsini Quin gibi büyük seyehat gemilerine doldurup dünyanın muhtelif, kuş uçmaz kervan geçmez, okyanus ortalarında bir yerlerde adacıklarına filan serpiştirmek lazım. O kadar çoklar ki hayret ediyorum. Bu kadar zırvalığı, saçmalığı, sapanlığı, gerzekliği, şapşallığı nerelerden, nasıl bulup, üretip yazıyorlar çok şaşkınım. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuş konuşamaz haldeyim. Ülkem de böyle.


Bir filmde ne ararsan olur mu? Suç, trajedi, dram, komedi, kara komedi, cinayet, aktion, erotizm, porno, tecavüz, entrika, belgesel, animasyon, aile, polisiye, bilim kurgu, casusluk, din, uzay, western, gençlik. Ne ararsan var. Hepsi bir filmde. Şimdiye kadar çekilen hiçbir filme benzemiyor. Kült. Kült bir film. Sinema tarihine geçecek bir film.


Ama hepsi gerçek.


Çok ciddi lanetlenmişiz ABİ.



DUYGU ESARETİ

"girdap, cendere, çıkmaz"


Neden her yönüyle geri kalmış insanlar ve ülkeyiz?


Kılık kıyafemiz, makyajımız, ezberlediğimiz cümleler çağdaş olabilir ama bizler insan ve ülke olarak çok geri kalmış bir haldeyiz çünkü ne sorunlarımızı doğru teşhis edebiliyoruz ne de çözüm öneri ve yollarımız doğru. Başında bir heyecanla -aslında yapacak başka bir şeyimiz de olmadığı için, neredeyse tüm yasalarımızı başkalarından aldık bir daha da iflah olamadık, uyum sağlayamadık, doğru eğitimle evrensel hukuğu ve insani değerleri içselleştiremedik. Nedense bize hep yabancı geldi. İyi niyetli fedakar insanlarımızın çabaları da sürekli boşa çıkıp anlamsızlaştı çünkü içine girdiğimiz veya ister istemez bulunduğumuz çatışma girdapları çekip yuttu bizi. 


Terbiye edilmemiş duygu bizi duygusallık açmazına itti. Hangi düşünce ve yönden olursak olalım ısrarla tutkuya tutunduk. İdealizm batağı bir maya gibi damarlarımıza şırınga edildiği için gerçeklerden kopup gittik.


Şimdi; bizim gibi geri kalmış, duygusal toplumlarda mehdiden, şahtan, padişahtan, kurtarıcıdan, ideologdan, liderden bol bir şey yoktur ve hiçbiri de bir işe yaramaz. 84 milyon mehdi olunca ümmet de olmuyor. Her üşütük bir tanrı. Her tanrı zırdeli.


Gerçeğe uymanın zamanı geldi de geçiyor bile.


YAPAY ZEKA GERÇEĞİ

"hukuku da düzenleyen zeka"


İnsanlık nedir?


Yapay Zeka denince bazılarının tüğleri diken diken olup başı döner çünkü fazla oksijenin başdönmesine sebep olması gibi bu arkadaşların anlama kapasiteleri dar olduğu için bir türlü anlamazlar. Onlar ilkel çağlarda yaşayan ilkel insanlardır. Beyinleri de ünlü Sedat Peker'in dediği gibi fındık kadar olduğu için ya karşıtlar yada menfaatlerine göre anlık, tekdüze, popülist, sıradan, verimsiz, gelip geçici, ölümlü... çalışır. Bir işe yaramaz.


Oysa


Yapay Zeka denen gerçeklik tüm alanlarda olduğu gibi hukuk alanında da muhteşem sonuçlara ulaşır. Nasıl derseniz şöyle: Binlerce hukuk dalı içinde şimdiye kadar varolan bütün içtihatları; yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzlemlerinde alıp görerek en yeni ve doğru içtihada kolaylıkla ulaşabilir, ulaşıyor.


Bizimki gibi geri kalmış sömürge ülkelerde insanların çok büyük kısmı, ister istemez girdabına kapıldıkları meşru/gayrimeşru tartışmalarını yürütüp akıl oyunları veya çözüm bulmaya çabalarken; dışarda duran ve ara ara buraya da bakan İNSANLIK hem eğlenir hemde bizim gibi labaratuar fareleri misali insanların tepki ve etkilerini kayıtaltına alarak yeni meşruiyetler inşaa eder. Bütün bu kaotik gibi duran durumumuz aslında eğlencelidir. Biz acı çekiyor olabiliriz ama eğlencelidir. Acı çekmemizin nedeni olayın bir türlü farkına varamamamız ve ısrarlı cehaletimizdir. Oysa inanın her şey gözler önünde, alabildiğine açık, net, şeffaf, görünürdür ama okumadığımız, okur yazar olmadığımız, ezberci taklitçi geleneğimiz, tembelliğimiz, kendimizce kurnazlığımız yüzünden acı içinde kıvranmaya devam eder hatta bu acıdan çiğköfte kültürü geliştirip ondan zevk alırız.

Kısaca bu kafalarla bizden bisikim olmaz, olamaaz, OLMAZ.


GAYRİMEŞRU MESELESİ

"detaylı tekrar" Sayı: 42


Gayrimeşrunun ne olduğu sorumuzu bir daha sorup biraz daha detay verelim: Yasadışı, illegal, kanunsuz, gayriresmi ve benzeri eşanlamlıları ile elealdığımızda soruyu daha kolay çözeriz. Aslında bu soru "hukuk" alanının bir sorusudur. Meşru nedir gibi aksine bir soru ile devam edersek; günümüz dünyası gerçeğinde bu ve benzeri hiçbir soruyu, o yöntemle çözemeyiz çünkü meşruiyet yer yer değişiklik arzeder. Şuradan başlarsak daha rahat ilerleriz: Suç nedir?


Öncelikle belirleyip kabul etmemiz gereken düzlem; dünyanın her yerinde suç kabul edilenler nelerdir? Daha sonra özele girip nerede ve nasıl gayrimeşru sorusunu sorabiliriz.


Bu soruların hiçbirine burada cevap vermeyeceğim. Kısa süreli bir araştırma ile bu soruların tümüne kolaylıkla cevaplar bulabilirsiniz ve cevapların toplamı binlerce sayfa edebilir.


Size daha ilginç ve beyin kurcalayan başka bir soru soracağım: Meşruiyeti kimler, hangi kriterlere göre belirliyor?


Daha önce bir istatistik verip çetrefilin ipucunu göstermiştim. Günümüz dünyasında mevcut ekonomik sermaye dolaşımının yarıya yakını gayrimeşrudur. Silah, insan, petrol ve türevleri, tarihi eser, sanat eseri ve başka kaçakçılıklar, uyuşturucu, sahtecilik, gasp, hırsızlık, elkoyma, rüşvet, nüfuz kullanımı, borsa manüplasyonları ve bunlar gibi binlerce suç. Bu suçlar dünyanın her yerinde suç, bu suçları işleyenler de suçludur. Burada sıkıntı yok, sıkıntı kontrol denetim mekanizmalarının nasıl işlediği ve kimler tarafından yönetildiği ile ilgilidir. Birinin kanununu diğeri kabul etmeyebiliyor. Bir ülkede gayrimeşru bir başka ülkede yasal olabiliyor; tarihi eser alım satımının İngiltere'de yasalken başka ülkelerde yasak olması gibi. İşte tam da bu uluslararası yasal boşluk ve farklar önlenemez suç ağlarını oluşturur çünkü akla durgunluk veren bir ekonomiye sahiptir gayrimeşru. Bir diğer ciddi sorun insan denen varlığın bağımlılıklarıdır. Devlet denen organizasyonun varlık sebebi yasal olmayana izin vermemek, engellemek, önlemekken hukuk ile gayrimeşru burada karşı karşıya gelir ve bitimsiz mücadele içindedirler.

Buraya kadar da sorun yok.

Sorun bundan sonra başlıyor: Uluslararası yasakoyucu ve uygulayıcılarla karşıtlarının egemenlik kavgalaları başlayınca çözümsüzlük artıyor.

Her zaman dediğim gibi günümüz dünyasında gayrimeşru, illegal, yasadışı, mafya, suç örgütleri ve bütün bunların koordinasyon, oluşum, varlık sebebi, dayanakları en temel özde; meşruiyetini yitirip kabul görürlüğü kalmayan, bir dönem dünyanın yarısına direkt egemen olan ama bugün neredeyse tümden iflas etmiş, çok az ihtiyarın tatlı hayallerinde, rüyalarında yaşatıp yakın çevre ve arkadaşlarına anlattıkları İLKEL SOSYALİST ideolojidir. Bunlar dinci İran' la ve ilkel Afrika kabileleriyle, Güney Amerika dikdatörleriyle ilişki kurmakta bir beis görmezler ve başta silah ile başlayan alışverişlerin neredeyse istisnasız tamamı eski sosyalist ülke ürünleridir. Silahtan sonra uyuşturucu daha sonra insan kaçakçılığı ve diğerleri birbirini besleyerek devam eder.

Aslında olayın anlamı ve daha sonra çözümü bu kadar basittir.


İRAN İBLİSLER DEVLETİ

"ve kuyruğuna takılanlar"

Bizdeki aydınlar neden gerizekalıdır?

Kaç tane diyelim ve binlerce ile sınırlandıralım. Sırf Amerika karşıtı olduğu veya öyle kakalandığı için İran, Venezuela, Rusya, Çin veya benzeri başka ülkelerden medet uman o kadar çok ki hayretler içinde kalıp OSÖ lideri Sedat Peker gibi hırstan parmaklarınızı ısırırsınız.

Pekiyi, bize bu tuzağı kuran kim?

O'lum siz ne kadar şapşal varlıklarınız lan! İran dediğiniz Ortaçağ molla düzeni BM aidatlarını bile ödeyemediği için oy hakkı bile olmayan zavallılar ülkesinden başka nedir? 79'dan beri içinde bulunduğumuz coğrafyadan Afrika içlerine, Yemen, Afganistan, Suriye, Lübnan... buraları paramiliter inanmış (aptal) güçleri ile yakıp kavuran, milyonlarca insanın hayatını yokeden kimdir? Bu ateşi hırslarıyla körükleyen kafadengleri üşütükler kimlerdir? Ne zaman akıllanacaksınız siz evladım?

KARŞITLIK ÜZERİNE VARLIK İNŞA EDİLEMEZ

"çünkü çeşit bollaştı"

Varlık nedir?

Alın size kocaman bir soru. Kitabın ortasından başlayalım: Türk düşmanlığı ile Kürt kimliği inşa edemezsiniz. Edemezsiniz çünkü Türk denince o kadar büyük ve detaylı ÇEŞİTLİ, farklı bir okyanusa girersiniz ki hiç bilmediğiniz, tanımadığınız, aklınıza hayalinize gelmeyen, daha önce keşfedilmemiş trilyonlarca canlı organizma ile karşılaşırsınız.

Dolayısıyla

Karşılıklar üzerine varlık inşa edilemez, tanımlanamaz, anlamlandırılamaz. Karşınıza aldığınız varlığın her bir organizmasına karşı bir organizma yaratmak veya bulmak imkansız olduğundan bu tür varlık anlayış ve arayışlarının iğrabda mahalli yoktur.

Tıpkı yukarıdaki örnekte olduğu gibi bireysel varlığınızı da başkalarına karşı anlayıp inşa edemezsiniz, imkansızdır çünkü ONUN her bir hücresi hatta atomuna karşı bir hücre ve atom yaratmanız, oluşturmanız gerekir. Kendisini bile doğru dürüst tanımayan insan, kısacık ömründe boş işlerle uğraşmamalı önce kendi varlığının kıymetini bilmelidir. 

Yine dolayısıyla başkaları ile uğraşıp duracağına kendi muhteşem varlığını keşfet ve onunla yaşa, onu geliştir.

RİYASET SEVDASI

"çok komik bir mevzudur bu"

İnsanlara egemen olma, hükmetme, emir verme tutkusunun sebebi nedir?

İnsan denen ilkel varlık en ilkel, taş devirlerinden, mağaralardan hatta ilk alg dönemlerinden beri EĞİTİMSİZ olduğu zaman inanılmaz ciddi hastalıklarla muzdariptir. Bilinen tıbbi hastalıkların dışında kibir, buğz, haset, riya, bencillik ve benzeri onlarca hastalığından biri de bahsigeçen başkasına egemen olma, sahip olma hastalığıdır. Ruh hastalıklarında bu ve benzeri hastalıkların bir tanımı, teşhisi veya tedavisi yoktur. Daha çok ahlakla ilgili alana girer. Etikten farklı olarak bu sorunlar tarih boyu ahlak içinde tartışılıp irdelenmiştir.


Dinin veya ideolojinin sayesinde dünyaya hükmetme, dünya imparatorluğu kurma, bütün insanlara emir verme, onları çekip çevirme, kendi isteklerini onlara yaptırma gibi farklı pekçok yüzü vardır. Tarih yazan kalpazanlar sürekli kral, imparator, şah, padişah, firavun, cesar tarihi yazdığı için; okuyan, okutulan veya öğrenilen sürekli bu tür manyak, kafadan kontak, insanlıktan nasipsiz, canavar, katil, zorbalardır. İster istemez her kafadan kontaklaştırılmış insan evladı da etkilenip bunlar gibi olmak ister.

Zavallı ülkemize baktığımızda bu tür varlıkların, yaratıkların, insanların o kadar çok olduğunu görüp şaşırır, hayretler içinde kalırsınız.

Eğitim abi, eğitim şart. Eğitim olmazsa bu kafadan kontak zorbaların elinde daha çook inlersiniz.


BU HESAP TUTMAZ

"hdp meselesi"

Bizdeki resmi/gayriresmi muhalefetin hesapları neden bir türlü tutmaz?

Şimdilerde bir HDP güzellemesidir gidiyor. Neymiş efendim 6 milyon seçmeni temsil ediyormuş da onlar olmadan bu işler olmazmış, yoluna girmemiş. Öyle hesap tutuyorlar. Bakıyorsunuz temsilcilerini filan çıkarıp konuşturuyor, tavlamaya çalışıyorlar. Neymiş efendim, bu son seçimmiş de buda kaybedilirse ülke taliban rejimine Güney Amerika dikdatörlüklerine dönecekmiş.

Bak, bak, bak.

Öncelikle komünist hdp ne söyleminden, ne eyleminden, nede hedeflerinden vazgeçmiş değil. Vazgeçmesi de imkan dahilinde değil. Yönetici kadrolarının istisnasız tamamı bir biçimiyle komünisttirler. Komünist olmayanı özellikle Türkiye şartlarında oralarda barındırmazlar. Bakmayın siz Selahattin Demirtaş'ın filan Tillolu mollalara "bizi siz var ettiniz. Siz olmasaydınız biz olmazdık" falan filan dediğine. Bunlar alemin akıllısı, kurnazı oldukları için her kılık ve kıyafete girebilecek sinsilerdir. Tıpkı dinci FETÖ sinsileri gibi karakterleri sinsiliktir. Günümüz dünyasında hiçbir meşruiyeti kalmayan sosyalist ideolojinin inanmış takipçileri dinci İran' la bile hiç çekinmeden işbirliği yapabilirler. Böyle de namussuzdurlar. Bütün gayrimeşru ilişki ve ağların altından bunlar çıkar. Mafya örgütlerinin tümüyle bağlantılıdırlar. Oradan beslenip masraflarını öyle karşılarlar. 

Eee, bunlar bu kadar akıllı da dünya/insanlık akılsız mı? Değil. Her şeyi anbean takip ve analiz kabiliyetine sahip insanlık bu kurnazları her zaman kendi oyunları ile alt eder. Haa, bu arada savaş meydanında telef olup giden bir sürü zavallı insan da vardır. Doğanın gerçeği, gerçeğin doğası budur. Ülkemizde bunların siyasi sistem içinde idari kadrolara gelebilmeleri imkansızdır. O yol tümüyle tıkalıdır. Aslında tıkayanlar da kendileridir ama bilmezler. Siz bakmayın orada burada halkı "bidon kafalı" diye hor gördüklerine. Asıl bidon kafanın önde gideni bunlardır. Anlayamazlar. Anlamalarının imkanı yoktur. Mümkün değildir. Olanaksızdır.

İDEAL ÇÖKÜMÜ

"hayal kırıklıkları"

Travma sonrası nasıl toparlanabiliriz?

Keskin bir örnek verilir: Kafası kesilen tavuğun çırpınışları. Çocukluğundan hatta bebekliğinden beri ideallerle büyüyen/büyütülen birey yaşamının ilerleyen bir noktasında bir an kendine öğretilen ve öğrendiklerinin koskocaman bir hayal/yalan olduğunu idrak edince travma yaşar. Özellikle bizimki gibi tarihi çok derin geçmişe uzanan aşırı kozmotoplumsal, ilerleme sürecini tamamlayamamış, kültür - medeniyet denklemi aşırı karmaşık, dinamik coğrafya insanları doğru/dürüst/gerçekçi/bilimsel/akılcı eğitim alamamışsa travma dozu daha yüksek olur. İdealleri aşırı yüksek, kainat imamlığı, dünya liderliği, evrensel hakimiyet gibi delilikle şizofren gerçekten kopukluk hakim olmuşsa tek tedavisi dozuna göre uyuşturulmaktır. Başka bir tedavisi yoktur. Bu arada birey durumunun farkına varıp kendi tedavisini yapma iradesi, azmi gösterirse bütün zihinsel işleyişini en baştan ve yeniden düzenlemek zorundadır. O kadar zor bir iştir ki diğer mecburi işlerinin sonunda bu asıl işini doğru dürüst yapabilmesi neredeyse imkansızdır.

Koskocaman kayıp yaşamlar.


Dolayısıyla siz siz olun ne kendiniz, ne çevreniz, ne yakınlarınız, nede tanıdıklarınıza ideal yüklemeyin. Bir insana yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri budur. Biran gelip yaşayan ölü olduğunun farkına varınca ilk lanet ettiği siz olacaksınız.

DERİNLİK BAATIN

"detay meselesi"

Bizimki gibi geri kalmış ülke ve insanlar yüzeysellikten neden kurtulamaz?

Öncelikle derinlik denince neden tarih vs anlaşılır sorusuna kısaca yanıt verirsek; masal çağındaki bebekler veya çocuklar gibi hikaye dinlemeyi seven insanların entelekt düzeyleri de o kadardır. Onlar oyun çağında, laylaylom, keyifçi, hazcı insanlar grubuna girer ve oldukça fazla bir kitledirler. Gerçekle uzaktan yakından alakaları yoktur, öğrenmek de istemezler. Kafa yormak, okumak, irdelemek, sormak, sormak, sorgulamak onlar için düşünülemez. Bizim basınyayınmedyanın çoğu bunlar tarafından işgal edilmiştir.

Mevzumuz bu değil ama yazmalıyım çünkü altyapıda bu gerçek var. Bunu anladıktan sonra derinliğin tarih değil detay olduğunu daha iyi anlarız. Hücre içi organaller hatta atomaltı parçacıklara kadar inemezseniz gerçeği asla öğrenemez, bilemezsiniz.

BOŞLUĞUN KIVILCIMI

"odaklanma veya huzur"

Gerçek anlamında içimizdeki her türlü boşluğu neden bir türlü tam olarak dolduramıyoruz?

Alın size haşmetli bir soru

İnsan denen varlığın paradoks denen çıkmazları bizzat kendisinin ürettiği bilgisinden sonra var olduğu ilk çağlarından beri kıyamet gibi mutlak bir yokoluşa ısrarla ve bütün benliğiyle inanıp nesilleri boyunca aktararak öğretmesi ilginci ve SANAT yapması sorumuzu çözer. Bilgi felsefenin gelip dayandığı ve fizik biliminin de zorladığı matematiğin ötesinde simulasyon gösterim, insan duyusunun en güçlüsü görme duyusunu tetikliyor mu / tetiklediği için mi göz var? Tabi varolduğu için.

Pekiyi, daha eskiden gelen öngörülere ne diyeceğiz? Evrendeki varlığımızın bilincimize ilk varlığımızdan beri kazınmış olması sizin de ilginizi çekmiyor mu, ama nasıl?

İşte bütün soruların cevabı burada, odaklan ve bizzat hisset. Gerisinin önemi yok. Ama kendini kandırma veya uyuşturma. Alabildiğine uyanık ve cesur ol, göreceksin!


LÜMPENBAŞI PUTİN

"geçiş"

Karakterler; tarihi, olup biteni, geleceği anlamamızda neden önemli yere sahiptir?

Öncelikle kurgumuzun başına ülkemiz Türkiye gibi "İyonik Bağlı" arada duran ülkelerin önemi ve içeriğinde karmaşa hakim sistemlerde hiç kimse ve karakterin göründüğü gibi olmadığı/olamayacağı gerçeğini koyalım.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hezeyanı gümbürtüyle çöktükten sonra; geride bıraktığı devasa çöp yığını ve geniş coğrafya -ne iyi ki fazla içsavaşa neden olmadan, Putin gibi bir lider sayesinde bugüne geldi.

Ama


İnsanlığın sürekli ilerliyor olması gereğinden dolayı fazla zamanı olmayan Putin en başta Rus fahişeleri sayesinde bütün Akdeniz sahillerinden iyi bir sermaye toplayıp çöplüğüne can suyu damlattı. Daha sonra toparlanmaya başlayan Rus Federasyonu asıl görevini / işini savsaklayıp eski hayallerine kapılsa da körtopal ilerlemeye devam ediyor. Bize etkisi; eskiden kalan komünist artıklarımızın kendi sinsi yerlerinden olayları doğru anlayıp analiz edememelerinden dolayı ortalığı karıştırmalarından başka bir şey değildir. Yani Putin gibi ağır sorumluluk alan bir lider bunlarla ne muhatap olur nede bunların yazıp çizdikkerinin bir kıymeti harbiyesi yoktur.

Şuanki lümpenler ağı hızla çöküyor. İnsanlık çok daha iyi bir yere doğru atılım gerçekleştiriyor. Dönüşüm mekanizmaları artık günümüz teknolojileri ile her türlü çöpü geridönüştürme kabiliyetine sahip.

Genç insanımız kendi mutlu müreffeh yaşamlarını kurarken çöp kokusunun rahatsız edici etkilerini hissedebilirler ama çöpten yapılmış pırıl pırıl, yepyeni araç ve gereçler onları bekliyor.

Dünyaya açılın, insanların gözlerinin içine bakın, insan ayırmayın, gezin dolaşın, projeler yapın, daha güzel ve temiz bir dünya kurun! Evet, biz eski nesil çok büyük acılar yaşadık ama sizlere pahabiçilemez sermayeler bırakıyoruz. Dünyanın hangi bankasına giderseniz gidin istemediğiniz kadar bol para bıraktık size. Akıllı, doğru, işe yarar, faydalı, geleceğe yönelik her tutarlı projeniz için sonsuz krediniz var.


Belki bize kızabilirsiniz ama bütün bunları sizin için yaptık. Siz de sizden sonrakilere işe yarar sermayeler bırakın. Savaşı durdurun. İnsan gibi yaşayın…

CEHAPE

"kör devletçilik"

CHP'NİN adam olma ihtimali neden yoktur?

Bilmem kaç on yıldır muhalefet kanadında yer alan, iktidar olabilme olanağı bulunmayan, ilkel devletçi, katı ulusalcı, kültür düşmanı, bozguncu, inatçı CEHAPE ve kadrolarının adam/insan olma ihtimali yoktur çünkü en temelde mirasyedidirler.

Sonra

Her şeye rağmen kendilerini devlet ve devletin gerçek temsilcisi sayan bu mirasyediler, kendilerine katılmayan herkesle işbirliği yapabilir ama lüx konfor alanlarına kimseyi almaz/alamazlar. Kulüptürler. Halk bunlardan açıkca nefret eder, nefret ettiklerini de her defasında açık açık gösterir, söyler, bildirir, söyler ama tepeden bakan geri zekalılar tınlamaz bile. Bunların analarına sövseniz duymaz, cibiliyetlerine sövseniz görmezler. Kendi dar çevrelerinde kendileri çalıp kendileri oynar. Dünyanın hiçbir yerinde ve çevresinde en küçük bir etkinlikleri ve varlıkları yoktur.

Kendilerine has, farklı bir yaşam biçimleri vardır ve bu geleneklerini yine kendi dar çevrelerinde nesilden nesle aktarırlar. Bunlar Atatürk'ten çok İnönücüdür. İnönü iyi bir asker ama pek de zeki olmayan bir yöneticidir. Dolapbeygiri hikayesinde olduğu gibi halk bunlara sürekli "senin gibi akıllı bir beygiri nereden bulayım" der ama anlamazlar. Anlamalarının da imkanı yoktur çünkü dediğim gibi mirasyedidirler. Bunlardan bisikim olmaz.

Azçok bunlarla oturup kalkan ne mal olduklarını da anlayıp uzaklaşırlar zaten. Kendi çöplüklerinde çürümeye mahkumdurlar. En küçük bir üretim, yaratım kapasiteleri yoktur. Dedikodudan başka bir şey yapmazlar. İçlerindeki truva katırları da sadece paralarının peşindedir. Kısaca paraları kadar adamdırlar.

---------------------ELEŞTİRİYE TAHAMMÜLSÜZ MEGALOMANLARIN EGEMENLİĞİ

"en iyi sömürü aracı"

Bizimki gibi geri kalmış, ilkel, bağnaz, yoz, yobaz, çürümüş, kokuşmuş, ceset, zombi, eğitimsiz, popülist, eyyamcı, menfaatçi, bencil, birey düşmanı... ülke ve insanlarının megalomanlara hayranlık duymalarının sebepleri nelerdir?

Çok ilginç bir şey oldu ve açıkça megaloman olduğunu söyleyen Sedat Peker bir süre ortadan kayboldu. Hiçbir haber alınamadı. En küçük bir kıpırtı vermedi. Avukatları filan araya girip bilgiler verdi. Binlerce yazar, çizer ve takipçisini bir telaş kapladı

Dünyanın neresinde böyle korkunç bir hezeyan yaşanabilir?

Sadece o 24 saatte olup biteni derleyip bir belge oluştursanız ülkemizin ne kadar rezil bir ülke olduğunun tarihi belgesini tüm insanlığa armağan etmiş olursunuz.

Var mı içinizden aklı başında biri çıkıp bu işi yapacak olan?

Utanılacak bir rezaletin kokuşmuş insanları.



BAŞKASININ ÇÜKÜYLE GERDEĞE GİRMEK

"hayaller ne güzel"


"Atı alan Üsküdar'ı geçti" deki atlı kimdir?


Şimdi bizdeki alleme-i cihan, büyük ideolog, dünya çapında stratejist, takdik dehası, harika insan, deha ve benzerlerine Bilal'e anlatır gibi anlatacağım:


Afganistan, Suriye, Libya, Katar, Kıbrıs ve bilumum coğrafyada asker konuçlandırır, istihdam eder, lojistiğini sağlar, sistematiği oluştururken PARA LAZIM


Buradaki para kendi paran değilse başkasının çükü oluyor.


Şimdi, bizimki gibi ekonomisi çökük, insanları çöple beslenen, borçlu, aşırı borçlu AMA hayalleri büyük, rüyaları derin, ayranı yok içmeye taht-ı revanla gider sıçmaya cinsi, herkes şah herkes padişah megalomanlar olursanız. O gerdekten doğan çocuk sizin çocuğunuz olmaz. Değildir yani. Siz ömür boyu "yavrum, evladım" diye sevip gözünün içine bakarak büyütseniz de ASLINDA o çocuk çükün sahibinindir.


Anlatabildim mi?


GAYRİMEŞRUNUN FETVA MAKAMLARI

"komik ama korkunç cübbeliler" Sayı: 54


Nasıl bir ülkeymişiz diyenlere neden zaten hep böyle bir ülkeydik diyoruz?


O nur yüzlü gibi, pamuk şekeri kıyamında, beyaz sakallı, yaşlı başlı ADAMLAR aslında hiç de göründükleri gibi değildir. Sedat Peker gibi gayrimeşrunun 30 yıllık namlı babaları her nasılsa ve nedense bu fetva makamlarına mecbur kalırlar. Anlayamıyorsunuz değil mi? Çok basit, çocuklara Kuran kurslarında tecavüz eden şebekeler her haltı işleyebilirler çünkü hem tarihi derinlikleri hem de toplumsal yaygınlıkları olup milyonlarca insana egemendirler. Fevzi Çakmak' ın "düşmanın içimizdeki karakolları" dediği şebekeler devlet zayıfladıkça güçlenen mafya gibi aynı düzlemin ve matematiğin sonucudurlar.


HaberTürk'e ikide bir çıkan Cübbeli Ahmet denen zifiri karanlık yobaz aynı zamanda Sedat Peker'in de fetva makamıdır. Suriye'ye silah, mühimmat, patlayıcı, savaşçı vs gönderilebilmesinin fetvalarını bu içimizdeki düşmanlar verir ve işin ilginci Veyis Ateş gibi ilahiyatçı paragözler de televizyona sürekli çıkmasının taşeronudurlar. Ne var bunda adamlar dini görevlerini yapmış diyen safdilleriniz olabilir. Kötülüğün karanlık yüzü; verdikleri her fetva için yüzdelik alıp ortak olmalarıdır. Şimdi çocuklara neden tecavüz ettiklerini anlarsınız. Sistem böyle çalışır hem de yüz yıllardır. Nasıl olabiliyor değil mi ülkemizdeki mafya cinayet, uyuşturucu, kadın ticareti, silah kaçakçılığı, gasp, hırsızlık, mala çökme, rüşvet, kamu malını talan, kamu arazisini işgal, adam kaçırma, zorla senet imzalama, tefecilik gibi binlerce gayrimeşru iş yapmak için her iş başına bunlardan fetva/olur alıp paylarını da veriyor.


Bu kadarını ben yazdım, gerisini siz araştırın!


İşin çok daha ilginç ve komik olan yani Atatürk'ün kurduğu ve devletimizin de kurucusu olan CHP'NİN bugünkü CEHAPE'NİN Belediye Meclisi Üyesi komik devlet memuru sanatçısı Levent Üzümcü gibi bir muhalifin "din öyle değil böyledir, dindarlık o değil budur, cami şöyle olmaz böyle olur" gibi ve benzeri konuşmaları heyecanla yaparak insanları din konusunda filan ikna etmeye çalışması Bu çalışmanın parti yasası gibi tüm alt birimlere emredilmesi, dinci milliyetçi görünümlü muhafazakar diğer partilerle koalisyon arayışları, hayallerindeki gelecek iktidarları döneminde bu çevrelerle şimdiki belediyeler örneklerinde olduğu gibi ortak çalışabilecekleri ümidiyle devleti de yönetebilecekleri ZANNI


Nasreddin Hoca Dahi'nin (çok zeki insanmış) "ölme eşşeğim bahar gelince taze ot yiyeceksin, taze otu duyunca nasıl da sırtarıyorsun" dediği gibi bu ülkenin ne eşşeği, ne baharı, ne taze ot hayali, ne çocuklara tecavüz edip geleneklerini sürdüren pamuk şekeri kıvamında nur yüzlü korkunç komikleri nede gayrimeşru çarkları bitmez çünkü devlet devlet değil. Son olarak ünlü bilge Sedat Peker'in bile dediği gibi "böyle devlet olmaz. Allah mısınız ulan siz, nesiniz?"


İnanmayın bu dinci domuzlara.


Öyle böyle derken geldik mi konunun sununa ve aslına. Bütün bu vehametin günümüzdeki odağı, kaynağı nedir? Yoo, tahmin ettiğiniz gibi AKAPE filan değil AKAPE'Yİ de yaratan daha derinlerdeki bir sorun. O sorunun adı sosyalizm. Afalladınız değil mi? Haklısınız. Buraya kadar okuyanların içinde bile kendine sosyalist diyen, kendini öyle tanımlayanlar vardır. Toplumculuk olarak Türkçemize çevrilen bu lanetli ideoloji öyle sinsi ve hayalidir ki tıpkı din gibi, insanları büyüleyip hayal alemlerinde yaşatır. Uyuşturucuya benzer çünkü ideal, olmayan ama olması tutkuyla istenen her şey uyuşturucu etkisi yapar tıpkı aşk gibi. Kolay kolay etkisinden kurtulamazsınız. İdeolojinin ideologları da taa en başında bunu tasarlayıp dinin egemenliğini yoketmeyi tasarlamışlardı. Geçen zaman içinde iki büyük dünya savaşına sebep oldu ve yüz milyonlarca insan bu yüzden hayatını kaybetti. Bugünkü Rusya Federasyonu'nun üzerine kurulduğu SSCB sosyalist cumhuriyet birliği adıyla baya baya uzun yıllar hem geniş coğrafyasını hem de dünyanın daha başka copraflarına egemen oldu. Yıkıldıktan sonra geriye kalan çöplük bugüne kadar kaldırılamadı. Ülkemizde de bunların oldukça fazla kalıntısı kaldı. İşte tam da konumuz olan günümüzdeki gayrimeşrunun kaynağı, beslendiği yer, çöplük burasıdır. Bu çöplük henüz temizlenmedi. Şimdi bizdeki kalıntılar tıpkı dinciler gibi küplere binip sinir krizleri geçirebilirker ama Ukrayna çöplüğünü NATO'YA katanlar, Putin denen mafyabaşının ayağını kopardılar çünkü Ukrayna o coğrafyanın sacayaklarından biridir hem de tarihi boyunca... Putin sorumluluğunu yerine getirmeyip kendi çöplüğünü kendi temizlemek yerine sabırları zorlayıp sınırlarını aşarak uzak coğrafyalara uzanmak istedi. Bütün projesi çöken Putin ve kurbanları yakın zamanda ilginç şeyler yaşayacak ve siz de göreceksiniz.


HASSAS MEVZU

"Koyun beni hak aşkına yanayım" derken sofuların zannettiği veya dincilerin sahip çıktığı gibi bir tarikat şeyhi filan değildir Kara Haydar. Hak'tan kastedilen GERÇEKTİR.


"Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" derken de sinsi komünist veya sosyalistlerin propagandası yaptıkları gibi devrim filan değildir.


Pir Sultan Abdal çocukluk çağından itibaren oba oba, Anadolu'yu ve Balkanları adım adım dolaşan bir zakirdir başlangıçta.


Dönemin Osmanlı zorbalarının din diye yutturup halkın başında boza pişirdikleri ilkelliklere isyan eden bir asidir. Halkçıdır. Kültürcüdür. Özbeöz Türkoğlu Türktür. Türk Dili'nin günümüze ulaşmasını sağlayan bir serdengeçtidir. PirSultanlar ölmez derken yalan söylemez. Bizim itlerimiz bile haram yemez derken de yalancı değildir. Hubuyar Ocağın'da yetişip kendi ocağını ve sonrasında Kul Himmet gibi sonsuz bir başka deryayı da yaratmıştır.


Köroğlu, kendi ekolü/okulu ve semahı ile bir PirSultan talebesidir. Zalime aman vermeyen mert insanlardır.


POPÜLİZM ÇARPMASI

"gözünü ışık alan tavşanlar"


Bizimki gibi geri kalmış, kendini gösterme telaşında ergen tavırlı, ispat dertli, bir türlü adam/birey olamayan insan yığınları, kalabalıklar, sürüler, kitleler, toplumlar arasında aydın görünümlü tavşanları nasıl tespit ederiz?


Arama motorlarına bir kelime yazarsınız ve karşınıza binlerce sonuç döker. Detaylı Arama yaparsanız yine binlerce sonuçla karşılaşırsınız.

Karşınıza birden dökülen yüzbinlerce sonuçtan çoğu zaman NEDENSE aradığınızı bir türlü bulamazsınız. İşte bu popülizm tuzağının en iyi örneklerinden bir tanesidir.


Şimdi, özellikle bizim yazar, çizer, konuşur, atar tutar, tutturur veya tuttıramaz takımına baktığınızda "sırf yazdıkları görünür olsun, arandığında daha kolay bulunsun diye" aşırı popüler olan Sedat Peker kelimesini yazılarının başlığına MUTLAKA koyuyor veya koyma mecburiyeti hissediyorlar. İşte bunların tümü tavşandır. Tavşanlıklarından dolayı da popüleri daha da popülerleştirerek, tuzağa bir tavşan daha çekmektedirler.


O'lum, her zaman söylerim "sizden bisikim olmaz". Tespit edilmeniz o kadar kolay ki cıscıplak ortadasınız ama farkında değilsiniz.

SONSUZ GÜLÜCÜK



PUTİN'İN MAFYA SİSTEMİ

"gayrimeşru çökmek zorunda"


Sistemler nasıl çöker?


Komünist SSCB bütün alt ve üst sistemleriyle çöktükten sonra geride kalan devasa çöplüğü, tüm alanlarında "etki tepki varlık" kalıntılarıyla birlikte temizleyip dönüştürme Görevi Putin'e verilmişti. Görevini yapamadı.


Lenin gibi bir yönetim dehası yerine istihbaratçı bir organizatörün bu çöplüğün başına geçirilmesi riskler de barındırıyordu ama risk faktörü göze alınarak işbaşına geçti. Bırakın ülkenin demokratikleşmesini kazasız belasız çöplüğünü toparlayıp pisliği etrafa yaymasa kardı.


Ama öyle olmadı.


Lenin"in Rus toplumunun başbelası serf düzenini yıkabilmesi için kullandığı işçi muadili köylü çalışan ideali, antiemperyalizm anti hegemonya doktrinleri ile pekiştirilerek Çarlık coğrafyası bir şekilde bir arada tutulmutu ama Putin'in ne böyle bir dehası nede dünyayı anlama kapasitesi vardı aksine o iyi bir kurnaz olduğu için Federasyonu OLİGARKLAR aracılığı ile bir arada tutma yoluna gitti. Bu da aslında bir çeşit eskinin eskisine dönüştü. Modern ağalık diyebileceğimiz bu mafya sistemi kendi coğrafyasında mutlak egemenliği sağlandıktan sonra ister istemez dışarıya taşıp bu defa uluslararası sistemi kirletmeye başladı. Ülkemizi de etkileyen bu mafya sistemi, günümüzde herkesin gündemini oluşturan Sedat Peker ifşaatlarıyla direkt bağlantılıdır. İfşaatların her birinin altından bir OLİGARK çıkmaktadır. Bu oligarkların tümünün bossu da istisnasız bir şekil ve kabulle Putin' dir. Bu korkunç mafya düzeni dünyada gayrimeşrunun hacmini her sene ortalama %30 artırıp ciddi felaketlere sebep olma yolundadır.


İşte insanlık, artık bu sabredilemez sisteme dur deyip önümüzdeki on yıl içinde tümüyle imha etme kararı almıştır.


Bu arada bizdeki üşütük, kafadan kontak, uyuşturucu bağımlısı tipli, aşık, hayalperest, çok bilmiş, aydın bozuntusu, sanatçı bozuntusu, gerçekten iğrenç ve aşağılık, sinsi komünist, sosyalist veya açıkca PKK yandaşı, taraftarı, örgütlüsü kendi çöplüklerinde çürüyüp yok olmaya mahkumdurlar.


Karar budur. Ceza budur.


SAHTE KUVVACILAR

"kan bozuk olmayacak"


Biz kuva-i milliye'den geliyoruz diyen sinsi komünistleri nasıl tespit eder ve tepelersiniz?


Kuva-i Milliye adı üzerinde "yiğit olan döne döne dövüşür" esasınca sırtını hiçbir başka şeye dayamadan kendi varlığıyla, kendi özünden, kendi bileğiyle vuruşan mert insanlardan oluşan ve devam eden bir harekettir. Bunlar gibi kahpelerin mertlikle bir alakası olamaz. Bunlar Cumhuriyet ve Atatürk istismarcısı Rus ajanıdırlar. Bundan kimsenin şüphesi olmasın, yok da zaten.


Nazım Hikmet Ran gibi kahpeler ve onların içimizdeki ajanları; Lenin' in antiemperyalizm ortak paydasında birleşme doktrini esasında yani özde Leninci sonradan Stalinist filan olan Komünistlerdir.


Bu kahpelerin ne Atatürk' ü öğrenip anlama gibi bir dertleri nede Atatürkçülük gibi düşünce sistemleri yoktur, olamaz. O kahpelere göre Atatürk sadece antiemleryalist bir unsurdur başka da bir şey değildir.


Oysa


Atatürk aydınlanma dediğimiz insanlığın Türkiye Cumhuriyeti gibi muhteşem bir örneğinin yaratıcısıdır. Burada tam bağımsızlık esastır. Birey esastır. İlerleme, çağdaşlık, bilim, insan olmak ve insanlığa faydalı işler yapmak esastır. Namussuz komünistler gibi oraya buraya, fitne fesat veya zorla egemen olup bireyi imha eden yaklaşımlara asla müsaade edilmez. Zaten Atatürk bu faciayı gayet iyi bilip gördüğü için de bütün komünist ve benzeşiği dernek vs kapattırmış ısrar eden alçakları da Karadeniz'e gömdürmüştür.


Bu saatten sonra bunların yalanlarına inanan safdil vatandaşlarımız hala varsa da bundan sonra olmayacaktır.


İSİMLER

"boğaç"


Günümüzde ekran yoluyla zihinlerimizde belli bir yer işgal edip tutunan isimlerin karaktersiz/karakterli karakter olmalarının sebebi nedir?


İsim vermekten neden korkarız?


Ahmet Hakan, Veysi Ateş, Cem Küçük isimlerinden bir çekirdek oluşturup hareketlendirirseniz "atom altı parçacık" işletim sisteminde olduğu gibi bir çekim, kütle, hareket, yaratım oluşturursunuz. Nasıl bir yaratım olduğu sorusu sonraki konudur. Parçacıkları teker teker (argo) inceleyip; dönek, kişiliksiz, devşirme, dinci, paragöz, ceset, zombi, çirkef vb pekçok sıfatla anlamlandırılır.


Kurgular ise olmayanı oldurmakla birlikte örnek alınarak da yapılabilir. "Yaşanmış gerçek bir hikayeden" kurgulanmıştır veya "gerçek yaşam ve kişilerle bir ilgisi yoktur" gibi.


Kafanız karışmasın, eğlenceli ve VİKY'NİN beyninde kıvılcım çaktıran yere geliyoruz


Oluşturduğumuz bu yukarıdaki çekirdeğin dışında bir çekirdek daha oluşturup örneğin Can Ataklı, Merdan Yanardağ, Emre Kongar' dan; kişiliksiz, ezik, ergen moruk, hırslı, yenik/mağlup bir çekirdek daha oluşturursak...


Dadından yenmez.


Hidrojen + Helyum'dan sonra tüm Hidrojen bağlarını ve daha sonrasında diğer tüm elementlerin bağlarını anladığınızda.


İşte evrenin sırrı budur. Hani, hep geyiğini yaparlar ya "sanki, bana evrenin sırrını verdin". Verdim işte.


Ne işinize yarayacak, onu da siz bulun…

Hiçbir zaman bu ülkenin insanı olmayan bu hainler ara ara bildiri yayımlayıp kendilerini ifşaa ederler. Bu listelere yüzlercesini daha ekleyebilirsiniz. Türk değillerdir. Türk olmayı nedense içlerine yerleştiremezler dolayısıyla kendilerine yazar, sanatçı, sosyalist, komünist derler ama sinsidirler. Türkün gazabını bildikleri için hiçbir zaman doğrudan cephe almaz sürekli maniple, provoke işler çevirirler. İşleri güçleri fırıldaktır. Bundan zevk alırlar. Yaşam biçimleri sinsilik ve ihanettir. Zeytinyağı gibi üste çıkmak isterler ama insanımız bunlardan nefret eder. Mideleri bulanır… Kendi iğrençliklerinin farkındadırlar. Alışkanlıkları insani duygularının önüne geçtiği için insanlıklarını kaybetmişlerdir. Daha ilginci doğru dürüst sanat yapan hiçbir uluslararası çevre tarafından kabul görmezler. Bunlarla bir iki defa oturup kalkan ne mal olduklarını anlar. Sanat camialarına giremezler. Kendileri çalıp kendileri oynarlar. Sermayeleri hep soygun ve çalıntı mirastır. Miras yedidirler. Devlete çöreklemdikleri yerlerde kurdukları saltanatlatını babadan oğula anadan kıza aktarıp dururlar. Vicdan sahibi birilerinin eleştirisine uğradıklatında hep birden kuduz köpek gibi saldırırlar. Vicdansızdırlar. Hiçbir ahlaki değerleri yoktur. Namussuzdurlar. Dediğim gibi insanımız bunlardan nefret eder, mideleri bulanır. 


İşte imza verenler:  


Mehmet Aksoy, 

Erdal Alova, 

Erendiz Atasü, 

Hikmet Altınkaynak, 

Erdal Atabek, 

Orhan Aydın, 

Rutkay Aziz, 

Edip Akbayram, 

Ayten Akbayram, 

Nazım Alpman, 

Feridun Andaç, 

Mahmut Kemal Arslan, 

Bedri Baykam

Sibel Baykam, 

Ataol Behramoğlu, 

Nihat Behram, 

Nevra Bucak, 

Salih Bolat, 

Uğur Büke, 

İbrahim Baştuğ, 

Mazlum Beyhan, 

Gülsüm Cengiz, 

Nevzat Çelik, 

Numan Çakır, 

Füsun Demirel, 

Melike Demirağ, 

Gültekin Emre, 

Haydar Ergülen, 

Ünal Ersözlü, 

Müjdat Gezen, 

Salih Güney, 

Yaşar Gündem, 

Murat Havan, 

Heval, 

Meriç Hızal, 

Barış İnce, 

Ekrem Kahraman, 

Hidayet Karakuş, 

Tuğrul Keskin, 

Fazilet Kendirci, 

Arif Keskiner, 

Tevfik Kızgınkaya, 

Orhan Kurtuldu, 

Macit Koper, 

Zülfü Livaneli, 

Ayşe Emel Mesçi, 

Mehtap Meral, 

Ceylan Mutlu, 

Mustafa Mutlu, 

İsmet Orhan, 

Denizhan Özer, 

Nebil Özgentürk, 

Hasan Öztoprak, 

Adnan Özyalçıner, 

Zeynep Oral, 

A.Kadir Paksoy, 

Vedat Sakman, 

Sali, 

Cem Sağbil, Suavi, 

Yusuf Taktak, 

Ahmet Telli, 

Cihat Tamer, 

Cevat Turan, 

Levent Üzümcü, 

Hilmi Yarayıcı, 

Özgürefe Yeşilpınar, 

Hüseyin Yurttaş, 

Ümit Zileli. 

Vecdi Sayar, 

Mine Kırıkkanat, 

Yazgülü Aldoğan, 

Tuncay Mollaveisoğlu...




BİZZAT BEN

"10 Eylül 2014"
Sayı: 61


Tarihe not düşüp kayıtaltına alırken yapmak istediğimiz nedir?


Yukarıdaki tarihte "İmam Hatip Okulları Kültürümüzün Dibine Yerleştirilen Dinamitlerdir" cümlesi, düzenlediğim kampanya maddelerinden sadece bir tanesiydi.

Benzeri, hayati öneme haiz ondan fazla kritik cümle kurup bir kampanyaya dönüştürmüştüm. Kampanyamı tarihe not düşmek için çok kritik bir zaman ve yerden yaptım.


O günden bu güne bildiğiniz şeyler oldu.


Olmaya da devam edecek. İşte tarihi notun bütün bilgileri bende haizdir. Birileri, ilerde veya şimdi çıkıp "tarih budur, böyle böyle olmuştur" deyip ne yazarlarsa yazsınlar koskocaman bir yalandan başka bir şey değildir çünkü bilmelerinin imkanı yok. Şimdi de tarih yazılıyor. Şimdi, bugün, elan, henüz, yeni kurduğum ve yayınladığım çok basit bir cümleyi bile -bizim insanımız nedense, ancak %20-24 oranında anlayabiliyor gerisi anlamsızlaşıyor.


Anlatabildim mi?


PARANIN EGEMENLİĞİ

"bakın, buda komiktir"


Neden din, iman, iş, güç, var, yok paraya boyun eğer?


Basit bir soru değil mi? Değil. Bu sorunun doğru yanıtını/cevabını/çözümünü bulduğunuz an Nirvana ulaşırsınız


Olgunun aslı değer ölçüsü olması kabiliyeti ve elle tutulur gözle görülür skorer, sayılabilir, artan veya azalan VARLIĞINDAN kaynaklanmaktadır. Oyun oynamayı seven insan kazanmayı ve biriktirmeyi de sever.


Aslında mutlulukla uzaktan yakından alakası olmayan paranın tılsımı varlık felsefesi ile doğrudan alakalıdır. Tanrı veya ondan türeyen her şey gibi olmayan yerine olanı doldurur.


Tenakuzun baskın gücü her zaman ve ortamda egemen olacağından satılık adamlar, dinler, inançlar, din adamları, ideolojiler ve herşey paranın gücü/tılsımı karşısında erir gider. Pek sevilmeyen Adam Smitt "insan denen varlık ancak ve ancak paraya boyun eğdiği için, ancak ve ancak bu yolla terbiye edilebilir" gibi kesin bir kanıya sahiptir. Aslına bakarsanız tarih boyunca da bu yaklaşımın tersini kanıtlayacak bir babayiğit çıkmamıştır. Haa, kendi başına inat eden bir kişi kendini soyutlayıp uzaklaşabilir mi? Uzaklaşabilir ancak istisnadır.


Son durumda ilahi adalet diyebileceğimiz ama aslında değerli döngü insan denen varlığın kendi kısa ama insanlığın uzun yaşamı boyunca bunlara hem şahit hem de delildir.


Dolayısıyla aşık, hayalperest sermaye düşmanlarına kanıp inanıp sakın hayatınızı mahvetmeyin. İnsan gibi var olmak ve yaşamak istiyorsanız öncelikle sermaye bilincine sahip olun ve yatırımlarınızı iyi, faydalı, doğru, insanlığa yarar işlere yapın.


Çok mu kafa ütüledim?


Örneğin bu yazıyı almak istiyorsanız 1 milyon Amerikan doları ödemeniz gerekir yok beş para etmez derseniz benim için pahabiçilemezdir

KAYIKÇI KAVGASI

"inanın bir farkları olmayacak"


İlkel devlet düzeni nasıl çalışıyor, uyanık vatandaşın tavrı ne olmalıdır?
(İktidar - Muhalefet) diye adlandırılan yapının bir üstünde devlet vardır. Bizdeki bu devlet demokrat, modern, çağdaş, ilerici, bireyci, bilimci, akılcı OLMADIĞI için ilkeldir yani geri kalmıştır dolayısıyla vatandaşlarına parya muamelesi yapar, kandırır, sömürür, istismar eder, delirtir, kullanır.


En tepedeki sistem kurgusunu ve alt birimlerini görüp anlamadan sürekli bu oyunlara gelir şapşala dönersiniz.
HDP, CHP, İP, DEVA, GELECEK, SAADET, REFAH, MİLLET isimlerini say say bitmez yüzlerce muhalif de sistemin organıdır. Resmi, yasal, kanuni, kağıt üzerinde, meşru muhatap alınabilecek tüm evraklara sahiptirler.


Şimdi siz altta birbirinize kin besleyip düşmanlık eder, birbirinizi gırtlaklarken, boğarken sistem böyle çalışır. Yani istisnasız tamamı devlet tarafından ödenekli veya memurdurlar. Aklınız karışıp terör örgütünün uzantısı bir parti devlet tarafından nasıl maaşa bağlanır gibi cahilce bir soru sorabilirsiniz. Sormayın. Aklınızı kullanın. Bu sistem uluslararası anlaşmaların gereği bu şekilde kurulup işletilir.


Şimdi bazılarınız muhalif kanatta yer aldığınız ve uzun yıllardır bir türlü iktidar tadını alamadığınız için sinir olup strese filan giriyor ya girmeyin. Biraz da biz yesek diyorsunuz ya demeyin. Neden?
Çünkü orada huzur veya mutluluk hiçbir zaman olmadı bundan sonra da olmayacak. Şimdi bazıları sizi o toplantıdan bu toplantıya sürükleyip "haftalık osuruktan grup toplantılarının osuruktan söylemlerini" yaydırıyorlar ya yapmayın.


Onları, o lanetlenmiş hırslarına terkedip hayatınızı yaşayın, mutlu olun, keyfinize bakın, imkanınız varsa gezip dolaşın, dünyayı görün, insanlarla tanışın, dünyanın her yerinden arkadaşlar edinin!


Göreceksiniz ki bu sahtekarların hiçbirinin diğerinden farkı yok, suç ortağı olmayın. Dünya artık eskisi gibi değil. Farkına varın…


UYANIŞ AYDINLANMA

"uyusun da büyüsün ninni"


Bizimki gibi geri kalmış ülkelerde insanlar neden bir türlü uyanamaz?


Gündemi takip ettiğimizde sözü dinlenen veya zorla sözleri dinletilen, metazori, kakma, dayama, dayatma, sözde, insan türünün dışında farklı bir tür;


"Tabi canım ben zaten biliyordum. Biz biliyorduk. Aynen benim söylediğim gibi" türü cümleler kullananların tümü mışıl mışıl uyumaya devam ediyor. Horultularının sesi kış uykusundaki tür canlıları bile rahatsız ediyor. Uyamış olsalardı bu tepkileri vermez çok daha farklı şeyler yapardılar. Yapmıyorlar, yapamıyorlar çünkü uyuyorlar. Masal anlatıp masal dinliyorlar. 


Ülkemizin en ciddi sorunu moruklar sorunudur. Covid bile bunları temizleyemedi. Bu kadar eski topraklar. Bi türlü ölmek bilmiyorlar. Ölseler bile başınıza bela olmaya devam ederler çünkü ölümden sonra yaşamaya da inandıkları için putlaştırılmalarını isterler. Çöktükleri işleri ve iş yerlerini bir türlü gençlere bırakmazlar. Emekli olmasına rağmen çalışmaya devam eden milyonlarca ölümsüz vardır bu zavallı ülkede.

Cehaletin en bariz göstergesi sizden öğrendiklerini size satmalarıdır.

MORUKLAR NEDEN SORUN

"bunama veya uyum sağlayamama sorunu"

Moruk derken kimi veya kimleri kastediyorum?

Sayıları sürekli verilir ama rakam veya toplumun ne kadarını oluşturdukları ile ilgili bir soru değil bu. Ben de anne ve babamla birlikte yaşıyorum. Biz büyük bir aileyiz. Orada sıkıntı yok.

Moruk kelimesinden kastettiğim toplumu meşgul eden, koltuklarından veya son sözü söyleme isteklerinden vazgeçmeyen, gençlerin sırtından geçinen, onların önünü tıkayan, engelleyen, sürekli taltif ödül bekleyen, bunca yaşlarına rağmen hala olgunlaşmamış, başarısız, gelişime uyum sağlayamayan, geri kalmış milyonlarca kişi. Kadir İnanır örneğinde olduğu gibi "bana ödül vermezseniz törene gelmem" diyebilecek kadar değişik varlıklar.

Yaşlılar ister istemez alınganlık gösteriyor. Babama da okusam yazdığımı kızacak hatta üzülecektir. "Bu kadar emek verdim bana bunu mu söylüyorsun" diyecektir.

Anlamıyorsunuz. Anlamak istemiyorsunuz. Anlama imkanınız yok.

Sizin bir evladınız olarak; artık kenara çekilmenizi, bütün işleri gençlere gönül rahatlığıyla bırakmanızı, hem kendinizi hem gençleri daha fazla üzmemenizi, sevdiklerinizle veya torunlarımızla zaman geçirmenizi, artık işlere karışmamanızı naçizane öneriyorum.

Bir insan "yahu ölmedi gitti. Ölse de kurtulsak. Ne inatçı adammış arkadaş. Sıra bize moruklayınca mı gelecek" gibi gizli veya açık sorulara muhatap olarak ne kadar yaşayabilir ki?

Saygınlığınızı kaybediyorsunuz.


CENAZEDEN TERÖRİST DEVŞİRMEK

"vampir sistemi"

Vicdansızlık nedir?

Duygulara dokunmak her babayiğidin yapabileceği bir iş değildir. İnsanların çoğu yaraya dokunmak istemez. Kangreni oluşan organların kesilip atılması veya kanseri yayılan dokunun ameliyat edilmesi uzman cerrahların işidir.

Komünist (komüncü, toplumcu) ideolojinin çatışma ruhu, her ne olursa olsun savaşı sürdürme ve düşmanı imha üzerine kuruludur. Kendi sürecinde değişiklik yapar ama bu esastan asla vazgeçmez. Varlığının sebebi budur. Her türevi ve biçimiyle insanlığa en büyük acıları yaşatan bu kanser, bu kangren duyguları istismar etme uzmanıdır.

Terörist, militan, adam, savaşçı devşirirken onları hayali, ütopik ideallerle motive eder.

1989-1993 yılları arasında Trakya Üniversitesi'nde öğrencisiydim. Sınıfımızda toplam 90 öğrenci vardı. Son sınıfa geldiğimizde 4 arkadaşımız başka sebeplerle okulu bıraktılar ama 16 tanesi PKK'NIN dağ kadrosuna katıldı. Kürtlükle uzaktan yakından alakası olmayan bu arkadaşlar Trakyalı gençlerdi. İlkokul öğretmenlerinin hediye ettiği Nazım Hikmet kitapları cep kitaplarıydı. 12 Eylül ve daha öncesi faal komünist geleneğin devamı yüzlerce fraksiyon şimdi dağa kadro gönderiyordu. Bunların devamcısı günümüzde hala bir biçimde yaşamaya varolmaya devam ediyor. Akademiden, sanat camiasına, devletin diğer memuriyetlerinden özel sektöre kadar kanserli ideallerini sinsi sinsi sürdürüyorlar. Bu bir bağımlılıktır. İnançtır. Din gibidir. Komünist olduklarını söylemezler ama öyledirler. Bahsettiğim, dağ kadrosuna katılan gençlerden hiçbiri dönmedi. Anneleri okula gelip idarenin önünde kendilerini yerlere atarak, feryat figan içinde "ben kızımı size emanet ettim. Ne yaptınız, nerde benim kızım" çığlıklarını asla unutamam. Bu ve benzeri cinayet, dünyanın her yerinde o kadar işlendi ve işlenmeye devam ediyor ki aklınız durur.

Şimdi cenaze güzellemesi yapıp "hep birlikte" diyorlar ya, hani birlikte ülkeyi yönetme hayalleri filan var ya, işte o törenlerin tümünden terörist devşirip kadrolarına katıyorlar.

Komünizm kanserdir. Komünizm kangrendir.

TUZ MESELESİ

"şok şok şok"

Bataklıkta yaşayanlar neden bataklıkta yaşadıklarını farkedemez?

Taa Baykal döneminde kara çarşafa rozet taktıkları gün; "sevgili Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, sehemin büyüğü size gösterilen değil görmediğinizdir" yazmıştım.

Susurluk Soruşturması yapılırken de "suçlar Ülkücü Mafya adıyla uyduruk üç beş kişinin üzerine atılıyor ama asıl suçlular; sol sosyalist, komünist yazar, çizer, aydın bozuntusu, akademisyen, sanatçı takımıdır çünkü bunlar provokasyon mektebinin (ideoloji) öğrencisi ve öğretmenleri olduklarından yıkılan sosyalist ideolojinin çöplükleridirler" yazmıştım.

Dinci taifesi iş başına geldikleri zaman hiçbir şey bilmiyor, zamanla öğreniyordular. Gerçekten de parmaklarındaki yüzüklerinden başka bir şeyleri yoktu. Dinciler zamanla öğrenirken sistemin asıl kurtları komünistler çarklarını döndürmeye sürdürüyordular. Gel zaman git zaman sistem dincileri de içine aldı.

Olayın aslı budur. Bundan başka bir şey de değildir.

Kendim bizzat yaşayarak tecrübe ettim ki hakkımda açılan tüm suç davalarının, şikayetlerin arkasından bu en alttaki bataklığın kaynağı sosyalistler çıktı. Ben de hayretler içinde kaldım ama uyanmak / aydınlanmak her şeye değdi. Burada sonuç alamayınca bütün dosyaları AB ve BM hukuk ofislerine gönderdim.

Benimki veya benzeri olaylar yaşamışsanız aynı yolu takip edebilirsiniz. Benim kafam rahat. Öneririm.

MANYAK SORULAR

"yanıtlayayım"

Üşütük dinci FETÖCÜLERİN veya bitik komünistlerin iddia gibi milyon hatta milyar dolarlar havalarda uçuşuyor, otel odalarına dolduruluyor, limanlarda konteynerlara tıkılıyorsa bu paralar nereye gidiyor?

Hayaller büyük olunca manyaklık da bir o kadar büyük olur. Şimdi bu her iki üşütük cenah, tarihleri boyunca öyle büyük hayaller kurup sonra kendileri de inandı ki kahkahalarla gülmekten kendinizi alamaz hepsinin çok ciddi manyak olduklarına kesin kanaat getirirsiniz. FETÖCÜLERİN ideoloğu Said Nursi bediuzzaman yani zamanın ışığıydı Fethullah Gülen denen üşütük onu da geçip kainat imamı oldu. Bitik komünistlerin hayallerini hepiniz biliyorsunuz zaten. Sorunun manyağı bu üşütüklerin arasına nereden düştüğümüz.

Azerbaycan'ı özgürleştirdikten sonra şimdi sırada Afganistan' daki soydaşlarımızı özgürlüklerine kavuşturacağız. Ondan sonra bütün Türk yurdu tam bağımsız ve özgür olacak. İşte bütün o milyar dolarlar buralara gidiyor. Yani sinsi komünistlerin dediği gibi ne işimiz var Afganistan gibi dünyanın en sorunlu bölgesinde, Kore'deki gibi komünist yoldaşlarımızı katletmeye mi gidiyoruz DEĞİL.

Anlatabildim mi?

YALAKASI BOL MEMLEKET

"say say bitmez"

Karaktersizlik nedir?

Barış Yarkadaş, Ahmet Ümit ve diğerleri bu ülkenin ünlü yalakalarıdır. Karaktersizdir bunlar. Dedikodu ile yaşarlar. Adam olmaları imkansızdır. Bir gün Kabede ertesi gün Marx'la Engels'in heykellerinin önünde selfie çekerler.

İktidar yalakalarını zaten biliyorsunuz

Ortalığı karıştırmaktan özel zevk alan bu tipler karaktersiz oldukları için her kılığa girip Sedat Peker'in bile kıçını yalarlar. O kadar çokturlar ki hayret edersiniz.

Bir ülkede birey olma bilinci ve gerçekçi eğitim yoksa orası yalaka üretir.

Devletimizin kuruluşu sürecinde idealist bir ruh aşılanmak zorundaydı çünkü hiçbir şeyi yoktu. Bu geçici bir süreçti. Kökleşen idealizm aşılamayınca o günden bu güne üşütükten bol bir şey üretmedi. İdeologdan, kurtarıcıdan, Mehdiden, dünya liderinden bol bir şey yok bu lanetlenmiş ülkede ama inanın hepsi karaktersiz yalaka. Hiçbirinin kendi adlarına bir kimlikleri yok. İlla bir başkasının adının içine gizliler. Ölülerden kurulu geniş bir yelpazeleri var. Ne günümüzden ne güncelden haberleri yok. Her gün bir kuşun peşine takılıp gidiyorlar.

Gerçeği yüzlerine söylediğinizde de sizden kötüsü yok çünkü gerçek yüzleri ortaya çıkıveriyor.

BU ÜLKENİN SIRRI

"gerçekcilik"

Sevgili ülkemizin sırrı nedir?

Pavyonda kavga çıkarıp hesabı ödemeden gidenlerin ülkesidir bu ülke. Balıkçı Müslüm bu ülkenin gerçek karakteridir. Aslına bakarsanız herkes işinde gücündedir, suya götürüp susuz getirme deyimi başka bir ülkede yoktur. Bütün seçimler, tercihler menfaat üzerine kuruludur. Dolayısıyla hiç ama hiç kimse ne söylendiği, nede söylediği gibidir.

Çünkü bu ülke aşırı kozmopolittir.

Sağ, sol, din, iman, laiklik, Atatürkçülük, sosyalizm, Avrupa Birliği, Çin, Rusya, İran, insanlık, erdem, hakikat, vefa, sevgi, aşk... hepsi ama hepsi koskocaman bir yalandır. Hiç kimse inanmaz ama herkes inanıyormuş gibi yapar. Güçü görünce anında tersine döner. Mafya babasına bile yaltaklanır. Ne koparsam kardırcıdır. Eline geçeni de har vurup harman savurma uzmanıdır. Bir sene boyu çol çocuk aile boyu, tarlada çalışır; hasadın sonunda elinde avucunda ne varsa bir gecede pavyonda karılarla ezer Böyle adi, şerefsiz, menfaatçi, bencil, karaktersiz, cahil bir yerdir burası. Devletin verdiği damızlık hayvanları, hayvanat bahçesindeki geyikleri kesip yiyenler bunlardır. Yani bu milletin ipiyle kuyuya inilmez. Bir anda Yunan dostu, iki anda Amerikan sever, üç anda İsrail aşığı, ertesi gün İran dostu, bir saat sonra komünist, ertesi gün Avrupacı oluverir. Siz de şaşırıp kalırsınız.



ULUSLARARASI BATIK SOSYALİST MAFYA SİSTEMİNİN MODERN AĞALARI

"amme hizmeti yapıyorum"


İnsanlığın önümüzdeki on yılda çökertmeyi planladığı gayrimeşru sistemin aktörleri ülkemizi neden ve nasıl bu kadar etkiliyor, sarsıyor?


Mizahını yaptım: Siz de payınızı alın, sistem çöküyor. SSCB çöplüğünden kalan başta silah olmak üzere A'dan Z'ye her şey - kadın dahil geçen süreçte tüm dünyayı zehirledi. Biz de payımızı aldık. Onun kıvranmalarını yaşıyoruz. Bölgemizdeki bütün devletleri direkt dizayn eden bu sistem artık çöküyor, çökmek zorunda çünkü insanlık artık bunlara sabredemiyor.

Bu kadar basit gerçek

Sondan başa doğru 2016' yılı güncellemesi. Rakamları şimdi en az beş ile çarpabilirsiniz. 

75. Boris Rotenberg Serveti: 1 milyar dolar İşi: İnşaat

74 Arkady Rotenberg Serveti: 1 milyar dolar İşi: İnşaat

73 Megdet Rahimkulov Serveti: 1 milyar dolar İşi: Fon yöneticisi

72 Dmitry Pumpyansky Serveti: 1 milyar dolar İşi: Demir boru imalatı

71 Valentin Gapontsev Serveti: 1 milyar dolar İşi: Lazer sanayii

70 Roman Avdeev Serveti: 1 milyar dolar İşi: Bankacılık

69 Dmitry Ananyev Serveti: 1 milyar dolar İşi: Emlak

68 Alexei Ananyev Serveti: 1 milyar dolar İşi: Bankacılık

67 Gavril Yushvaev Serveti: 1.1 milyar dolar İşi: Değerli madenler

66 Andrei Rappoport Serveti: 1.1 milyar dolar İşi: Yatırım

65 Eugene Kaspersky Serveti: 1.1 milyar dolar İşi: Yazılım

64 Elena Baturina Serveti: 1.1 milyar dolar İşi: İnşaat

63 Kirill Shamalov Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Eczacılık

62 Boris Mints Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Emlak

61 Lev Kvetnoi Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Çimento

60 Andrei Kosogov Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Telekom

59 Gleb Fetisov Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Yatırım

58 Alexander Dzhaparidze Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Petrol

57 Oleg Boyko Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Yatırım

56 Leonid Boguslavsky Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Girişim sermayesi

55 Vasily Anisimov Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Emlak

54 Aras Agalarov Serveti: 1.2 milyar dolar İşi: Emlak

53 Anatoly Lomakin Serveti: 1.4 milyar dolar İşi: Gübrecilik

52 Pyotr Kondrashev Serveti: 1.4 milyar dolar İşi: Gübre

51 Danil Khachaturov Serveti: 1.4 milyar dolar İşi: Sigorta

50 Igor Altushkin Serveti: 1.4 milyar dolar İşi: Metal

49 Farkhad Akhmedov Serveti: 1.5 milyar dolar İşi: Doğalgaz

48 Filaret Galchev Serveti: 1.5 milyar dolar İşi: İnşaat malzemeleri

47 Filaret Galchev Serveti: 1.5 milyar dolar İşi: İnşaat malzemeleri

46 Mikhail Shishkhanov Serveti: 1.6 milyar dolar İşi: Enerji

45 Süleyman Kerimov Serveti: 1.6 milyar dolar İşi: Yatırım

44 Vladimir Bogdanov Serveti: 1.7 milyar dolar İşi: Enerji

43 Yuri Shefler Serveti: 1.9 milyar dolar İşi: Alkollü içecek

42 Igor Makarov Serveti 2.1 milyar dolar İşi: Enerji

41 Oleg Deripaska Serveti: 2.1 milyar dolar İşi: Alüminyum

40 Alexander Skorobogatko Serveti: 2.3 milyar dolar İşi: Liman işletmeciliği

39 Alexander Ponomarenko Serveti: 2.3 milyar dolar İşi: Liman işletmeciliği

38 Vadim Moskovich Serveti: 2.3 milyar dolar İşi: Mimari

37 Vladimir Yevtushenkov Serveti: 2.4 milyar dolar İşi: Telekom

36 Alexander Mamut Serveti: 2.4 milyar dolar İşi: Yatırım

35 Andrei Kozitsyn Serveti: 2.4 milyar dolar İşi: Metal üretimi

34 Igor Kasaev Serveti: 2.4 milyar dolar İşi: Tütün

33 Viatcheslav Kantor Serveti: 2.5 milyar dolar İşi: Gübre

32 Yuri Milner Serveti: 2.8 milyar dolar İşi: Facebook, yatırım

31 Alexander Svetakov Serveti: 2.9 milyar dolar İşi: Bankacılık

30 Alexander Nesis Serveti: 2.9 milyar dolar İşi: Metal, gübre

29 Dmitry Kamenshchik: Serveti 2.9 milyar dolar İşi: Havalimanı işletmeciliği

28 Samvel Karapetyan Serveti: 3.1 milyar dolar İşi: Yatırım

27 God Nisanov Serveti: 3.2 milyar dolar İşi: Emlak

26 Zarakh Iliev Serveti: 3.2 milyar dolar İşi: Emlak

25 Andrei Guriev Serveti: 3.6 milyar dolar Serveti: Gübre

24 Alexander Abramov Serveti: 3.6 milyar dolar İşi: Madencilik

23 Viktor Rashikov Serveti: 3.8 milyar dolar İşi: Çelik

22 Leonid Fedun Serveti: 3.9 milyar dolar İşi: Petrol

21 İskender Mahmudov Serveti: 4 milyar dolar: İşi: Metal

20 Sergei Popov Serveti: 4.5 milyar dolar İşi: Bankacılık

19 Pyotr Aven Serveti: 4.6 milyar dolar İşi: Telekom, bankacılık

18 Anderi Skoch Serveti: 5.3 milyar dolar İşi: Çelik

17 Sergei Galitsky Serveti: 5.7 milyar dolar İşi: Çelik

16 Mikhail Gutseriev Serveti: 5.9 milyar dolar İşi: Emlak

15 Alexei Kuzmichev Serveti: 6.7 milyar dolar İşi: Enerji

14 Mikhail Prokhorov Serveti: 7.6 milyar dolar İşi: Yatırım

13 Roman Abramovic Serveti: 7.6 milyar dolar İşi: Çelik

12 Dimitry Rybolovlev Serveti: 7.7 milyar dolar İşi: Gübre

11 Andrey Melnichenko Serveti: 8.2 milyar dolar İşi: Kömür

10 German Khan Serveti: 8.7 milyar dolar İşi: Petrol

9 Vagit Alekperov Serveti: 8.9 milyar dolar İşi: Enerji

8 Vladimir Lisin Serveti: 9.3 milyar dolar İşi: Çelik

7 Viktor Vekselberg Serveti: 10.5 milyar dolar İşi: Enerji

6 Alexey Mordashov Serveti: 10.9 milyar dolar İşi: Çelik

5 Gennady Timchenko Serveti: 11.4 milyar dolar İşi: Enerji

4 Vladimir Potanin Serveti: 12.1 milyar dolar İşi: Metal

3 Alisher Usmanov Serveti: 12.5 milyar dolar İşi: Telekom

2 Mikhail Fridman Serveti: 13.3 milyar dolar İşi: Enerji

1 Leonid Mikhelson Serveti: 14.4 milyar dolar İşi: Enerji, kimya


SİNSİ KOMÜNİSTLERİ AVLAMA

"yöntem bilgisi" Sayı: 75


Yıkıcı, bölücü, gerici, vatan ve millet, kültür düşmanı sinsi komünistleri nasıl avlarız?


Hazır HDP dosyası açılmışken "terör örgütüne yardım ve yataklık" suçu ile listeler oluşturulup tümü toplanıp; çok sevgili ülkemiz ve insanımız bu lanetlenmiş zehirli yılanlardan sonsuza kadar temizlenebilir. Sanat, akademi, siyaset, iş dünyası, uluslararası ortamlar ve HER YERDE sürekavı başlatılıp bu pislik bir sene içinde temizlenebilir.


Daha sonra bütün mal varlıklarına el konup hazineye devredilebilir. Bu namussuzların biriktirdiği para ülkemizi en az on sene çok rahat idare edecektir. Ne yoksul kalır ne fakir. Sadece ülkemize değil insanlığa da büyük bir iyilik yapılmış olacağından uluslararası sermaye ülkemize akacak işte o zaman sevgili ülkemiz dünyanın en zengin on ülkesinden biri olacaktır.

Bana inanın, bu kadar kolay bir iş…

İNSANLIĞIN EVLATLARI

"ve düşmanları"

Bazı anlar ve insanlar neden çok önemlidir?

Atatürk, "biz kimsenin düşmanı değiliz sadece insanlığın düşmanlarının düşmanıyız" tarihi sözünü söylerken yalan söylemiyordu. Geçirdiği her aşama ile önce Türk sonra Atatürk, en sonra da insanlık oldu.

BioNTech'in kurucuları Anadolu'muzdan sökün edip insanlık evlatları oldu. Çalışmaları görülmeye başlayınca ilk olarak "insanlık için çalışıyoruz" dediler. 

Onlara sırf Alevi oldukları için tarih boyu sövüp sayan, kan kusturan, yaşamı zindan, hayatı zehir eden insanlık düşmanları akla hayale gelmedik kötülükler yaptılar.


BioNTech sadece Covid ile değil insanlığın başının belası kanser başta olmak üzere pekçok devasız derde çare arayıp duruluyor ve başarıyorlar. Şu gün bile milyonlarca canı kurtarmış durumdalar.


Hal böyle iken başta sinsi komünist, sosyalist insanlık düşmanları olmak üzere açık açık "yeterince para kazandınız, bütün patentleri devredip haklarınızdan vazgeçin" diye namussuzca propaganda yapıp durdular. Bu insanlık düşmanı canavarlar her şeye para gözüyle baktıkları için insanlıktan nasipsizdirler. İnsan değildirler. Asla insan olamayacaklar. İnsanlığın görevi bu insanlık düşmanlarının bütün mallarına el koyup hazinelere devretmektir.


BioNTech haklarını devrettiği zaman çalışmalarını nasıl sürdürecek? Neden bu kadar kötüsünüz? Neden insanlığa düşmansınız? Siz insan olmak istemiyor musunuz? Egemenlik sevdanız ne zaman bitecek? İtiş kakıştan ne elde ettiniz? İnsanlık sizden ne zaman kurtulacak? Ne zaman kafanıza sıkıp gideceksiniz?


AMERİKA

"çok kısa bir özet"

Kurnaz, kendini kurnaz zanneden veya kurnaz olduğu düşünülenleri takip edip avlamak NEDEN dünyanın en zevkli İŞİDİR?


Aslında ben bugün ülkemizdeki komodor ejderlerini yazıp bazılarının neden insan olamayacağını yazacaktım ama gündem yoğun olduğu ve bu iğrenç konu mide bulandıracağından eğlenceli hale getirip kurnazları yazayım dedim.


Çok basit bir gerçekle başlayalım: Ünlü bilge psikiyatri Profesörü Sedat Peker, görüntülü görüşmelerini kaydedip yayınlayınca "anaa, hepsini kaydetmiş adam" deyip şaşırıyorsunuz ya harbi gerizekalısınız Çünkü bütün görüşmeler, günümüz teknolojileri ile zaten kayıtaltına alınabiliyor hemde çok kolay. Pekiyi, bütün izleme takip kayıt işlerini hatta sistemi kuran kim? Amerika.


Eşekten düşmüşe döndünüz biliyorum da ZATEN böyleydi.


Şimdi sorunun zevkli kısmına gelelim: Madem herşey takip ediliyor da Amerika onca/milyarlarca yeşil dolarcığının çalınmasına neden göz yumuyor?


Ah, sizi gidi kurnazlar aah!


Dünya devleti olmak, kanun koymak, kanunlarını uygulamak, yerinde ve zamanında müdahale, diğer tüm devlet organizasyonlarını bir şekilde BM gibi bir organizasyonda buluşturmak, trilyonlarca dolar (Amerikan doları) ile bütün dünyayı çekip çevirmek SİZİN GİBİ ÜÇKAĞITÇI ÜŞÜTÜK HAYALPERESTLERE BIRAKILIR MI?



ŞANTAJ

"bakın, çok eğlenceli bir konudur bu"


Herkes soruyor ya iktidar sahipleri neden sessiz, neden kimsenin kılı kıpırdamıyor, neden hiç kimse üzerine alınmıyor, ne biçim bir memleket oldu burası..?


Peker "elime düştün" derken bizim safdil muhalif veya avanak muhalefet desek daha doğru olacak; kendilerine bir pay düşer zannıyla her hıyara tuz koşturan Diyarbakırlı hıyarcı gibi beklentiye girip beklenti oluşturuyor, popülerite tuzağını daha da genişletiyorlar. Bu cümleyi de anlamayacaklar ama neyse!


Sözlüğe baktığınızda şantaj kelimesinin karşılığı "Para sızdırmak ya da bir çıkar sağlamak ereğiyle bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, kötüleyici, gözden düşürücü bir bilgiyi açıklamak, yaymak tehdidiyle korkutma. Bir kimseyi, istemediği bir davranışa zorlamak amacıyla, elverişli bir durumu kötüye kullanarak onu baskı altına alma. Şantaj (Fransızca: chantage), herhangi bir maddi veya manevi çıkar sağlamak amacıyla bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, gözden düşürücü bir haberi yayma veya açığa çıkarma tehdidiyle korkutma" gibi görünür oysa;


Üşütük dinci hristiyanlar bütün tarihleri boyu zifiri karanlık mutlak egemenliklerini "hepiniz Adem'in çocuklarınız, Adem de en büyük günahkardır dolayısıyla hepiniz suçlusunuz, kendinizi affettirmeniz lazım, o işi de ancak biz yaparız" diyerek tabiri caizse iyice becermişlerdir. Yani şantaj bir Hristiyan gelenektir. Yahudiliğin sahtesi iki dinden biri olan bu din çürümüş imparatorluğunu hâlâ sürdürür.

SONSUZ GÜLÜCÜK


Alışmış kudurmuştan beterdir diyen atalarımızın sözünün üstüne söz söyleyemeyiz, söylesek de o kadar etkili olmaz.


Lafı döndürüp dolaştırdığımın farkındayım.


Eski harbi mafyanın yerini bizimkisi gibi kofti devlet mafyaları alınca tehdidin yerine de santaj geçiyor hele oğlancılık gibi bir devlet gelenekleri varsa bu sessizlik katmerleniyor haliyle.


Ne kadar çok yazdım bu konuları. Kimsenin okuduğu filan yok! Okuyan olsa inanın bir haftada her şey değişir. O kadar hızla değişir ki değiştiğini farketmezsiniz bile.


Şimdi şişelerle ne alakası var diyeceksiniz. Onu da siz bulun Her şeyi ben mi söyleyeceğim?

Şişe-Sedat-Ele Düşen-Hepsini Eline Düşüren…

GENÇLERİN GÖREVİ

"devrim gibi bir şey"


Bizimki gibi ilkellik çıkmazında kıvranan ülkelerde yapılması gereken en acil iş nedir?


Tarihinde bile yöneticilerinin üçte birini zorla indiren kültür yumaklarında yer edinmek, hakettiğin yere gelmek, toplumu bir ileri aşamaya taşımak gençlerin görevidir çünkü kendi haklarını kazanırlar.


Bugün yine bir moruğa "ilişki kelimesini kullanırken bile bin dereden su getirip anlatım krizine giriyorsanız aslında sizin devriniz çoktan kapanmış demektir. Çekilin artık" dedim.


Emeklilerin istisnasız tümü işten el çektirilmelidir.


Benim gibi önce uyarır, sukunetle bırakmalarını istersiniz. Israr ederlerse kovarsınız. Bu kadar basit.


Günü ve geleceği göremiyor, anlayamıyor, yorumlayamıyor, bilemiyor, uyum sağlayamıyorlar. Siz hızla yürüyüp gitmek isterken ayağınıza takılıp önünüzü kesiyorlar. Ben cezaevindeyken -anılarımı detaylı yazıp yayımladım, ilk günlerimde neden orada olduğunu, nasıl bir mücadele içinde bulunduğumu, ne yapmak istediğimi, nelere hazırlandığımı kimseye anlatamadım. Anlatmak için sesimi yükseltmek zorunda kaldım. İyice sinirlendiğimi görünce durup anlamaya çalıştılar. Sonra anlayıp hak verdiler ve "bu ülkede adalet yok" dediler. Gerekirse sesinizi yükseltmeli ve dikkat toplamalısınız çünkü bu ilkel, geri kalmış ülkenin dikkat sorunu da var. Bulunduğunuz her yer, ortamda işleri devralın. Devraldıktan sonra morukaların o ciddi hatalarını yapıp geberinceye kadar baş belası olmayın. İşiniz bitince sukunetle bırakın.

Başka türlü ne bu ilkel devletten nede bu moruklardan kurtulamazsınız.

HESAP SORUNU

"sözleşme veya peşin" Sayı: 80

Emeğinizin karşılığını alamıyorsanız ne yapmalısınız?


Çalışıp çabalıyor, didinip uğraşıyorsunuz ama sıradan insani ihtiyaçlarınızı bile karşılayamıyor veya beklentileriniz gerçekleşmiyorsa, insanlığın bulduğu çözüm; en sağlamı peşin ödeme almak, ikincisi de sözleşme imzalamaktır. Ama bizimki gibi gayrimeşru toplumlarda -yasa ile arası iyi olmayan sinsi; kapkaç, yalan, hile, dolandırıcılık, yönlendirme, savsaklama, duymazdan gelme, hırsızlık, gasp ve benzeri yüzlerce suçu herkes kılı kıpırdamadan işler, yapar. Yapar derken kesinlikle yapar. Başka türlü davranmaz çünkü herkes öyledir!


Hesap birikip alınamaz olunca yeni birimler oluşturup bir de bunlarla uğraşacağınızdan en iyi yaşam biçimi "alacaksız vereceksiz, ne alacağı ne borcu olmadan" yaşamaktır. Günümüz insanlığı gelecek 100 yılın borcunu yapıp gelecekten harcadığı için benim bahsettiğim sistem pek uygulanabilir durmasa da bireylere önerilebilir.
Örneğin ben alacaklarımı alamadığım zaman aşırı kızar ve ağır cezalandırma yoluna giderim yani benim defterimde affetmek veya şikayetten vazgeçmek yoktur. Bağışlamam. Bunun nedeni geçen ömrümde hiçbir zaman, hiç kimseye borç yapmadım. Borçtan kaçan bir adamım. Bazıları kendimden bahsedince rahatsız oluyor ama en doğru insanın kendi hikayesidir. Borçtan kaçan bir insan olduğum için de emeğe inanılmaz değer veririm. Kıymet bilmeyen bir insan bence cezaların en ağırını hakeder. Ben cezalandırırım. Birey olma arzusunun bir insanı olarak; kendi sistemlerimi kendim kurup mümkün olduğunca başkasına bağımlı, muhtaç olmamasını sağlarım. Kısa süreli bağlarım olsa da işin sonunda bağları yokederim. Dolayısıyla sistemimde cezalandırma altsistemi de olmazsa olmazdır. Benim sistemlerimin en kritik, değerli, olmazsa olmaz ögesi DENETTİR.


Cezalandırma da bir denetim yöntemidir.


TOPKAPI OTOGARI

"sidik kokusu ve lahmacun"


Peker yine yapacağını yapmışken sizde hangi anılar canlanıyor?


Üniversite okumak için Edirne'ye giderken beklediğim Topkapı Otogarı; tahta çevçeveli ofisleri, girip çıkan otobüsler, kalabalık, sabah soğuğu ve işemek için yer bulamayan, tuvalete neden para verilmesi gerektiğini anlamayan veya parası olmayan veya kuyrukta beklemek istemeyenlerin rastgele işedikleri ve sidik kokan bir yer olarak aklımda kalmış bir de hemen ortadaki lahmacuncu. Sene 1989.


Güzel ülkemizde olup biten, tam da bu bence. Şimdiki otogar ile eski otogarın farkını bilmeyenler yeni havaalanını hayatları boyunca hiç görmeyenler ne anlayabilir nede bilebilir!

İleri memleketler diyelim modern, çağdaş, müreffeh, demokrat... yeni havaalanı gibiyken ülkemiz sidik kokan Topkapı Otogarı gibi.

Her gün ülkemizin cennet köşelerinden veya kıyılarından birinde yüz milyonlarca dolarlık spor, turizm, sanat, sanayi vs yatırım haberleri yayınlanıyor ama oraların müşteri veya müdavimleri de yabancılar. Iraklı petrol üzerinde yaşayıp gün görmeyen bahtsız bedevi gibiyiz. Elalem bizim memleketimizin tadını çıkarıp yaşarken biz yine sidik kokusunu çekip lahmacuna ağzımız sulanıyor. Böyle devleti... dediğiniz zaman da bizim devletimizin bizim memurları bizim tepemize binip bizi eziyorlar. O zorbalara "siz bizim değil hangisi olduklarını sizin de bilmediğiniz devletlerin memurusunuz" dediğimizde de "kamu görevlisine hakaretten yine bizim hakkımızda dava açılıyor".

Anlamak mümkün mü?

Devlet Bahçeli denen moruğa "sen hiç üzülmüyor musun, acil müdahale etmen lazım, bu ne biçim Türklük, bu nasıl devlet" yazdım. Cevap bile vermedi.

Buna da şükür diyenleriniz olduğunu duyar gibiyim. Ya Tayland gibi bir ülke olsaydık? Dünyanın her yerinden sübyancıları filan turist diye ülkeye getirip hepimizi s*kseydiler daha mı iyiydi!

SONSUZ GÜLÜCÜK

BİZDEKİ MUHALEFETİN ŞAPŞALLIĞI

"ermenistan örneği"

Bir insan neden ve nasıl şapşal olur?

Tersine güncel yaşanmış olup bitmiş bir örnekle sorumu açmak ve düz bir akış yerine insan zihnini biraz farklı çalıştırarak netice almak istiyorum: İsrail seçimleri. Ermenistan deyip İsrail ile devam etmemin sebebini biraz okuma yaparak bu bölümün ilk üç yazısında yazdığım "İsrail Ürünü Sahte Elmaslar" kısmını bulup okumanız gerekecek! Öyle ezbere bilgi yok burada, beyin faaliyeti yapıyoruz. İsrail' de son seçimleri çok partili koalisyon kazandı. Ermenistan' da ise savaş yenilgisine RAĞMEN Sarkisyan yeniden kazandı. Alın size mükemmel bir karşılaştırma.

Pekiyi, bizdeki şapşal muhalefet hangine daha çok benziyor? Ermenistan' dakine. Neden? Şapşal oldukları için.

Temeli böyle attıktan sonra kendi seçmenlerini "hemen yarın iktidarı devralıyoruz" motivasyonu ile kandıran şaşkınlar kurdukları "ortak muhalefet stratejileri geliştirme masasında" her gün bir komik argüman seçip her defasında daha bir şapşallaşıyorlar ÇÜNKÜ onlara bu saçma argümanları veren bizzat ülkemiz insanı başkanın ta kendisi Nasıl olur derseniz masada iktidar çalışanları varsa olur

MHP dahil eski muhaliflerin tümü şimdi nasıl canla başla iktidar için çalışıyorlarsa bu şifreyi şimdiye kadar çoktan öğrenmeniz gerekirdi ama öğrenemediniz çünkü okur yazar değil burnunun doğrusuna giden şaşkınlarsınız. Baykal örneğini vermeme veya İnce şapşallığını anlatmama gerek yok. Felçli yürüyen sandalyesinden sadece kalan bir gözüyle sağa sola direktif gönderen şapşal bir muhalefettir bizdeki muhalefet. Aslında muhaliflik hücrelerinin en derinlerine DNA'LARINA kadar işlediği için muhalif olmaktan başka bir şey bilmediklerinden muhaliflikten memnundurlar bile

Neyse gelelim sadede: Sahillerin neredeyse - Karadeniz hariç, tümünden üstün oy alan ZENGİN muhalefetin bu ülkede iktidara gelebilmesi olanaksızdır. Alışkın oldukları rahat yaşam ellerini taşın altına koyma güçlerini ellerinden alır. Olacakmış gibi olsa da müreffeh muhalifler bir yerden çomak sokup ayaklarını dolaştırıp kendi kendilerine tepetaklak olurlar.

Yahu, çok basit bir şey söylüyorum: CHP gibi bir partinin başına Tuncelili alevi kökenli birisinin gelebilmesi ne kadar siyaset mantığıyla uyuşuyor!

Geri kalmış Ortadoğu ülkelerinde uyguladıkları mezhep, aşiret, kavim bağlantılı seçmen tuzağını burada da aynen uygulayıp başarılı oldular. Bunun demokrasi ile alakası yoktur. Demokrasi erdem olduğu kadar hakediş'tir de.

Bir sonraki yazımda "asıl devletin" ülkemizi nasıl yönettiğini yazacağım.

Sağlıcakla kalın!

Okumayı ya öğreneceksiniz, yada öğreneceksiniz. Bunun başka yolu yok.


GERÇEK DEVLET

"vatan aşıkları"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti nedir?

Söz verdiğim gibi gerçek devletin ne olduğunu yazayım: Devletimizin kurucusu Ulu Önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, devletini kurduktan sonra İLELEBET varolacak bir sistem ile güçlendirdi. İşte o sisteme gerçek devlet diyoruz. Kısacık yaşamında tecrübe biriktirdi. Tecrübe ile birlikte zeki insan biriktirdi. Biriktirdiklerini öyle güzel işledi ki ortaya bir sanat eseri çıktı. Bu eserin ruhu, mayası, özü, içi, fihimafihi VATAN SEVGİSİYDİ. Asker karakteri gereği savaşın her türünü bizzat yaşayıp yöneten Atatürk devletinin koruyucularını da asker karakterde, askerlikten seçmeyi tercih etti. Onun örgütlediği kişiler klasik anlamda asker olmanın dışında maharetlere sahip vatan sevgisi tartışılmaz insanlardır. O kişiler için her şeyden ama her şeyden değerli olan şey vatandır. Ana, baba, eş, çol, çocuk, dede, nine, arkadaş, dost, mal, mülk vatanın yanında anlamsızdır. Anında vazgeçip terkedebilirler. Gözlerini bile kırpmaz, geriye dönüp bakmazlar. Bunlar genellikle askerlik hizmetleri sırasında seçilir. Askerlik insanın özünün ortaya çıktığı yer olduğundan en iyi seçim bu sırada yapılan seçimdir. Onların özel numaraları olduğundan isim, san, şan, şöhretleri YOKTUR. Yalnızdırlar.

Bu özün dışında Atatürk bizzat kendisi kendi yaşamında yurtdışına pekçok seçkin öğrencisini gönderip devletinin el, ayak, göz, kulak ve her şeylerini tüm dünyaya yaşarken yaymıştır. Atatürk'e geçmiş gelecek bütün insanlık saygı duyar çünkü o insanlığın en saygın evlatlarından biri, bir fedaisidir. "Bağımsızlık benim karakterim ve bu karakterin her yere yayılması da arzumdur" diyen devlettir gerçek devlet.

RUS AYISINI ANLAMA KLAVUZU

"özet"

Yanyana yaşamak zorunda olduğun kötülüğü nasıl anlayıp mücadele edersin?

Kurucu Vladimir ve öncesi Slav köklere gittiğinizde ilginç renkler ve sonrasında buza dönmüş bir coğrafyanın orada yaşamak zorunda olan insanlarının günümüze nasıl etki ettiklerini görürsünüz. Devrim filan sonraki hikayedir ama derin dönüşüm taa Victoria Döneminde başlayıp saltanat bağları toplumu derinden etkiler. Ağır Sanayi Hamleleri bile tümüyle İngilizlerin eseridir.

Türkler olarak bizim bu ayılarla ilişkimiz tarih boyu süregelir. Zorunlu komşuyuzdur. Çarlık döneminde tümüyle işgal edilen Türk Yurdu'nun Orta Asya bölümü bugün hâlâ tam bağımsız değildir.

SSCB sessiz bir gümbürtüyle çökünce kalan çöplük yığını kendi yerini çoraklaştırdığı gibi çevresini ve tüm dünyayı da kokutmuştur ve bu pislik hala devam eder.

Geçen günlerde insanlığın ortak kararıyla, önümüzdeki on yıl sürecinde tümüyle ortadan kaldırılması planlanan ve onaylanıp kabul edilen bu gayrimeşru sistem ayıyı böğürte böğürte ama sessiz gerçekleşecektir. Bunda kimsenin şüphesi olmasın. Bu arada ideolojik gönül bağı bulunan bizdeki safdiller hâlâ hayali rüyalar görüp kurtarmaya çalışsalar bile ayının kaderi budur.

İletişimin bu denli hızlı ve yaygın geliştiği dünyamızda ayılara yer yoktur.

MEŞRUİYET

"demokrasi mücadelesi"

İnsanca yaşam mücadelesi neden zor olduğu kadar zevklidir?

Vatandaşlık bilincinden bahsettiğim yazımda insanımızın hukuk mücadelesi verebilecek bilince sahip olmadığını aslında "18 yaşını dolduran her yurttaşın her hangi bir cumhuriyet savcısına giderek veya e-mail yoluyla bile başvurarak bilgi, belge ve delilleriyle dosya açtırıp o dosyanın sürecini bizzat kendisinin takip edebilme hak, yetki ve sorumluluğa sahip olduğunu" yazmış ve ABİ, NERDE BİZDE O PARA, ZAMAN VEYA BİLGİ yanıtını almıştım

Öncelikle iş para meselesine gelince "paranız yoksa devlet bütün masrafları karşılıyor". Burada bir sıkıntı yok. Sıkıntı yola koyulma arzusu. Yaptığınız, yapacağınız işin samimiyetine ve doğruluğuna inanmanız gerekiyor. Başka türlü ne insan olur nede insanca yaşayabiliriz. Bireysel insanlık vazifesidir bu.

Şöyle şeyler olacak; tecrübesizliğinizden dolayı yorulup bıkacaksınız. Dosyadan dosyalar çıkacak. Mahkeme üstüne mahkeme göreceksiniz. Senelerce sürecek. Kendinizi bazen cezaevinde bazen akıl hastanesinde bulacaksınız ama zevkinin hiçbir şeyde olmadığını ve kendinizi keşfettikçe insanlığın ne muhteşem ve zorluklarla ulaşılan bir hedef olduğunu anlayacaksınız. Birey olduğunuzu öğreneceksiniz. Ülke hukukunda aradığınızı bulamayıp uluslararası hukukla tanışacak ve yalnız olmadığınızı hissedeceksiniz. İnsanlığa bir damla olsa katkı verebildiğiniz için mutlu olacak ve sizin gibi mücadelecileri saygı ile anacaksınız.

Haydi, durmayın ve hemen şimdi yola koyulun…


ZEHİRLİ BAL DEDİKODU

"cehalet göstergeleri"


Dedikoducular kendilerinin de dedikodularının yapıldığının farkındalar mı?


Acaba nerede ve neden, "dedikodu baldan tatlıdır" dediğimizde insan karakter/karaktersizlikleri ile karşılaşıyoruz. Medyamızın her kesiminde mutlak hakimiyeti elinde tutan dedikodu gazeteciliği toplum yapımızı ve içeriğini de açıkca gösteriyor. İzleyicisi, takipçisi, beğeneni, okuru olmasa benim "kerhanede müşteri bekleyen fahişe karılar gibi" dediğim -eril olduğu için eleştirilebilir hatta iğrenç bulunabilir ama ısrarla kullanıyorum çünkü ben beyzbol sopasıyla hakedenin kafasına vurmayı sevenlerdenim. İşte bu tipler medyayı tümüyle işgal etmiş durumda. Çok çok az sayıda gazeteci, aydın vs var. Onların da çoğu ideoloji kurbanı hayalperestler.


Herkes ama herkes şikayet ediyor ama suçlunun bizzat kendisi olduğunu itiraf eden bir tek kişi yok.


Bu tip sorunlu durumlarda sorunlu topluma önerilen; bildirge türü bir deklerasyon yayınlayıp tarihi belgeye dönüştürüp imzalamalarını istemektir. Öyle bir belge hazırlayacaksınız ki herkes çerçevelettirip/çerçeveleyip duvarına, çalışma masasının yanına, yatak odasına, salonuna, giriş kapısının üstüne asacak.


Aksi, bu iğrenç cehaletten kurtulma imkanınız yok gibi. Battıkça batıyor, kayboldukça kayboluyor, çürüdükçe çürüyor, iğrençleştikçe iğrençleşiyorsunuz. Bizzat siz/sen evet, sen.


TEMİZ TOPLUM MASALI

"toplum sürüdür"


Neden bazı (bağzı) insanlar diğer bazı insanlara ayar vermeye çalışır?


Bugün Çin Komünist Partisi 100. yılını kutlayıp başkan Şi "Çin bir daha dış güçlerin köleleştirebileceği bir ülke olmayacak. Ordumuzu daha da modernleştireceğiz" demiş. Cevap olarak "dış güçlerin köleleştirmesine gerek yok. Sen (siz) zaten köleleştirmişsiniz. Tarihiniz boyunca bir tane birey yetiştirdiniz mi" diye sordum. Ağır eleştiri deyip on sayfa döküman ile binlerce internet linki göndermişler. Komünizm yani toplumculuk zaten bireyi imha hedefli bir ideoloji olduğundan istese de birey çıkaramaz. Böyle bir amacı yoktur. Şi'nin önceki kurnazların yolunu geliştirerek yabancı sermayeyi ülkeye çekme stratejileri paradan bol bir şeyin olmadığı modern komünist (!) bir ülke yarattı.


Temizlikten anladığınız umumi tuvaletlerinin, yollarının, caddelerinin filan temizliği ise tartışmaya gerek yok ama bizim CEHAPELİ öfkeli adamlar, sinirli kadınlar gibi kızgın insanlarsa onların temizlenmesi imkansızdır.


Burada şöyle bir şey oluyor: Sermaye bilinci ideolojisi olmadığından içine girdiği her sistemi -komünizm dahil, patlatıp dönüştürüyor. Geriye kalan yine porsuğun kürkünü kabartarak düşmanlarını korkuttuğu savaş düzeni.


Harcanan ve harcanacak trilyonlarca dolar veya Çin parası Her neyse o kirin bizzat apaçık göstergesidir. Milyar insan milyarlık sürü. Tek renk, tek kıyafet, tek poz. Böylesi ölü toplumlar ne yaparsa yapsınlar dünyanın her hangi yerinde, okyanus ortasında bir yerlerde yalnız başına yaşayıp örneğin elindeki çubuklarla heykel yapan bir tek insan kadar bile insan, onun kadar birey değillerdir. Olmaları da imkansızdır çünkü inandıkları ideolojinin kendisi birey düşmanıdır. Güneşi yere indirmek değil gen teknolojileri ile yeni yaratıklar yaratsalar bile asla ve asla insan olamayacaklar.

Tartışmasız gerçek budur. Önünde sonunda bu gerçeği görüp anlayacaklar ama geçen her yüz yıl milyarlarca insan olması mümkün varlığın yokluğu ile tamamlanacaktır. Fotoğraftaki pırıltılı kıyafetli, süslü, makyajlı, belki sarhoş zevk düşkünleri oldukça insan olma arzusu daha bi çürüyecek ve zamanla yok olacaktır. Para değil öncelik insana benzeyen bu tür canlıların iyi terbiye edilmesinden geçiyor.



BİZDEKİ SOL CENAH SEDAT PEKER İFŞAATINA NEDEN BU KADAR ŞEHVETLE SARILIYOR, SONUÇTA NASIL BİR YIKIM YAŞAYACAKLAR??? Sayı: 98

"sinsi komünistler"


Özellikle muhalif medyada (iktidar muhalefet farketmez aslında her ikisi de devletin kollarıdır) yer edinen veya boy gösteren çoğu kaşar kalanı çömez, bilgileri yetersiz, analiz kabiliyetleri düşük, ezberci, kopyacı, taklitçi, gayrimeşru alemin diliyle kolpa çolpa aydın, yazar çizer, sanatçı takımı (bozuntuları) uzun yılların yenikliği ve ezikliğinin de etkisiyle inanılmaz şehvetli, elleri ayakları titreyerek ifşaları detaylandırıp 7/24 konuşup yazıyorlar.

Gözden kaçırdıkları ve dikkat etmedikleri basit gerçek ise Sedat Peker'in karşı tarafın adamı olduğu gerçeği.

Pekiyi, nasıl oluyor da bu tuzağa düşüyorlar? Göz kararınca samanlık seyran olurmuş

Şimdi şuradan devam edersem daha çok zevk alacaksınız: Bakın burada açıkça bir tuzaktan bahsettim. Günü, tarihi, zamanı, ortamı, yazarı belli bir ifşa da bu aslında. Buna rağmen devam edecekler ve istisnasız tümü keklik gibi avlanacaklar. Bundan kurtuluşları yok. Yaşayıp göreceksiniz ve birileri, "yaa, bile bile nasıl oldu" dediğinde "biz ideallerimizin kurbanıyız" diyemeyecekler ama hayallerinde yeni ümitlerle yeniden yaşam arayıp bulamayacaklar tıpkı FETÖCÜLER gibi Komik değil mi!

Peker uluslararası konjonktür zamanlaması gereği; oligarklardan oluşan uluslarası gayrimeşru büyük sistemin yıkımının bir aracıdır. Bunu da defalarca yazdım ama üşütük sinsi komünistler "onlar zaten SSCB'Yİ de sömüren kişiler, bizimle bir alakası filan yok şaşkınlığına sarıldılar". Komedi üstüne komedi. Çin Komünist Partisi'nin 100. yıl kutlamalarından bile ders çıkaramayan bu üşütükler takımına gözlerine soka soka gösterseniz bile göremezler çünkü din gibi ideolojinin büyüsündedirler.

İşte buraya yazdım. Göreceksiniz ama onlar yine göremeyecek, görseler de anlamayacaklar.

DÖRT AŞAMALI PLAN

"sinsi komünizmi imha" Sayı: 99

Kendilerine karşı açık savaş açıldığını farkeden sinsi komünistleri ve ideolojilerini nasıl imha edeceğiz?

Tıpkı şizofreni hastalığının teşhisi ve tedavisinde olduğu gibi 1-2-3-4. derecelere ayırıp baştan değil sondan başa doğru imha edilecekler. Gerekçe: Akıl hastalığına dönüşen idealizmin bulaşıcı hastalık düzeyinin insanlık açısımdan sabredilemez olması ve FETÖ tedavisinde kullanılan yöntemin başarısı.

Şimdiye kadar gizli sığınaklarından sürekli dumanla haberleşerek zehirli mantar veya ekmek küfü gibi yayıldıklarından ve zaten listeleri hazır bulunduğundan örümcek ağının ateşe verilmesi veya çorap söküğündeki ipucunun çekmek yöntemleri en doğru olanıdır. Panik havası eser esmez tıpkı Fethullah Gülen kitapları ile dolan çöplükler bunların kitaplarıyla dolacak, tıpkı FETÖ borsasında olduğu gibi toplumun etkili unsurları çökme hareketiyle kısa sürede ellerinde avuçlarında ne varsa alacak, kaçacak delik arayacaklar ve neleri varsa terkedip canlarını kurtarma telaşına kapılacaklardır.


Arınan toplum daha rahat nefes alıp geleceğe daha sağlam ve sağlıklı adımlarla yürüyecektir.



CAN HAVLİ

"öz"


Neden çok çabuk unutup savrulup gideriz?


En basit akıl yürütmede bile, sıradan bir mantık dizilişinda dahi, emeklerken, yürürken adım adım, basamak basamak çıkarken başlangıcı unutur gideriz. Gözümüz sürekli ileriye bakar. Hiç kimse geriye bakmaz. Doğal olan budur. Arasıra hatırlamakta fayda vardır. Hatırlarsak titreyip kendimize gelir, savtulmayız. Oyun ve eğlence her insan gibi bizim de hakkımızdır. Alanlarımızı iyi belirleyip işlerimizi birbirine karıştırmazsak iyi ederiz. Kütüphane dolusu kitabı bile düzenlemenin esasları vardır. Teknolojinin imkanlarıyla elimizin içindeki telefonlarımıza bile trilyonlarca bit bilgiyi düzenli depolayabiliriz. Kapak fotoğraflarımız bizi yansıtır. Altında duran bize ait milyonlarca şeyin de kapağıdır aslında.


Sevgili ülkemiz, vatanımız inanın çok zor vatan oldu. Her zerresi bir efsanedir buranın. İçinde veya üzerinde yaşadığımız için farkına varmıyor /varamıyoruz ama paha biçilemezdir. Görevimiz burayı daha mutlu, huzurlu, sevgi dolu, gerçekle yoğrulu, insanı insanca yaşatan, daha iyi bir yer yapmak olmalıdır.


Bi kendimize gelebilsek!


İSTİSMARIN ABC'Sİ

"pir sultan abdal"


İstismar hastalığı ve istismarcılar nasıl tespit edilir?


İstismar edileni iyi tanıdığınızda istismarcıları da gözlerinden tanırsınız. Bir çeşit varoluş mücadelesi olan hayatta, varolmayı başaranlar istismar edilir. Normaldir. Anormal ve acı verici olanı ise tam aksi, karaktersiz kişilerin karakterlileri istismar etmesidir. Çok basit bir çıkarım; karakterli olsaydın istismarcı olmazdın!


Pir Sultan Abdal Kara Haydar'ı tanımak için Hatai'yi tanımak zorundasınız.


Bizim adi, şerefsiz, karaktersiz, namussuz, cibiliyetsiz, haysiyetsiz kısaca kişiliksiz sol cenahın en çok istismar ettiği insanlardan birisidir Pir Sultan Abdal. Pir Sultan Abdal bizim kapı komşumuz, amcamız, amcamızın oğlu kadar bize yakın, tanıdık iken; bu karaktersizler ondan komünist çıkarırlar Kültür düşmanı oldukları tescilli bu karaktersizler kültür devrimi diye bir zırvanın peşine düşüp tüm mayayı bozmak, yoketmek, imha amacındayken Pir Sultan'dan bahsetmeleri idamla cezalandırılacak büyük bir suçtur. Bunların kültürle uzaktan yakından alakaları olamaz. Acının istismarı en büyük kabahattir. Nasıl bir vicdansızlığa sahiptirler ki sırf osuruktan ideolojileri için bu büyük kötülüğü yapabiliyorlar?


ÖZEL, ÇOK ÖZEL

"Cing ve Ang"

Özel nedir?


Uyanmamakta ısrar ettiğiniz için bu gibi örnekleri veriyorum: İngiltere'de 17. yüzyılın sonlarında iki genç köy köy kasaba kasaba şehir şehir gezerek, geceleri bar meyhane türü yerlerde sahneye çıkıp "size tanrıyı açık seçik göstereceğiz. Hepiniz ayan beyan göreceksiniz" dedikten sonra saatlerce sevişip sex yapıyordular. Daha ilginci kardeş olduklarını ve tanrı tarafından bizzat görevlendirildiklerini de söylüyordular. Gezmedikleri şehir kalmadı. En son bir kasabanın papazı tarafından durdurulup hapsedildiler. Sonlarını biliyorsunuz.


Benzeri hikayeler doğu literatüründe Çin'den İran'a Hindistan' dan Arap coğrafyasına vardır ve inanın kütüphaneler dolusu literatüre sahiptir.

İnternet ilk çıkıp dünyaca kullanılmaya başlayınca %70'inden fazlasını porno dolduruyor ve hızla yayılıyordu. Bugün bu oran %30'ların altında.


Hâlâ uyanmadıysanız; insan hatta canlıların tümünün özeli gibi bir gerçeklik VARDIR. Soru şu: Herkesin bildiği ama söylemediği gerçek nedir ve neden kimse söylemez gerçeği?


TOPLUMUMUZ

"geri zakalılık"


Neden zeka seviyesi düşük bir toplumuz, ne yapmalıyız?

Hangi kesim, grup, sınıf, statü, cins, parti, siyasi görüş, ideoloji/ideolojisizlik, dünyaya bakış, eğitim düzeyinden... olursak olalım diğer dünyalılara göre 5-10 hatta 15 puan geride bir zeka düzeyine sahibiz çünkü geleneklerimizden gelen akraba evliliği oranı %20'nin üzerinde. Tek sebep bu değil elbette. Ağır savaş koşullarını uzun süre yaşayan, savaş hukukunun geçerli olduğu yerlerde insan gelişimi zorlanır. Ayrıca doğru eğitim, yeterli beslenme, sanat faaliyetleriniz de yok denecek kadar azsa başka da bir şey beklenemez. Hepsinin üstüne kurumsallaşan dinin devlet desteği ile toplumun kılcal damarlarını tuttuğunu görünce tıkanıklık apaçık görülür.

Tedaviden önce sorunu kabul etmek şarttır.

Gerizekalı bir doktorun bir başka gerizekalının zekasını açması imkansızdır.

Yüzlerce yıl süren genetik aktarımın düzene girip üstün olmasa bile normal zekalı bir toplum oluşması yüzlerce yıl alır.

Öncelikle kabul edeceksiniz. Daha sonra çözüm yollarını bulup uygulayacaksınız.

Toplum önderlerinin her şeyden önce masalarının üstünde durması ve buna göre planlama yapması gereken gerçek budur.

Yakıcı bir örnek daha vermek gerekirse; sinsi dinci FETÖ'NÜN ülkemize yaptığı en büyük kötülüklerden biri de, ülkenin en zeki çocuklarını özellikle seçip din uyuşturucusu ile gerizekalılaştırması olmuştur. Hayret edip kaldık; profesörler, generaller, bürokratlar nasıl olup bu tuzağa düştüler diye, Harbiye nasıl yok edildi hayretler içinde kaldık.

İŞ MESELESİ

"süreç"

Neden kayboluruz?

Sanırım pandemi sonrası travma bozukluğu gibi bir şey yaşıyoruz her şey kaotik, kaosun egemenliğinde kaybolup gittik, ağrı kesiciler sorunumuzu çözmüyor. Tespit doğruysa; sekiz on yaşlarımdayken annem çarşıdan bir şeyler almam için göndermişti. Çarşı girişine girdiğimde nerede olduğumu bilemez oldum, kayboldum. O zaman yaşadıklarımı hayatım boyunca unutamadım. Başım dönüyor üzgündüm. Neredeyse ağlayacaktım. İnsanlara bakıyor kimseyi tanımıyordum. Etrafıma bakıyor hiçbir yeri hatırlayamıyordum. Nerede olduğum, buradan nasıl gidilirle ilgili bir fikrim yoktu. Koşup sağa sola gitmek istedim gidemedim. Afallamıştım. Ne yapmam gerektiği ile ilgili en küçük akıl yürütemiyordum. Kötü kötü düşüncelere kapıldım. Ne yapacağım bundan sonra, evi nasıl bulacağım, ya kötü insanlara denk gelirsem bana bir kötülük yaparsalar ne olacak gibi çöküş yaşıyordum. Bakınıp dururken tanıdık bir dükkan gördüm. Babamın bana saat almak için geldiğimiz dükkan... Daha sonra diğer parçalar eklenerek yerimi tam olarak hatırlattı. Çok sevinmiştim.

İş, bana göre başkalarının yapmadığı bir şey üretmektir. İyi kötü, faydalı veya zararlı olduğuna sürecinde karar verilip düzeltilir. Bitmez. Sürekli değişip dönüşerek ilerler. Günümüz dünyasında artık neredeyse her şeyin döngüsellik esasına göre düzenlenmesinin daha sınırsız üretim yarattığına odaklanıp ilerlemesi kültürümüzün semah gerçeği ile uyuştuğu için ayrıca mutlu olmalıyız. "Geri dönüşümü mümkün" üretim doğru işi de gösteriyor aslında.

Kaybolmuşken tanıdık bir şey görüp diğerlerini ona ekleyerek mutlu olacak ve devam edeceksiniz.


Artık kim ne alıp anladıysa.


LEVENT ÜZÜMCÜ VAK'ASI

"örnek kişi"


Bazıları geri zekalı olduğunu neden kabullenemez?


Bu vatandaş Cumhuriyet Halk Partisinin Şişli Belediyesi Parti Meclisi üyesi. Oraya kolay gelmedi tabii. Bu ülkede CEHAPE iktidara gelemez çünkü... dediğimde tecrübi bilgiye sahibim. Öncelikle Şehir Tiyatroları Devlet Sanatçılığı mevzuunda bu arkadaşla ciddi didişmiş daha sonra karşılıklı birbirimizi engellemiştik. Canı sağolsun. Kişileri yazı başlığıma genellikle taşımam fakat bu örnek farklı.


Kıbrıs'dan gelen, Osmanlı zamanı oraya sürgün edilen Bektaşilerin torunlarından birisi olduğunu filan söyleyip Şahİsmail bıyığı ile epey dolaşmıştı bir zaman. Eyvallah. Sinirli haline de alıştık. Komedi diye yaptığı işlerin komedi olmaması komedisine de ama SIRF MUHALİF OLMAK İÇİN içindeki hastalıklı ruhu dışa vurması hele bunu sanat ve sanatçılık adına yapması dayanılır gibi değil. Taa o zaman "o'lum/kızım/yavrum, siz Devlet Tiyatroları çalışanları kadar haysiyetsiz varlıkları dünyanın hiçbir yerinde ne gördüm nede duydum" diye yazdığım zaman hep birden üstüme çullanıp yapmadıklarını bırakmamışlardı.

Daha çok kızdım ve o defa "siz, devlet tarafından sanatın içine bizzat sıçmak için maaşa bağlanmış, sanat hazinesinin üzerinde kıvrılıp yatan zehirli yılanlar, çıyanlar, akrepler, sıçanlarsınız. Memurdan sanatçı manatçı olmaz/olamaz" diye yazdım. İtirazı olan varsa buyursun gelsin. Maaş, ekstra, yolluk, harcırah, prim, ikramiye, emeklilik, sağlık sigortaları ve üstüne üstlük bir de kimseye kaptırmadığınız babadan oğula, anadan kıza sanat saltanatı ile siz bu ülkenin en adi, şerefsiz, namussuz, ahlaksız, rezil, utanmaz, arlanmaz, pislik, kötü, dedikodocu, ispiyoncu, sömürücü varlıklarısınız. Siz kim sanatçılık kim lan diyorum. Bunları alıp siyasetin içine monte edip siyasi görevler filan veriyorlar.


Şimdi, tekrar soruyorum: Sizce bu CEHAPE'NİN muhalefetin dünyadan haberi var mı, bu gerizekalıların iktidar olabilme olasılığı ne kadardır?


DÖNÜŞÜM

"gayrimeşrudan meşruya"


Peker Bilgilendirmeleri'ni görüp, okuyup, dinledikçe tarihe bir yolculuk yapmamızın sebebi nedir?


İlk ilkel insanımsı kendi yaşam alanına bir çizgi çekip çevresini belirlendikten çit ördükten sonra yasal/yasal olmayan ayrımı başladı. Ne zaman? 300 milyon yıl filan önce.


Kısa keselim aydın havası oldun. Güney Kore'nin "bıçakcıları" dönüşüm aşamasında karşılıklı olarak birbirini kesip doğrayıp bitirdi. Hong Kong aynı. Amerika' da New York Gangları baltalarla parçaladılar birbirlerini. Daha geçen yüz yılın içinde oldu. Samurai'lerle YeniÇeri'lerin geçmişini biliyorsunuz; yeni orduları tarafından topa tutulup imha edildiler.


Bu tür değişimler her zaman kanlı olmuştur çünkü eski mevcut vazgeçmemek ister. Direnir. Diretir.


Şimdi olan da bu: Putin mafya düzeni legale karşı direnemeyeceğini iyi biliyor ve şimdiden teslim olmuş durumda. Öyleki kendi ekiplerini kendi ele veriyor. Başka bir çözüm yok çünkü.


Bir dönem ülkemizde afyon, tütün ekimi nasıl yasaklanıp gayrimeşru iken şimdi yasal. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi Amerika'da bir dönem içki nasıl yasakken gayrimeşru daha sonra serbest bırakılmasıyla yasal olduğu gibi artık pekçok eyaletinde esrar yasalaştı. Dünya çapında binlerce örneği verilebilir.


Ülkemizde hemen şimdi olan da bu sancıdır.


Herhangi bir siyasinin seçim çalışmalarına destek amaçlı arabasına çantayla para bırakmak eskiden gayrimeşru iken bundan sonra


Bu ve benzeri bütün Peker ifşası yasal sınırlara alınacak ve artık serbestçe -herkes tarafından yapılabilecektir.


Bu kadar basit.


ÖMER ZÜLFÜ VE ONUN GİBİ SİNSİ KOMÜNİSTLERE CEVABEN:
-TROL DEĞİLİM

ÇOK FAZLA ŞEY YAZILABİLİR AMA KISACA

SOLDAN KOMÜNİST İDEOLOJİYİ ANLADIĞINIZI ANLADIĞIMIZA GÖRE; YORUMCULARI KATEGORİZE EDERKEN -ÖNEMSİZ KİŞİLER, BURASI HARVARD OLMADIĞINDAN YAKLAŞIMINIZ KİBRİNİZ DIŞINDA


AMERİKA ETKİSİNİ BU DENLİ GÖZÜMÜZE SOKAR VE GEÇEN YILLARDA KAYIP YÜZ BİNLERCE İNSANIN SİLİNDİR GİBİ EZİLDİĞİNDEN DEMLE

YIKILIP ÇÖPLÜĞÜ KALAN SSCB BAHSETTİĞİNİZ SOL İDEOLOJİ GEREĞİ DÜNYA EGEMENLİĞİ FİLAN GİBİ BİR HIRSI SÜRDÜRÜRKEN İRAN DAHİL AMERİKA KARŞITI ÇOCUKLARIN ELİNE BİLE KALAŞNİKOF VERİP DAHA SONRA TÜM BU YAPILARI UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞI İLE ZEHİRLEMİŞKEN

KOMÜNİZM GİBİ İNSANLIK DÜŞMANI BİR İDEOLOJİYİ HANGİ BİÇİMİYLE OLURSA OLSUN HALA SAVUNABİLMEKTEN VE ONA ÜMİT BAĞLAMAKTAN, SUÇ ORTAKLIĞINDAN HİÇ UTANMIYOR MUSUNUZ? 

Bu arada "Covid'de vız gelip tırıs geçti" sözünü ben Genco Erkal denen yaban domuzu komüniste söylemiştim. VİDEO

BEDRİ BAYKAM' IN YENİ PROJESİ

"hüngür hüngür ağlayabilirsiniz"

Bizim insanımız neden dikiştutmaz, neden şikişkurbanıdır?

Son dönemde özellikle belediye seçimlerinden, ifşalardan sonra zavallı ülkem insanı iyice zıvanadan çıkıp çıldırmışlığın ötesinde kaybolup gitme yoluna girdi, ciddi anlamda toplumsal kargaşa yaşanıyor dediğimizde "bizim yüzümüzden" diyebiliyoruz.

Bundan tam altı sene üç ay önce Adana, İzmir, İstanbul, Ankara, Erzurum, Antalya ve daha birkaç büyükşehir valiliklerine

"Çoklu Sanat Atölyeleri Projesi" başlıklı dosyaları e-mail yoluyla gönderip, çocuksu bir heyecanla beklemeye başladım. Üzerinde o kadar çok çalışmıştım ki mutlaka bir şey çıkar ümidinde hatta geceleri rüyalarımda projemin içinde; cıvıl cıvıl çocuk ve gençler arasında uçarcasına yaşamaya bile başladım

Gel zaman git zaman bir tek tane bile olumlu yanıt alamadım, anlamadılar bile. Ben de anlamadım. Hayret ettim.

Şimdi yaşananları o zaman bilseydim ve bu lanetlenmiş ülkede sanat/manat yapmayı bırakın düşünmenin bile ciddi saflık olduğunu bilirdim çünkü gırtlak gırtlağa boğuşup duran, kinci, kandavalı, cahil, geri zekalı, talancı, çökmeci, birbirinin gözünü oyuncu, menfaatçi, ezberci, taklitçi, kopyacı insan yığınlarından bisikim olmaz.

Pekiyi, şimdi ne yapıyorum: Şimdi yine kendime ait uluslararası sanat platformlarında sanat ve sanatçı takip ediyorum. O kadar mutlu ve huzurluyum ki anlatamam. Bizimkilerden gelmek, katılmak isteyen filan olursa -daha görür görmez engelliyorum.

Bu toplumdan bisikim olmaz. Bu toplumun her şeyden önce çok ciddi bir arınmaya ihtiyacı var.

Bu kadar. YAZISI


CEZALANDIRMA

"Hayat Çarpar"

İktidar mücadelelerinin en yoğun yaşandığı günümüzde suçlar nasıl cezalandırılır?

Suç/günah ve Ceza Tarihine kısaca baktığımızda en basit insan ilişkilerinden küresel ulus ilişkilerine kadar belirlenmiş yazılı olan veya olmayan sayısız suçun çeşitli cezalandırma yöntemleri sürekli olmuştur: Düşkünlük, hapis, kırbaç, sopa, falaka, kısas, para, elkoyma, organ kesme, kazığa oturtma, derisini yüzme, gözünü oyma, kulağına kurşun akıtma gibi sayısız cezalandırma yöntemi vardır.

Her ne sebeple olursa olsun suç karşılıksız kalmaz, bırakılmaz... Doğanın bile bir adaleti vardır ve canlı dediğimiz organizma yaydığı elektriğin pozitif/negatif güç ve dalga boyu sonucu mutlaka ama mutlaka -istisnasız karşılık bulur. Anında cezalandırma olmasa bile asırlar sonra cezasını çeken milyonlarca suç vardır. Yağmur ormanlarına açgözlülükle saldırırsanız ora sakinlerinin virüsü tüm dünyaya yayılıp insanlığa karanlığı yaşatır, çok basit bir örnek bu.

Şimdi önümüzde sinsi komünizmin işlediği büyük suçlar yığını duruyor. O kadar büyük ve suçlar işlenmişki 100-150 yıllık zehirli yaşamları boyu ürettikleri pisliği/kötülüğü/zehri bir kaç yüz yılda BELKİ temizleyebileceğiz veya süratli karar verip en hızlı yöntemle bu işi bitireceğiz. "Hayat suçluyu BAZEN elinden kaçırır ama çocuklarını mutlaka cezalandırır". Doğanın evrim gibi değişmez yasası budur.

ŞİİR

MUHALEFETİN AYMAZLIĞI

"ateşle oynamak"

Cumhurbaşkanına hakaretten cezaevinde yatmış biri olarak ne görüyorum?

Geçen elli küsur yılımda bu ülkede akla hayale gelmedik, dünyanın başka hiçbir ülkesinde olması mümkün olmayanları gördüm, yaşadım. Çocukluğumdan bu yaşıma kadar en ilginç durumları bizzat tecrübe ettim. Meraklı bir insandım. Gözümü budaktan esirgemedim. En riskli ortamlarda bulundum. Dünyanın bütün başkentlerini özellikle gezip insanları ile insanımızla oturup kalktım.

Genel olarak; zeka düzeyimiz fazla yüksek olmadığı için anlama sorunu yaşıyoruz. Burada olanlar başka bir ülkede olsa ile başlayan cümlelerin neticesi budur.

Muhalefet ciddi anlamda ateşle oynuyor. Ne yaptıklarının ve ne yapmak istediklerinin farkında değiller. Ders almıyorlar. Kaç darbe yaşamış bir ülkenin neler yaşadığını idrak edemiyorlar. Biriken kinin kurtarıcı değil yıkıcı olacağının farkında değiller.

Şayet istedikleri gibi (!) bir iktidar değişimi olursa yani hilesiz, provokasyonsuz, normal, diğer ülkelerdeki gibi; bu ülke tarihinin en büyük yıkımlarından birini yaşar. Önce bunun farkına varıp kışkırtmadan uzak durarak -hassaten kaçınarak ilerlemeleri şarttır. Aksi takdirde muhalif cenahın saflarını dolduran, şimdiye kadar devletten ciddi darbe yemiş (dikkat ederseniz iktidardan demedim devletten dedim) bütün intikamcı güçler vargüçleriyle harekete geçecek kurunun yanında yaşı da yakıp bu ülkeyi cehenneme çevireceklerdir. Görünen köy kılavuz istemez.

Demem o ki aklınızı başınıza alın ve ne yapacaksanız doğru, vicdanlı, sağlıklı, aklıbaşında, çağdaş hatta çağın ilerisinde yapın.

İnanın çok ciddi üzgünüm bu günlerde.


İKTİDARA AÇIK ÇAĞRI

"vur pençe-i Alideki şimşir aşkına"


Bugün, kime sorusunu soralım.


Dünya görüşüm genel olarak devlet (iktidar-muhalefet) karşıtı bir yerde durmasına rağmen. Hayatım boyu ilkellikle mücadele ettiğimden. Öğretmenlik özelliğimle. Kendi çapında okuyan, yazan, takip eden bir vatandaş olarak;

Hergün ortalama 20 FETÖCÜ, 30 PKKLIYI etkisizleştiren devletimizin iktidar kanadı, Cumhuriyet Gazetesi merkezli sistemli bir operasyon yapıp eski/yeni bütün bağlantılarını deşifre ederek sinsi komünistlerin tamamının gözünün yaşına bakmadan etkisizleştirilmelerini istiyorum.

Neden?


İlker Başbuğ ile başlayan "erken seçim" arzuları ile birikmiş intikamlarının irinini ülkeye boşaltmak istiyorlar. Peker ifşalarının bile altında Meral Akşener ablaları sayesinde iktidar olup intikam alma hırsı var. Açık görünen gerçek bu. İnanın AKP iktidarını olduğu günden beri günahım kadar sevmem. MHP bana göre karşı devrimci bir harekettir ama ben Atatürkçüyüm. Bağımsızlıktan yanayım. Tüm dünya Putin Oligarşisinin üzerine mafya oldukları gerekçesi ile giderken bizdeki gerizekalı muhalefet, eskiden bilindik yöntemleri ile darbe, yıkım, imha propagandası yapıyor. Yüzlerce kez denediklerini bir kez daha deniyorlar. Alışkanlıkları bu. Bunca alışkanlığa rağmen devletimizin bu şebekeleri şimdiye kadar etkisizleştirmemiş olması ayrıca üzüntü kaynağıdır. Nasıl bir aymazlık?


FELSEFE

"öncelikle faydalı olmak istediğim bilinsin"

Sayı: 109


Ezberci geri bir toplum olmamızın nedeni nedir?


Ciddi toplumsal bunalım yaşayan, kopuk, dengesiz, savruk, neidüğü belirsiz, anı anını tutmayan, maymun iştahlı, değişken, tutarsız, plansız, proğramsız kısaca lanetlenmiş bizimki gibi toplumların iflah olmaları mümkün olmadığı gibi Tuz Gölü' ndeki turnalar bile acı içinde kıvranarak yaşar ve ölür burada. Doğru mu?


Pekiyi, bunca emeğe ve harcamaya rağmen neden bir türlü diğer -hiçolmazsa ortakarar bir ülke vatandaşı gibi değiliz? Daha önce sıklıkla yazdım; geri zekalı bir toplumuz, aklımızla değil hâlâ duygularımızla hareket ediyoruz ve o duygularımız da insani değil bildiğiniz hayvani içgüdüsel şeyler.


İçinde bulunduğumuz bataklığın farkında olmadığımız için diğer bataklık canlılarıyla kendimizi kıyaslayıp halimize şükrediyoruz. Bütün bunları okuyup yazanlarımıza yazıyorum diğerlerinin zaten iğrapta mahalli bile yok.


Bir gün yine bir kendince okur yazar pröfesörle tartışırken/boğuşurken "toplumu bu hale siz getirdiniz hem de eğlenerek, dalga geçerek, alay ederek..." dediğimde diyalogdan kopup gitmişti.


Gazetecilerimize bakıyorsunuz "farklı olmak için" zırva diziyor. Geçen gün merak edip bu lanetlenmiş ülkede kaç tane -yaşayan köşe yazarı var diye detaylı bir arama yaptım. Netice onbinlerce çıktı.


Akademi aynı, sanat adına aynı, bürokrasi aynı.


Bu sürünün felsefe bilgisi yani sebep araştırması olmadığı için jargon, kulis, basma kalıp, ezber, taklit, kopya bataklığı sürekli yeni kurbanlarla besleyerek/beslenerek yayılıyor. İşin içine bir de ideoloji, din, inanç, kan davası filan girince yeme de yanında yat çünkü zehirlenmemen mümkün değil.


Demem o ki "ölen ölür, kalan sağlar ürer".

Anlatabildim mi?


SAHTEKAR YOLDAŞLAR

"laçin laçin"

Sayı: 110


Son günlerde zihnimi kurcalayan ilginç sorulardan biri de; bizdeki sahte, sinsi, işgüzar, yalancı, baya saf veya insanımızı saf yerine koyan, Nişantaşı' ndaki hiper lüx residanslarında sıcak su havuzlarında "özgürlük türküsü" söyleyip Dersim masallarıyla eğlenen, HDP, PKK ve benzeri yıkıcı bölücü organizasyonların devşirmesi, nostaljik komünistler NEDEN Küba, Moskova, Şam, Tahran, Venezuela veya bir başka Güney Amerika' daki YOLDAŞLARINA imdada gitmezler?


Nasıl, güzel soru değil mi?


Bence çok güzel bir soru. Cevap vermek isteyen bahsi, adı, sıfatı geçen herkes paylaşımın altına yazabilir


Kişilik hak ihlali sayılamaz bu paylaşım çünkü onlar zaten kişiliksizdirler. Özellikle Türk olmamak için her kılığa giren bu karaktersizler aynı zamanda kallavi zengindirler


Beni şahsen etkileyen bir örneği kısaca yazayım: Bundan beş sene kadar önce yine böyle sıcak bir yaz akşamı Nişantaşı' nda genç erkek bir yazar arkadaşla dört saat kadar baş başa oturup söyleştik: Hayretler içinde kalmış ve sonraki pekçok diyalogda bu arkadaşı örnek vermiştim; komünist literatürü öyle ezberlemişti ki detayları bilebilmesi için mutlaka sözlüğe bakılması gereken kavram ve süreçleri neredeyse eksiksiz takır takır söyleyiveriyordu. Hayret ettim zekasına. Sünger gibi emmişti. Hemen içinde bulunduğumuz kocaman AVM ve yakınlardaki en az yüz pahabiçilemez binanın da mirasçılarından birisiydi. Dededen zengin anlayacağınız.


Ona bir soru sordum: Israrla sosyalist olduğunu söylüyorsun da bu kadar parayı, malı mülkü neden yığıyorsun? İşte bu sorunun yanıtını tümünüze sunuyorum: Devrim için


Bu ülke böyle kadersiz, biz Türkler işte böyle şanssız insanlarız. Keşke Küba' ya yardıma filan gitseler. Şu hayatımda en çok istediğim şeylerden biri; cennet ülkemizin bu pisliklerden en hızlı bir biçimde temizlenmeleridir.

Anlatabildim mi?


KARA VİCDANLILAR

"nefsini terbiye etmek"

Kemal Kılıçdaroğlu denen ana muhalefetin başkanı "nefsini terbiye etmiş bir cumhurbaşkanı olacak" derken acaba kendisi ve çevresindekiler, onu pohpohlayanlar ne kadar kara vicdanlı?

"Vicdansız Sabuha" türküsünü bilirsiniz Sabuhanın Sa'sı uzattıkça uzatılır. İşte bu kara vicdanlılar da aynı öyle tank paletten, Londralı tefecilere kadar dillerine doladıkları yalanları uzattılar da uzattılar ama ellerinde var sıfır çünkü ülkeye yabancı sinsi komünist damardan besleniyorlar.

15 Temmuz' a tiyatro bile dediler.

Oysa

O gece 60 yıllık dünyanın görüp görebileceği en sinsi, en vicdansız, en acımasız, en pervasız, en kötü dinci şebekesi hain FETÖ; bu gerçekten iyi ve iyi olduğu kadar zavallı, çekmediği çile kalmamış, fakir fukara, yoksul Türk halkına dişinden tırnağından artırarak sahip oldukları dünyanın en gelişmiş silahları ile ateş açıp akla hayale gelmedik kötülükleri yaptılar. Tarihte böyle bir kötülük yoktur. Gepegenç insanların bedenleri delik deşik oldu, parçalandı, kafaları kopup uçtu gitti, milletin polisleri yakılıp kavruldu.

Bütün bu herkesin gözünün önünde yaşananlara rağmen iktidar hırsı gözlerini bürümüş muhteris, sürekli yenilen, iktidar olma şansları bulunmayan muhalefet ettiğini zanneden hainler; "tiyatro" diyebildiler. Kinleri o kadar büyük insana ve insanlığa düşmanlıkları o kadar çok ki hâlâ aynı yerdeler. Zehirli dişlerinin arkasındaki zehirli dilleri aynı kötülüğü yapmaya ve kanayan yaraları deşmeye devam edebiliyorlar.


Bu hainlere insan diyebilir miyiz?


Nasıl bir hırs ve kindir ki gözden süzülen bir damla yaşın bile hesabını sorar ilahi adalet bunları korkutmuyor. Aslında korkuyorlar da birbirlerinin arkasına saklanıp yine birbirlerini mi kandırıyorlar?


Biz ne kadar şanssız ve kadersiz bir halkız ki başımıza bunlar geliyor?


ÖNLOB

"atılımın kaynağı"


Komünist ideolojiler neden çöktü, iflas etti, battı, yenildi, yıkıldı?


Bu konuyu özellikle işliyorum çünkü ülkemizin üzerine çöken karanlık bulutların damlacıkları, sisleri, enerjisi buradan kaynaklanıyor.


Üşütük dinci yenik bitik FETÖ hazırladığı belgeselinde "nasıl bir kurguysa biz de anlamadık, anlamıyoruz, anlayamıyoruz" demişler belgesellerinin sonunda.


Senelerdir burada yazıyorum: Yedili Kurgu, Tersine Kurgu, Önlob Kurguları, Kendini Yaratan Yaratıcı Kurgu... Okumadığınız için anlamıyorsunuz. Okumazsanız nasıl anlayabilirsiniz ki?


Tam da burada okumadan konuşma nasıl gerçekleşiyor dediğimizde dedikodu ile diyorum. Yani insan beyninin önlobunu hiç kullanmadan, sıfır, el değmemiş, kullanılmamış, öylece duran bir muhteşem organa sahipken sağ/sol lobları sürekli işletip ÇATIŞMA işletim sistemi ile hareket etmek.

İşte bu yüzden komünist ideoloji çöktü.

Çökmekle kalmadı girdiği her yeri cehenneme çevirdi. Şimdi beynimiz yanıyor diyorlar ya işte o cehennemin ateşi o yangın.


İlginç olan, insan denen varlığın diğer tüm canlılardan farkı da beyninin önlobuydu. İlginçliği anladığınız andan itibaren atılımı gerçekleştirdiniz demektir. İnsanın atılımı gibi toplumların da atılımları vardır. İçinizden biri olarak öneriyorum. Tümüyle değişip insan olduğunuzun farkına varacaksınız. Şimdiye kadar neden kullanmadığınızı/kullanamadığınızı düşünüp üzülmenize gerek yok artık. Artık bana teşekkür etmenize de gerek yok. Bana ve benim gibilere verebileceğiniz en büyük ödül atılımınızı gerçekleştirmeniz olacaktır.


Çok eskiden bir şiir yazmıştım:


Ne güzel bir yer burası

Pırıl pırıl ışıklı

Tertemiz, eldeğmemiş diyor

Kabuğundan çıkan canlılar

Keşke daha önce

Kırsaydık kabukları


AKADEMİ

"bir facia"

Bizde sorulan saçma bir soru vardır ya "bizim ülkemiz neden böyle"?


Anlatayım


Her köye bir üniversite çılgın projesinden önce de bu ülkede zaten akademi makademi yoktu, üniversite denen yerler liseden hallice devletin parasını sömürüp duran doymak bilmez muhterislerin oyun alanıydı. Aynen böyleydi.


Tezlerinin %40'dan fazlası çalıntı, akademisyenlerinin neredeyse tamamı ya komünist yada İslamcı muhterislerdi. Şimdi daha berbat bir hale gelip tümü sinsi muhterislere dönüştüler. Salla başı al maaşı, primi, ekstrayı, kariyeri. Boğazla birbirini. Ayağını kaydır falan filan işler. 22.000 pröfösörümüz varmış biliyor muydunuz


İnanın bizdeki üniversite sayısı 5'i profesör sayısı da 100'ü geçmez onlar da Batılı üniversitelerin kırıntılarıyla filan akademisyenlik yapan beş para etmez namussuzlardır.


Bu ülkenin toptan bir arınmaya bu çöplüklerden başlaması zorunludur. Generallerin rütbesini söküp er yapabilirsiniz. Maaşlarını almaya devam ederler. Bu ülkede TSK mensubu ne kadar insan varsa tam ortadan ikiye bölüp önce Ergenekoncu kalanını da fetöcü oldukları için işkenceden geçirip hepsinin makadına cop soktular. Kim ve neden yaptı bunu? Nasıl ve ne zaman oldu? Bir millet bu cezayı neden çeker?


Suçluysanız çekersiniz. Sistem böyle çalışıyor. Eline fırsat geçiren diğerinin gözünü oyuyor. Çöplük değil de nedir?


Akademisyen Asker bağını kurdum çünkü akademi denen şey dünyanın her yerinde biz hariç özerktir yani baştan aşağı bağımsız kendi kararlarını alabilen, devlete muhtaç olmayan, sürekli üreten, bilim yapan yerlerdir. Oysa bizim çöplük üniversitelerimiz ve akademisyenlerimiz binalarının masraflarını bile karşılayabilecek üretime sahip değillerdir. Kör tuttuğunu s*ler örneği kandırabildiklerinin pröfösörüdür bunlar.


Geçen gün başkana bir mesaj attım: "Sizin memurunuz olan bu sinsi komünistleri kovup yerine dünyanın her yerinden genç profesörler getirin. İnanın şu hayattaki tek dileğim budur".


GÜÇ MESELESİ

"sinsi komünistleri aldı bi telaş"

Sayı: 113


Güç, güçlü, güç dengesi, güç paylaşımı, güçlülük nedir?


Uzun zaman düşündüğüm meselelerden biri, askerlerin neden sorun olduğu meselesiydi. Askerliğini yapanlar bilir, 24 saatin 24'ü de doludur. O kadar çok angarya vardır ki başınızı kaşımaya zaman bulamazsınız. Boş duran birini görseler çam kozalağıyla kovalayıp yine harekete geçirirler. Bunca iş güç arasında bizimki gibi yarı sömürge ülkelerde askerler zaman bulup nasıl darbe yapar, nasıl siyasete ayar verirler bir türlü anlamazdım. İnanın çok düşündüm bu konuyu. Daha sonra bir makalede kadınların erkeklerden daha çok işi bir arada yapabilme becerisine sahip olduklarının bilimsel kanıtlatını okudum. O zaman jeton düştü bende: Demek ki bizim askerler de askerlik mesleklerini icra ederlerken zihinlerinin bir başka yerinde siyasete de zaman ayırıyorlar. Pekiyi, bu motivasyonun kaynağı nedir? Güç.


Oysa Büyük Atatürk "ya askerlik ya siyaset" gibi kalın belirgin bir çizgi çizip ilk önce kendisi askerlikten ayrılarak devleti kurup güçlendirdi. Yani şimdi ortalıkta dolaşıp 7/24 yayın yaparak siyaset yapan askerlerin tümünü devletimizin Atatürkçülük ideolojisi gereği cezalandırabiliriz çünkü onlar Atatürk'ün bu yaklaşımına ihanet ediyorlar, ettiler. Bu yüzden de iflah olmadılar, olamıyorlar.

Bu gerçeğin üzerine konumuzu yayacak olursak toplumu sürekli tedirgin geyik gibi korkutup güvenlikçi yaklaşıma mahkum edenler hainin önde gidenidir. Öncelikle bunlar bilinecek. Daha sonra bizimki gibi ilkel toplum ve devletlerde gücün öne çıkmasının sebepleri incelenecek. Alın size, hakiki bir doktora tezi konusu. 85 milyon yurdum vatandaşını tam teçhizat sürüm sürüm süründüren hem de bu işi ömür boyu zevkle yapanlara lanet olsun. Belalarını bir şekilde buluyorlar zaten.


Cezaevinden Notlar'ın İlk Günler bölümünde yazmıştım; Memedin hikayesi, Mehmet Aslan. Büyük ağabeyi PKK'NIN dağ kadrosu tarafından evinin önünde taranıp öldürülünce kalan 10 erkek kardeşi ile şüphelendikleri tüm komünistleri seneler boyunca imha etmişlerdi, kendi deyimiyle. Sokağa çıktığım zaman herkes kapısını penceresi kapatıp çocuklarını kaçırıyorlardı demişti. Bir gece evlerinin dış kapısında eli tetikte nöbet tutarken karşıdan gelen bir karartı görüp nişan almış. Karartı yaklaştıkça daha bir dikkat kesilmiş. Tam tetiğe basacakken bir de bakmış ki küçük kardeşi. Az daha kardeşimi de öldürecektim demişti.


İşte böyle dostlar. Siyaseti güvenlikçi politikalara bırakırsanız sittin sene iflah olamazsınız. Çözüm her zaman basittedir. İleri ülkeler başardı, biz de başarırız. Silah hedeftir. Eline silah alan hedeftir. Gayrimeşru savaşın kaynağıdır. İnsan gibi yaşamak istiyorsanız bu işleri kesinlikle bırakacaksınız.


Bir de bizdeki gazeteci, köşe yazarı bolluğuna dikkat çekelim: Dördüncü kuvvet medya olduğu için hiçbir şey (halt) olamayan gasteci olur bizde. Yersen.


Bırakın bu güç işlerini de insan gibi yaşayın.


ATTİLA

"sinsi komünist taktikler"

Sayı: 114


Attila'ya neden saldırmış olabilirler, biz ne sonuç çıkarırız?


Dünya çapında sinsi komünizme açık savaş ilan edilip on yıllık bir proğramla tümden tasfiye, itlaf, imha, yokediş gerçekleştirilecekken; bizdeki sinsi komünist uçlar da içten içe savunma, provokasyon, taktik geliştiriyorlar. Bilindik yöntemleri ile kışkırtarak yoldan çıkarma yöntemleri tutmayınca içlerinden birkaç ateş pervanesini ateşe sürüp ateşin yakıcılık oranını anlamaya çalışıyorlar. Kendileri kenardan olup biteni izlerken aslında kaçıp gizlenecek bir yer arıyorlar. Kaçamayacaklar. Tıpkı FETÖCÜ şaşkınlar gibi darmadağan olup akıllarını bile kaybecekler çünkü insanlığa çok büyük acılar yaşattılar, yaşatmaya devam ediyorlar.

Kendileri gibi kanıbozuk bir türlü Türk olamayan, Türk'ün ve Türklüğün t'sinden habersiz ne kadar biçare varsa onları toplayıp yeni cepheler açmak istiyorlar. Her kılığa girip herkesle işbirliği yapıyorlar.
Ama

Kurtulamayacaklar.


TÜRK

"ve sinsi komünistlerin kimliksizleştirme politikaları"

Sayı: 115

Üşütük dinciler bile ucundan kıyısından Türk Kimliğini kabul etmiş/ zorunda kalmışken sinsi komünistler Türk Kimliğini neden bir türlü kabullenip içselleştiremezler?


Dönüp dolaşıp Türk, Türklük, Türk Milleti, Türkiye, Türkiye Vatandaşlığı konularının özünde tek kelimeyle "Türk" vardır.


Üzerinde/içinde yaşadığımız coğrafya istisnasız tüm dünya ve tarihinin en çok üzerinden insan gelip geçen, imparatorların, şahların, padişahların, kralların, kavimlerin, kültürlerin, medeniyetlerin oyun/savaş/mücadele alanıdır. Kimsenin şüphesi olmasın bu gerçeğe dair.


Soru Şu: Neden bütün bu bahsigeçen gerçeğin neticesinde burası TÜRKİYE'DİR? Çok basit burası Türk Yurdudur. Ebedi Türk Yurdudur. Türkler burayı Türk Yurdu yapabilmek için bu coğrafyada enaz 1.000 yıl boyu varlık mücadelesi verip kuyulara doldurula doldurula kazanmışlardır. Yani onların elinden bu hak hiçbir hal ve şekilde alınamaz, alınması mümkün değildir çünkü devletler hukuku artık sürecini tamamlamış ve her şey değişmez/değiştirilemez biçimde kayıt altına alınmıştır.


Bu ikinci tarihi gerçeği de kayıt altına aldıktan sonra gelelim altbaşlığımıza ve açık savaş ilan edilen sinsi komünist hayallerin imhasına: Hangi kılığa girerseniz girin, hangi oyunu oynarsanız oynayın, hangi tuzağı kurarsanız kurun kurtulamayacak ve siz de teslim olacaksınız. Tecrübe böyle diyor.


Bütün bildikleriniz ve bütün bildiklerim üzerine iddiaya girebilirim: Şu insanlık tarihinde, manzumesinde, manzarasında, sosyolojisinde Türkler kadar kendi halinde, uyumlu, diğerleriyle sorunsuz yaşayabilen, eklektik, özgürlükçü ve özgür dolayısıyla demokrat bir başka millet yoktur, olmamıştır bundan sonra da olacağı kanısında değilim


Nasıl?


Nüfus yoğunlukları ve bozkır kültür özleri gereği doğayı iyi tanımlarının hatta doğayı kutsamalarının sonucu yaşadıkları coğrafyaları yüzlerce yıl sorunsuz yönetebilmişlerdir. Türkü çılgına çeviren bir tek şey vardır o da saldırıya geçilmesi. Türke saldırırsanız cehenneme merhaba dersiniz. O andan itibaren bütün sistem birden bire değişip dönüşerek yine insanlık tarihinin asla göremeyeceği bir şeyle yüzleşiverirsiniz. Tarihe bakın, okuyun, gezin görün, bugün yine Türklerin dünyanın her yerine, köyüne yayılmış çocuklarını izleyin, takip edin, inceleyin asla faşizm veya başka demokrasi karşıtı bir tutumlarına şahit olamazsınız çünkü bilmezler. Bildikleri bir tek şey vardır dediğim gibi sakın cehenneme merhaba demeyin. Bu kadar.



SAPLANTI

"çürüme başlangıcı"

Sayı: 117


Cezayirli sporcu İsrailli rakibiyle karşılaşmamak için OLİMPİYATLARDAN neden çekilir?


Seremoniyi izlerken dünyanın her yerinden seçkin sporcuları kendi bayrakları altında, kendilerine has kıyafetleriyle BİRARADA görmek gözyaşartıcıydı. Yunanistan ekibinin her zamanki gibi en önde yürümeleri de kültürel derinliğin hakkını verdiği için gurur vericiydi. Milli karakter ne kadar önemli. Münih Olimpiyatlarını anıp katledilenleri olimpiyat ruhu ile özdeştirmek zihin açıcı.


Fakat


Tuhaf bir gerekçeyle sporun sınırını aşıp hadsizlik yaparak bir nevi meydan okumayla "ne olursa olsun biz o sınırı aşamayız" saplantısına karşı sınırları zorlamak ve daha çok kaynaşmak hangi sorunları çözer sorusu nefis bir sorudur burada. Gücüne, kondisyonuna, fiziğine, beden eğitimine, enerjine güvenin ötesinde ispat gerektiren, lafla peynir gemisi yürütülmeyen bir meydan.


Ruşen Çakır denen ömrü Türke ve Türklüğe ihanetle geçen sinsi komünist, Teksaslı bir karı-kocanın fonunu alıp kullandığını gizlemeden savunarak söylemiş de SIRF muhalif gibi durduğu için kendi mahallesinin mutaassıpları (asabiyetlileri-benim adamımcıları) sahip çıkarsa düğümler nasıl çözülür?

Şöyle

Kendi çamurında oynayan yaramazın sıralamaya girmesi imkansız olduğundan rakibine karşı minderden/meydandan çekilen saplantılı gibi hiçbir değeri yoktur. Onlardan eser kalmayacak anılmayacaklar. Sadece şu kısacık süprüntü yaşamlarında kısa bir mide bulantısından başka bir şey olamazlar. Geridönüşüme giren çöplükler böyle yığınlarla doludur. Gerçek budur.


SİNSİ KOMÜNİSTLERİN MAHİR ABİSİ

"bünyedeki uçlar"

Sayı: 118


Mahir, Ulaş, Deniz, Hüseyin denince sizin aklınıza ne geliyor?


Su bulanınca kimin ne olduğunu, nasıl bir işleve sahip olduğunu, ağdaki yerini, çalışma biçimini anlamak aslında söylendiği gibi zor değil sosyolojik etkileşimlerde oldukça basittir.

Sistem şöyle çalışıyor: Bi biçimde bünyeye sızıp bi biçimde kılık değiştirerek durmak ve hassas zaman ve anlarda hassas işler yapmak. Benim şahsi mücadele alanımda en çok canımı sıkan memur sanatçıların (onlara kimse sanatçı demez. Babadan oğula, anadan kıza bezirgan saltanatı sürücüleridir onlar ve çoğu da sinsi komünisttir) varlığıydı. Bu kurumun imhasının önünde kim duruyor diye merak ettim önce Ertuğrul abileri sonra Mahir abileri ve bağlantıları apaçık ortadaydı. Çok sinsiler.


Şimdilerde sosyal medyanın tümden kapatılması tehdidi ile sinsi komünistlere dokunulmazlık kazandırmış durumdalar. Amaç nedir? Bir renk gibi duran ama ilkel devletçi, kamucu, her şeyi devlete veren/vermek isteyen, devleti sömüren, devletin sırtındaki doyumsuz sülüklerin, köle ruhlarına bir tapacak, tapınak, ağa, patron, şeyh, tanrı yaratmalarından başka bir şey değil. Ama ciddi rahatsızlığa neden oluyorlar. Ülkenin atılımının önündeki en ciddi gerçek engel bunlar. Bunlar tümden imha edildiği gün ülkemiz ileriye doğru atılımını gerçekleştirebilir. Benim kanaatim bu.

Daha açık yazılamazdı sanırsam, galiba…


ÇAMURİYET GASTESİNİN PROVOKASYONU

"attila"

Sayı: 119


Sistemler neden çatışır, dişliler neden kırılır?

Çelme takmak, takoz koymak, uçuruma itmek, tokatlamak, idam fermanı gibi muhteşem deyimlerimiz nereden kaynaklanıyor diye sorduğumuzda yaşamın bizzat kendinden diyoruz. Google aramalarıyla sonuç çıkarıp önünüze sayfalar dolusu döküman koymak istemiyorum. Her zaman olduğu gibi kısa, öz, çarpıcı hatta sarsıcı bir kaç cümle ile hali arz niyetimdeyim.


Parti, devlet, gazete üçlüsünün üzerine abanan, nedense bir türlü Türk olamayan sinsi komünist taife Cumhuriyet Gazetesi öncülüğünde Mine Kırıkkanat köşe yazılarıyla bir seri ciddi provokasyonu her pazar yayımlamaya devam ediyor. Sebebi ne olabilir sorusunun cevapları oldukça fazla ama bizim deney ortamımıza katkıları nelerdir ona bakalım.


Diyalog Sanat platformumuzdan önce ondan fazla başka, farklı platform ile kültür hayatımıza milyonlarca sayfalık arşiv kazandırdık. Daha sonra Diyalog Sanat gelişti. O süreçte kültür ve kültür özleri değerini keşfettik. Derinlere daldıkça günümüze ve geleceğe ışık tutan değişmez özler bulduk ve yayınlamaktan zevk aldık. GEZİ sürecinden sonra açığa çıkan düşmanlar için 10 maddelik bir deklarasyon yayımladık. İlk madde şii, sünni, mezhepçi tarikatçı, cemaatci misyonerlik faaliyetlerinin durdurulması ısrarcılarının cezalandırılmasıydı. Büyük çapta başarılı... İkinci madde Türk-İslamcı karşı devrim hareketinin imhası, üçüncü madde de yıkıcı bölücü sol sosyalist komünist hareketlerin kökünün kazınmasıydı. Operasyon deney derinleştikçe daha net ortaya çıkan sinsi komünist yapılar etkiye tepki kabilinde savımız derinlerindeki Attila modunu görüp ona yüklenerek kurtulacakları gibi bir hayale kapılmış olmalılar ki seri halde farklı cephelerden harekete geçmiş durumdalar.


Süreci yaşamadan çözemezsiniz.


Hiç olmazsa yaşayan bir kaç kişi bulup onlarla ciddi planlı çalışma yürütmeniz gerekir. Tüm imkanlara, birikimlerine, dostluk bağlarına, sermayelerine, kariyerlerine, ulusal uluslararası ilişki ağlarına rağmen kurtulmalarının imkanı yok, biz onları ezip yok etmeden çoğu zaten birbirinin üzerine çullanıp yok edecekler. Deklarasyon yayınlamak biz Türkler için geçmiş, günümüz, gelecek GERÇEĞİNDE hayatın özü sözdür. Tarih şahittir. İnsanlık şahittir. Tutamayacağımız bir sözü asla vermeyiz. Burada en küçük bir sinsilik, gizlilik, sırlarla örülü gizemler yumağı görüyor musunuz? Göremezsiniz. Yok, çünkü...


Bizde böyle.


Kazanamayacağımız bir savaşa girmeyiz biz.


TUNUS MESELESİ

"haydi, bunu da yazayım"


Arap Baharı neydi?


Israr etmeden yazıyorum buradan ve yazarken hiçbir şey gizlemeden, alabildiğine çıplaklığıyla, saf, temiz ama çarpıcı gerçek ve sarsıcı cümleler kullanıyorum. Tarzım bu... Popüler Tuzağı yazımla birleştirerek Nirvanaya ulaşacaksınız, söz.


GEZİ'DEN önceydi. Obama yönetimi zamanı. O sıralarda uluslararasında ciddi tartışılıp trilyonlarca dolarlık bütçeleri hareketlendiren bir tartışma vardı: Medeniyetler Çatışması.


Anadolumuzun insanlığın merkezi en saf deney/deneyim alanı olduğunu ısrarla savunan biri olarak tartışmaya ben de katıldım. Argümanım çok basitti; Celali İsyanları/Ayaklanmaları/Savunmaları. Olayı içerden bilen biri olarak donelerimi toplayıp paylaştım. 750.000 gibi iyi bir rakamla e-mail yoluyla gerçek adreslere bireysel olarak ulaştırdım. Aradan bir sene geçmeden Tunus patladı. Ardından sırasıyla Yemen, Mısır, Fas, Cezayir, Suriye, Lübnan, kısmen Türkiye, Bahreyn, Körfez Emirlikleri hallaç pamuğu gibi atıldı. Bizdeki sinsi komünistler BOP'A bağlayıp projenin Condoleezza Rice' a ait olduğunu filan ballandıra ballandıra, mal bulmuş mağribi gibi anlatıp yaydılar. - Aynı şimdi olduğu gibi bu kendini çok zeki zanneden hiper gerzekler "kültür düşmanı olmalarının cezasını böyle avanaklıkla cezalandırılacak çekerler ve imha oluncaya kadar da çekecekler".

Babailerin ardılı Celaliler ki Celal Baba'nın anıt mekanı fikri de toprağım olduğu için bana aittir, dönemin en kültür düşmanı zorba imparatorluğunu darmadağan edip analarından emdikleri sütü burunlarından getirmiştir. Biz biliriz ki Atatürk son Celalidir. Öyle kabul ediyoruz dolayısıyla bağlılığımızın kökünde o maya var.


Neyse gelelim esasa. Obama o gün şu açıklamayı yaptı: "Bize bu fikri verenlere teşekkür ediyoruz"..


Her zamanki gibi bu yazıda bir sinsilik, bir sır, bir giz, biraz gizem var mı? Her zamanki gibi yok.


Anlamayanlara ne kadar anlatırsak anlatalım anlatamayız. Onlarla işimiz/işim yok.


Haydi, kendinize iyi bakın, mutlu olun, aklınıza mukayyet olun, altından kalkamayacağınız işlere girmeyin...!


SAVAŞ KAÇINILMAZ

"insan aptal"

Sayı: 121


2034 yılını tarih verip 3. Büyük Dünya Savaşı öngören gelecek bilimciler ne kadar haklı?


Kesinlikle haklılar. Geçen iki yıllık pandemi süreci bize insanın akıllanmadığı ve bu gidişle akıllanamayacağını da ispat ediyor. Çok fazla kesin delil var. Dünya artık bu yükü taşıyamıyor. Taşıyamıyor ve insanlara çok ciddi dersler veriyor. Veriyor ama insanlar anlamıyor, inatlarına devam ediyorlar. Bu durumda insan nüfusunun büyük kısmı yokoluş cezasına çarptırılmış görünüyor.


Pekiyi, cezayı kim kesip kim uygulayacak? Tabii ki yine insanın bizzat kendisi. Aslında doğanın bir parçası olan insan yani doğa bu cezayı kesecek. Ceza infaz edildikten sonra nasıl bir dünya olur, insan ne hale gelir, nasıl tanımlanır, nasıl biçimlenir bilemiyorum ama kesin bildiğim yine kesin bir bilgiye göre günümüzün insanı olmayacak o insan. Kurtulabilenler ellerinde kaldığı kadarıyla bambaşka bir insanlık inşaa edecekler. Kaçınılmaz gerçeklik bu gibi. Artık ne yapar veya ne yapmayı düşünür, ne gibi değişiklikleri başta kendiniz, aileniz, sevdikleriniz için yaparsınız bilemiyorum.

"TARİHİ BİR YAZI"


SİNSİ BİR KOMÜNİSTİ VEYA ÜŞÜTÜK BİR DİNCİYİ GÖZÜNDEN TANIMA KLAVUZU

"özet"

Sayı: 122


Uyuşturucu bağımlılarını nasıl tanırız?


Gözlerine baktığınızda donuk bir bakışları varsa parlak değilse büyük ihtimalle bağımlıdır. Aklı başka yerde olduğu için odaklanamaz. İdealine odaklandığı için başka alemlerde yaşar. Zihnini iğfal eden hayalleri her şeyinin önündedir. Okuduğunu anlamaz. Diyaloglara katılamaz. Sürekli kendine yontar. Üzerine alınır. Kavgacıdır. Çabuk pes eder. Sürekli yeniden başlar. Hiçbir işi tamamlayamaz. Cesettir. Ölüdür ama ölü olduğunun farkında değildir. Sürekli kıvranır. Debelenir ama hareket edemez. Kendi gibi bağımlıların arasında mutludur. Bağımlı olmayan normal bir insanla karşılaşınca rahatsız olur. Herkesin kendisi gibi olmasını ister. Merhametsizdir. Amacı uğruna her şeyi hatta dünyayı bile yakmak ister. Aşırı arzuludur. Arzulularını kontrol edemez. Saldırgandır. Çabuk sinirlerin. Duygu durumu bozuktur. Tedirgindir. Kendinden vazgeçmiştir. İştahlıdır. Şehveti yüksektir.


Benzeri davranış sergileyenlerden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Bulaşıcı hastalık gibi ideal yüklü oldukları için kurtulamayacağınız girdaplarla doludurlar. Uzman tedavisine muhtaç olan bu tür bağımlıların öncelikle yaşam ortamları imha edilip yalnızlaştırılmalı daha sonra teker teker uzman gözetiminde uzman ekiplerce tedavi edilmelidirler. Tedaviye karşılık vermeyenler zihnen itlaf edilebilir. Tedavi olanlar, proğrama dahil edilip diğer sinsi komünist veya üşütük dincilerin tedavisinde değerlendirilebilir.


Gereğini
Saygılarımla

DOĞAL UYUMUN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

"bir göç bakışı"

Sayı: 123


"Köyden Şehire" hikayelerin anlatmak istediği nedir, medeniyetten ne anlıyoruz?


Köy öğretmenliği yaptığım dönemde öğrencilerime, rehberlik derslerinde yine tuhaf bir soru sormuş ve ilginç yanıtlar almıştım: Köyümüz neden pis? Tabii çoğunun cevabı "bizim köyümüz pis değil asıl sizin köyünüz pis" biçimliydi. Hayvancılıkla geçinen Çerdiğin köyü Şah Veli Alevi Ocağının Elazığ'dan göç edip/ettirilip Tokat' ın Turhal ilçesinin en dağ başlarından birine yerleşen Türkmenlerin köyüydü. Gerçekten de bakımsız, çamur içinde bir yerleşimdi. Demircilik zanaatında usta olan dedelerinden sonra geçim kaynakları daralıp hayvancılığa ve ormancılığa yönelmiştiler. Köye gidişimin ilk gününde en çok merak ettikleri soru, alevi olup olmadığımdı. Detaylarını daha önce şiir kitaplarımda yazdığım sonsuz bir konu.


Kısaca şunu diyorum: İnsan denen varlık diğer canlılardan daha uyumlu donanım ve zekaya sahip olduğu için aslında her diğer insan, coğrafya ve iklimde yaşayabiliyor AMA din, inanç, ideoloji gibi onmaz yaralara sahipse kabuğunu kıramıyor ve içinden çıkılmaz engellerle kendi çevresine bariyerler, duvarlar, çelikten sınırlar örüyor. 


Köyünde yaşayan çocuk başka köyleri ve şehirleri görüp oralarda yaşamadığı için bilemiyor her yeri kendi köyü gibi zannediyor. Daha sonra bir deney daha yapıp "ileri memleketlerin birinde" çekilmiş bir çocuk filmi izlettim çocuklara. Evlerinde televizyon izler gibi izlerlerken ne gördüklerini yazmalarını istedim: Genellikle diyaloglardan, oyuncuların davranışlarından bahsettiler. Bir tek tanesi bile köyleri ile farkların ne olduğunu yazmamıştı. İkinci defa izletmeden önce bu defa "farkları yazmalarını" istedim. Kıpırdanma vardı ama yine istediğim yanıtları veremiyor daha çok filmin senaryosuna kapılıyorlardı. 


Yukarıdaki deneyi daha sonra defalarca farklı yaş grubundan, farklı şehirlerden, farklı ülkelerden, çok farklı insanla da yaptım. Netice aşağıyukarı aynıydı; herkes "benim köyüm değil senin köyün pis" diyordular. 


Medeniyet, ilkel tanımlarda olduğu gibi şehirleşme filan değil tam aksine sivilleşmedir. Bu gerçeği anladığınız zaman sinsi komünizm, din, inanç, ideoloji v.s. insana sürünün bir parçası muamelesi yapan istisnasız tüm yaklaşımların engel olduğunu anlarsınız. 


Okumadan bilemezsiniz, 

Bilemeden anlayamazsınız, 

Anlamadan yaşayamazsınız, 

Yaşamadan yaşadığınızın farkına varamazsınız,

Yaşamadan insan / medeni olamazsınız. 

Burada bir giz, sır, saklılık, sinsilik var mı? Her zamanki gibi yok. 


YANLIŞ YERE TUTUNMAK

"lazın çurisi" 


Dayanağımız ne olmalıdır? 


Üşütük dincilerin ünlü dayanağı "urvetül vuska" sağlam kulp, güçlü dayanak nedir sorularının cevabı Allah'ın ipidir. Pekiyi, o nedir devam sorularının sonu yine olmayan, hayali, tahmini, umulan hatta olması imkansız, namümkün, mutlak dışı inançlarına gider. Sinsi komünistlerinki de aşayukarı aynı yerlere çıkıp hayali, gelecekte olması/oldurulması mümkün eşit, sınırsız, sınıfsız, özgür, mutlu, müreffeh, avcı toplayıcı, laylaylom, dans-müzik-eğlence bedava bir dünya… Cennet gibi bir yer yani. Arada bir fark görebiliyor musunuz? Hayır. Bir fark var o da birinin uyduruk tanrı diğerinin uyduruk devlet tarafından vaadedilmesi! Bu üşütük akıl dışı gerçekle alakasız hayaller insanlığa neden tarihinin en büyük acılarını yaşatmış ve yaşatmaya devam ediyor sorusunun yanıtı da çok basittir; yalan oldukları için… 


Bu halde, ne yapacağız? Öncelikle bu istismarcı inançlardan hızla kurtulup hatta lanetleyip kesin, labaratuar deney sonuçlarla elde edilen, her deney sonucu aynı sonucu veren BİLGİLERE dayanacağız, inanmayacağız bileceğiz. 


Bizim bu karaktere sahip olduğumuzu anlayan iblisin uşakları zaten hızla uzaklaşıp kendi zehirli cehennemlerine dönecektirler. Emin olun! 


Şahsen benim şu hayatta kazandığım en değerli deneyimlerden biri budur: Kendi cehennemine çekmek isteyen iblisler akla hayale gelmedik yol ve yöntemlerle yaklaşıp çevrende dönerken, aklını karıştırıp kafanı bulandırırken; İNANMADIĞINI anladıkları andan itibaren şeytandan kaçar gibi kaçıp bir daha ne arar nede sorarlar Sizden mutlusu var mı? Bence olamaz. 


Ek olarak "ateizm" zırvalarını da akıldan uzak tutmamalısınız. Ateizm de bir nevi inançtır. İlginç değil mi yağmurdan kaçayım derken doluya yakalanmak. İnanmıyorum diyorsun bu defa o halde sen ateistsin diyorlar İlla bir kalıba sokacaklar. İlla bir yere ait sınıflandıracaklar. Üşütük beyinleri başka türlü çalışmayıp anlamayıp algıyamadığı için sürekli bir (olmayan) dayanağa tutturmaya çalışıyorlar. 

Onları kendi uyduruk cennet ve gerçek cehennemlerinde bırakın, kısa yaşamınızı yaşayarak, anbean verimli, lezzetli, bilerek, mutlu, güzel, sevimli, isteyerek yaşayın. Dışındaki yaşam yaşam değil çünkü… 


HELP / WE DONT NEED

"lanetlenmiş toplumlar"


Gördükleriniz karşısında hangi durum sizi şaşkına çevirir, neden?


Trajikomik bir yazı aslında. Help Us yardım sloganını Almanya' da Harburg SBahn/metro istasyon durağında gördüğümde başımdan aşağı buzlu su dökülmüş gibi hissetmiştim. Zaman Gazetesinin manşetinde kocaman harflerle on metre öteden görünebilen bir başlık. Gölcük Depremi sırasında...


İnsan denen varlık şu kısacık ömründe neler yaşıyor değil mi, gerçi her canlı mutlaka tuhaf şeyler yaşıyordur, yaşam zaten tuhaftır da insan bi başka... Şehirlerin simetrisi bozulmuş, savaştan çıkmış bir görüntü ve ortalarda kıpırdayan, bir şeyler yapan insanlar. Benim yazılarımı saçma sapan bir adamın saçmalıkları gören çok fazla okumuş yazmış insanımız var. Önemli değil dostlarım. İsmail SAYMAZ gibi kel, kısa boylu, çirkin, sakallı olabilirsiniz. Önemli değil siz de bir insansınız


Buradaki sır; Allah'ın ayeti diye yutturulan baştan sona deli zırvası saçma söz bile diyemeyeceğimiz kelime gruplarının yüzlerce hatta binlerce yıl insanları/insanlığı yönetmiş olması hatta hala yönetiyor olması daha ötesi devlet tarafından maaşa bağlanan hocaların gece/gündüz sürekli böğürerek kutsama karşılığı maaş almaları. Nasıl, aldınız mı cevabınızı Şimdi şu var: Üşütük dinci veya sinsi komünist ne mal olursa olsun insan denen varlığın zihnine bi girdimi bu yandı gülüm keten helva iflah olması neredeyse imkansızdır.


Benim saçma davam da bu


Şimdi üşütükler taifeleri karşılıklı olarak birbirlerine laf sokarak, sataşarak, sosyal medyada dalaşarak, tehdit, şantaj gibi yollarla "sizin listenizi yapıyoruz. Siz fetöcüsünüz" veya "iktidara geliyoruz. Gelince ilk işimiz sizin kafanızı kesip derinizi yüzmek olacak" gibi cümleler havalarda uçuşuyor ve katılanların rakamı milyonlara ulaşıyor. Ülkenin yanması veya yıkılmasından, viraneye dönmesinden, savaş alanına çevrilmesinden, kavrulmasından, yok olmasından daha vahim olan nedir dediğimizde işte bu durumun bizzat kendi daha vahim olandır.


Kısaca, lanetlenmiş toplum diyorum.


GAZOZ VE EFSANE

"ağlayan adam"

Sayı: 126


Olimpiyatlara bu sene kaç sporcu, kaç kategoride katıldı?


Dört yüz kategori, 13.000 sporcu.


Şimdi yine ne alakasız bir yazı diyeceksiniz. Bir ara bir çocuk çıkmıştı filozof dediler hatta Einschtein filan deyip aylarca konuştular. Tosuncuk filan da bizden çıkmıştır topkı Naim Süleymanoğlu gibi hayatı mahvedilen altın çocuklardan biri,  şifremi vererek devam edeyim. Kafanız yine allak bullak oldu farkındayım, umurumda bile değil. Sevgili Mete GAZOZ'U ilk kutlayanlardan biri de bendim. Mesajımı görüp görmediği mühim değil Mühim olan bu ülkeyi yönetenlerin, devlet büyüklerinin ok atışları ve şampiyonluk anında göz yaşlarını tutamaması.


Neden?


Geldik mi yine konumuzun özüne ve düğümlerin nasıl çözüldüğü meselesine yani yedili kurgunun tam ortasına? Geldik.


İnanın, anlayıp anlamamanız hiç umrumda değil. Birilerine bir şeyler anlatmak, ikna etmek, ders vermek, taraftar toplamak, popüler olmak gibi bir derdim yok, hiçbir zaman da olmadı. Yemin ederim umrumda bile değilsiniz. Sadece içimde birikeni dışarı atıyorum bu kadar. Neden atıyorsun derseniz. Atmazsam çatlarım, ölürüm, patlarım. Atmam lazım. Atmazsam hasta olurum veya hastalığım daha da ilerler.


Bu ülkede BoruSan Flarmoni gibi bir kuruluş var. Sürekli dalgamı geçerim bununla. Flarmoni orkestrası BoruSan/dan olanın yöneticileri de ezik sulugözlüler olur diye.


Atatürk şöyle bir cümle kurdu arkadaşının birine: "Benim ne zaman duygusal karar verdiğimi gördün?"


Birleştirerek gideceksiniz aksi anlamanız imkansız. Mete'nin eğitimi, başarısı, ailesi ve süreci o kadar değerli ki onun gibi milyonlarca gencimizin ciğ ciğ yendiği bu ülke bir yanı cehennem aslı cennet üşütüklerin inatlarıyla deli divane fırdönen vicdansızlığın en kara cahil dışa vurumlarının hayat bulmuş hortlaklar, zombiler, cesetler, yaşayan ölüler cenderesinin kurbanıdır.


Bugün de size ekmek yok!
BEKTAŞ

"750. yıl. UNESCO"


Anadolu'nun mayası nedir ve neden tutmuştur?


UNESCO: Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü. Birleşmiş Milletler'in özel bir kurumu olarak 1946 yılında kurulmuştur. Bu kurumun yasası 1945 yılı Kasım ayında Londra'da 44 ülkenin temsilcilerinin katıldıkları bir toplantıda kabul edilmiştir.


Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Hacı Bektaş Veli'nin ölümünün 750. yılı bütün dünyada "2021 Hacı Bektaş Veli Yılı“ ilan edildi.

19 Şubat 2021


Yangında mal canın yongasıdır ama maldan içe değerli maya vardır. İnsanımızın saçma tartışmalarını görünce lanetlenmiş bir toplum olduğumuz kanısına varıyoruz. Alın size yedili, tersine, önlob kurgularından biri daha


Babai ulularının ilmek ilmek ördüğü Anadolumuz o dönemde de aşırı karmaşık sosyal bir yapıya sahipti ve onların başarılarının sırrı özverileriydi. Pekiyi, üzerine/içine geldiği Babai yapının içinde Hacı/Haje Bektaş Veli'yi zirveye çıkarıp oturtan neydi? Zekası.


"Güvercin donunda" şifresi ile barışa vurgu yapan halk algısı, Amasya gibi Babailiğin başkenti diyebileceğimiz bir noktaya gelip konmak varken; ne ilginçtir ki Hristiyanlığın mistik odaklarından biri şimdiki Nevşehir'in Hacı Bektaş ilçesine gelip yerleşti. Bozkır'ın ortasında neredeyse tek binanın olmadığı bir yer Geleneği sürdürmenin ötesine geçip eğitim, kültür, teşkilat inşasının dahisidir Bektaş. Türkçe konuşup Türkçe inşa etmiştir. 72 milleti bir maya ile yoğurma becerisinin tarihteki tek örneğidir. Ona gelen eli boş dönmez. Cömerttir. Bitip tükenmek bilmez hazinenin sahibidir. Teşkilatını o günün koşullarında bile dünyanın dört bir yanına yaymıştır. Mücerrettir. Öğrencilerini zekiler arasından seçer. "Kabem insandır" der. Yalan söylemez, yalan yapmaz. Bugüne kadar da onun düşünce sistemine ulaşabilen bir başka insan evladı çıkmamıştır. Derinliğin adamıdır.


Neticede Hacı Bektaş Veli gibi tüm dünyanın ve insanlığın saygı duyduğu bir bilgeye ihanet eder onun bilgeliği ile insan olmaya çalışan garibanlara dünyayı zindan eder, kuyulara doldurur, katliamlardan geçirir, nefes aldırmaz, boğarsanız... her gününüzün ve gecenizin cehennem olması GAYET doğaldır.


İNSAN FAKTÖRÜ

"kirli kavga"


Varlığını başkalarının yokluğu üzerine kuranlar neler yapabilir?


İsimsiz, imzasız bir şikayetle hayatınız mahvolabilir, her şeyinizi kaybedebilirsiniz. İnsan denen varlık yaşamı sırasında pek çok şey yaparken yapıp ettikleri birilerini etkiler. Bütün bu etkileşimler varoluş mücadelesine dönüşürse savaş çıkar. Günümüz dünyasında savaş araçlarının korkunç yıkıcılığı gerçeğinden dolayı "düşük yoğunluklu" savaşlar sürer. Bir çeşit kavgadır. Kavganın kirli olması her şeyi kirletir. Esasen savaşın kendi yıkıcıdır ama insanlığı yok eden bu kavgadır.


Wuhan labaratuarlarındaki virüs araştırmalarının zıvanadan çıkmasının sebebi de insan faktörüdür. Evde eşiyle kavga eden kıskanç bir eş akli dengesini kaybedip milyonlarca masum insanın ölümüne neden olabilir. Tetikleyen etki ülkeleri ve coğrafyaları kasıp kavurabilir.


Sinsi komünizmin sinsiliğe yönelmesinin nedeni bütün tez, iddia, sav, öngörü, kehanet, birikiminin iflas etmesidir. Üşütük dincilerle burada öz/son kader birliğine varırlar. Söndürülen yangının içten içe yanmaya devam etmesi gibi nereden ne zaman alev alacağı belli olmaz. Zıtların benzeşmesi doğal döngüyle yüzünü gösterir. Canı yananın can havliyle hamasi çırpınışları hiçbir yarayı sarmaz. Mecali kalmayan hasta tedaviye muhtaçtır. Profesyonel destek şarttır. Kendi haline bırakılamaz. Uzman ekipler ele alıp çözmelidir. Kavgayı taraftarlık veya skor maç kazanma hayvani dürtüsüyle sürdüremezsiniz. Sürdürürseniz hem mutlaka yenilecek hem de virüsün yeni formlarıyla yok olup gideceksiniz. Kıskanç eşin doğayı yok etmesine müsaade edilemez. Kıskanç insanların iş başında, imza yetkisinde, koltuk sahibi olmalarının sonucu felakettir/felaketlerdir.

TOPLUMSAL ŞİZOFRENİ

"yönetim zafiyeti"

Sayı: 129


Ünlü çarpılmış Berat ALBAYRAK neye işaret ediyordu, ne olacak bu milletin hali?


Toplumun neden ve nasıl delirdiğini anlayabilmeniz için önce insanın neden / nasıl delirdiğini, delilik belirtisi gösterdiğini, aklını - duygu düzenini kaybettiğini anlamanız gerekiyor. Her zaman olduğu gibi önce kendinize bakıp ne kadar anormal olduğunuza karar verin. Bir yere not alıp 10 üzerinden kendinize not verip yazıyı daha sonra okuyun.


Deli suyu hikayesi anlatılır. Çok güzel bir anlatıdır. Köyün birinde bir su kaynar. Lezzetlidir ama içenler zamanla uyumsuzlaşır/ delirir. Köylülerden biri hariç herkes içer. Adam sonunda dayanamaz; "getir kızım bana da bir testi şu sudan. Herkesin benimle deli diye alay etmesine dayanamıyorum artık".


Bu değil. Anlatmak istediğim gerçek; genellikle genetik yollarla geçen bu hastalık zamanla ortaya çıkar ve ilerler. Onun dışında travmalar, dayanılmaz acılar, kazalar da sebep olabilir.


Bizimki gibi toplumsal derin travmalar yaşayan toplumları delirten savaştır. Uzun yıllar çatışma ortamlarında kalan insan aklını kaybeder. Akıl kaybından kastedilen duyguların bozulmasıdır aslında. Temel duygularımızın çoğu genel olarak negatiftir çünkü insanlık tarihimiz acıyla doludur ve sürekli bunu aktarırız: Nefret, tiksinme, kıskanma, küçümseme, öfke ağır basar. Çok azımız mutlu, çok azımız sevgi doludur. Bu bilgiye sahip olanlar da genellikle rol yapıp gerçeğini gizler ama uzmanlar bir bakışta anlarlar.


Uyarı üstüne uyarılar yayınlanıyor.


Yönetim, kendi mekanizmaları içinde iktidar-muhalefet çarkları ile günümüz insanlığını düzenli doğru idare edebilme mümkünse daha iyi, ileri, temiz, güzel, müreffeh YAPMA işidir.


Bilimden uzak duygu ile yönetilen toplumların üstüne üstlük duygu durumları da ZATEN bozuksa toplum delirir. Toplumsal şizofreni ile toplumsal şizofreni arasında ciddi fark vardır: Biri bireyin topluma uyum sağlayamaması iken konumuz olan toplumsal şizofreni toplumun toptan akıl sağlığını kaybetmesidir.


Bunu yaşıyoruz. İnanılmaz zor ve acılı bir süreçtir. Bir insan düşünün doğduğu günden ölünceye kadar bütün vücudu ve organları sürekli acı çekiyor, ağrıyor, sızlıyor, yanıyor ve daha acısı bu hastalığın bir tedavisi yok, sadece uyutma veya uyuşturma ile tezkin olabiliyor.

 

GENERAL AMİRAL MEMUR

"neden iflah olamayız sorusu"

 

Bana genellikle sen deli misin veya çok acımasızsın, ağır eleştiri yazıyorsun, hakaret dolu cümlelerin var diyorlar.

 

Yaşam bazılarını bu hale getirir ama onların söylediklerini başkaları söyleyemez.

 

Bizimki gibi geri kalmış ülkelerin sırrını defalarca yazdım. Bu defa yangınla bütünleştirerek yazayım belki güncel yaşanan yakıcı gerçek olduğu için anlaşılabilir bu defa.

 

Öncelikle kısa bir öz olarak ileri memleketlerin birey geri memleketlerin sürü yetiştirdiğini tekrar vurgulayayım.

 

Tweeter profilimde askeri sicil numaramı gören bazı gerzek sinsi komünistler JİTEM MİTEM karıştırmış. Aşırı salaksınız.

 

Kariyer denen hastalığı askerlik müessesesine uyguladığınızda her askerin gönlünde yatan aslan genaralliktir çünkü general demek tanrı gibi bir şeydir. Makam aracını görüş mesafesinden bile görür görmez ayağa kalkıp selam durmak zorundasınızdır.

 

240 general amiralimiz varmış 266' ya çıkmışlar. Asker milletiz ya! Yersen Mengen.

 

Yangın görünür olup kasıp kavuruyor ama aslında bu yangın senelerden beri sürüyor, farkında değiliz. O zaman da vurdum duymazdık, sayılı gün çabuk geçer deyip sesimizi çıkarmadık. Gerçi çıkarsaydık da değişen bir şey olmayacaktı. İnadedersek kendimizi akıl hastanesinde bulurduk. Böyle lanetlenmişiz.

 

Neden?

 

Çünkü bizimkiler köle ruhlu ve kendilerine sürekli bir efendi arayıp buluyor. Biraz özgür ruhun varsa sıradışısın. Bu kadar basit.

 

Yağma hasanın böreği

Ye babam ye

Yağmala ha yağmala

Sil süpür

Yala yut

Kimseye bırakma enayi misin sen?

 

KÜF

"yol ehli"

Sayı: 132

 

Birleştirerek ilerlemek nedir? 

 

Bu defa biraz zorlamak istiyorum çünkü birleştirerek ilerleme yerine bir lokmada yutma gibi kötü bir alışkanlığınız var. Meşru-gayrimeşru düzlemi üzerinde dans ederken attığımız her adım gibi en küçük mimiğimiz bile değer kazanıyor. Değerin negatif-pozitif etkisini almak size kalıyor. Ben kendi deneylerimi yapıp çıkardığım sonuçlara göre sürekli yeni proğramalar yapan veya mevcudu yeniden düzenleyen biriyim. Hayatta kaldığım sürece devam edecek. 

 

Bir önceki Postal yazımda özgür ve köle ruhları nasıl belirlediğimizi gördükten sonra toplumsal çürümenin bir diğer görünmeyen yüzünü aşikar etmek istiyorum. Töremizi bilemezsek geçmişimizi anlayamaz, geleceğimize doğru yön çizemeyiz. Milyonlarca Türkü ilgilendiren bir konudur bu. 

 

"Yol bir sürek bin bir" diyen atalarımız 1001 vurgusu ile sonsuzluğa işaret ederler. Anadolumuzu bilinçli işleyen -malesef bugün batıni şaşkınlar, denerek horlanan Babai uluları nokta nokta, yerleşim yerleşim yerleşim bu cennet toprakları vatana çevirirken dahiyane bir işletim sistemine sahiptiler. Onlar devletlerin, hükümetlerin gelip geçici olduklarını bildikleri için bütün yatırımlarını insana yaptılar. Her Babanın ulu bir sıfatı vardı ve o sıfat üzere hareket ederdiler. Lakap gibi sonradan verilmesine rağmen yaşanan coğrafya ve ora insanı bu isimlendirmede kendilerini gösterirdi. Örneğin benim yaşadığım şehirin iki ulusundan biri Sümbül Baba diğeri Gıjgıj Baba namıyla meşhur ululardı. Celal ve Cemal sıfatlarını alan bu değerli bilgeler bu toprakları ve insanlarını mayaladılar. Genel adlandırma ile Horasan Erenleri denen ve binlercesi ile Anadoluyu Türkleştiren bu güzel insanların istisnasız tümü Türktüler. Yüz bin çadır sayısına kadar Anadoluya akan yığınların idare edilmesi, yerleştirilmesi, yazlak kışlak göç yollarının düzenlenmesi çok büyük bir iş olmakla birlikte eğitimleri ve kültürleri başlıbaşına bir dehadır hele zorba yönetimlerin altında inleyen halk yığınlarından bahsediyorsanız. Yaşamın bağının küf olduğunu biliyorsunuz. Küf de bir yoldur. 

 

Sinsi komünist veya üşütük dincilerin bu gerçeği anlayabilmeleri imkansızdır. 

 

Günümüz dünyasında insan hakları, hukuk, evrensellik, birey, adalet, insanlık, çaba, bilim, bilimsellik, bilimsel düşünce, felsefe, sanat böylesi değerli insanların sayelerinde ve çabalarıyla var olup gelişmiştir. Kendi değerini bilmiyorsan kaybettiğinin de farkında değilsindir. Bundan büyük ceza da olmaz. 

 

"Sevgi muhabbet kaynar ocağımızda. Aslanlar ceylanlar dosttur kucağımızda" diyen bilgeye eyvallah denmez de ne denir?
SAMURAİ YENİÇERİ

"engellenemez dönüşümler"

Sayı: 133


İnsan kıvranmaları ve yangından çıkarılacak dersler nelerdir?


Başından beri tutup çektiğim ipucu aslında insan denen varlığın yönetme arzusunun kaynağı ve sonuçlarına dair nörotik yoğunluklar, karakollar, sinir uçları, üsler, merkezler ve oluşturdukları etkilerle yeni yaratımlar dolayısıyla dönüşümün şifrelerini gösterip Mimar Sinan'ın dediği gibi "akıllılar anlayıp değerlendirecek" bilgisidir.


Beslenme, doyum, üreme, üretim sıralamasında Güneş denen yıldızımızın biz dahil tüm canlıların enerji kaynağı olması gerçeğinden sonra Dünya denen gezegenimizin biz insanlara neden sitem ettiği sorusunun yanıtı; "suyumu içtiniz, otumu ve hayvanlarımı yediniz, üzerimde gezip dolaştınız, madenlerimi kazıp çıkardınız ama yine yüzünüzü yine güneşe döndünüz. Nankör olan siz misiniz yoksa ben mi" sorusu!


Bilgi ve sitem kurgu direklerini Samurailere nasıl bağlayacak acaba gibi bir merak uyanmış olabilir. 


Şöyle


Başlıkta da belirttiğim gibi kurgumuzu şizofren / gerçekle kopuk okumadan anlayamaz hatta bir kaç sonra sıkılırsınız bile ama yaratıcı özü kavradıysanız her cümlesi ile değil her kelimesi hatta her harfi, sesi ile önlobunuzun faaliyete geçip egemenliğinizi ele aldığını ve sorularınızın/sorunların hızla çözüldüğünü yaşayarak görürsünüz. 


Denemekten asla korkmayın! 


Kavgacı sistemlerin üzerine kurulduğu askeri/ordu mekanizmaları sürekli ilerleme isterken sürekli antrenmanlı olmayı da planlar ama öyle bir an gelir ki ne yaparsanız yapın, bütün fedakarlıklarına rağmen imha edilmek zorundadır. Bu zor işi bizzat sistemin elemanları yapar, yapmak zorundadırlar. Tüm sistemler böyle çalışır. Karadelikler bile doğup batarken sonsuz enerjilerini dönüştürürler. Engellenemez. Durdurulamaz. 


Yaşadıklarımız farklı değil, aşayukarı aynı sürecin içinden geçiyoruz. İnanın diğer insanlar çok daha zor ve acılı süreçlerden geçtiler. Bizim geç ve geri kalmamızın nedeni acıya tahammülsüzlük. O aşamayı bi atlatabilsek her şey çok daha kolay ve hızla gelişecek. Önünde sonunda olacak ama görüp göremeyeceğimiz büyük soru işareti. Şahsen Türk milleti ve kültürüne inancım ümidimin kaynağıdır. Bizdeki sorun anlam karmaşası ve bilgisizlik gibi duruyor. Bu toplumun içinden fazla değil 100 insan çıkıp bu akışı, atılımı, dönüşümü, patlamayı, uyanışı gerçekleştirebilir hem de kolaylıkla. Öncelikle mevcut girdapları farkedip dışında durmak gerekiyor. Vurdumduymaz değil tetikte etkenlik gerekiyor. Baştan beri vurguladığım bozuk duygu kaynaklı inanç, ideal çıkmazları sinsi komünizm veya üşütük dincilik kümeleri ile adlandırdığım aslında yok ama varlar, soruna bahsettim yaklaşımla yaklaşıldığında kolaylıkla çözülecektir. Çözülüyor. Üstelemek, tekrarlamak, bastırmak, taviz vermemek, savsaklamamak şart. 


Kolay gelsin… 


YABAN DOMUZLARI

"Yeşil Kuşak Teraneleri" 

Sayı: 134


Üşütük sinsilerin neden değişmez kutsal ayetleri vardır?


Nakavt olmuş ağır sıklet boksör gibi ağzı yüzü, kafası gözü, burnu kulağı darmadağan olmuş, kafası kaymış sinsi komünist veya üşütük dinciler tarihleri boyunca dogmalar yaratıp etrafında toplanırlar çünkü dışarda estiğini düşündükleri fırtınadan kurtulabilmek için dayanaklara ihtiyaçları vardır. İşte bu dayanaklarından biri de "Yeşil Kuşak Projesidir". 


Sonda soracağım soruyu baştan sorup bu defa zorlamadan yardımcı olayım size: "Madem yeşil kuşak projesi Amerika dolayısıyla emperyalizmin (üşütüklere göre) bir çalışmasıydı da neden İran İblisler Devleti gibi yemyeşil bir din devleti sizin yanınızda veya siz onunla yanyanasınız?" 


Nasıl, güzel soru değil mi? 


Şizofren peygamberlerin taa en başta kendi oğullarını olmayan tanrılarına kurban etme, kafasını kesme yolculuğu hâlâ devam ediyor. Milyonlarca kurban kestiler. Elde var sıfır. Cinnetleri insanlığı yakıp kavurmaya devam ediyor. Kavurmaya doymadılar! Doyamazlar.


Hüseyin Hatemi denen bir yaban domuzu vardı Hüsrev Hatemi'nin kardeşi. Çok ilginç bir örnektir bunlar. Biri üşütük peygamberin soyundan geldiğini dolayısıyla kutsal olduğunu inandırıp Türklüğe ihanet ederken diğeri tam aksi yönde sinsi müflis bir komünist. 


Derinleştirelim.


Dişleri uzayan yaban domuzu toprağı kazarak köklerle beslenen bir canlıdır. Domuz kurşunu tabiri özel bir mühimmattan bahseder. Yahudilerle Müslümanlar domuz yemez. Hepsini birleştirince; Yeşil Kuşak Ayetleri' nin hangi üşütük peygambere kim tarafından vahyedildiğini görebilirsiniz. Örnekten yola çıkarak basit bir arama motoru ile bu ayetleri kullanan üşütük yaban domuzlarının tüm yazılarını taradığınızda diğer bütün ayetlerini bulur, kutsal ossuruktan kitaplarını ortaya çıkarabilirsiniz. Madde madde sırayıp; uyarmak istediğiniz insanlara "işte bunlar, bu üşütüklerin doneleri. Ellerinde avuçlarında olanın hepsi bunlar. Bu doneleri ısrarla kullananların tümü sinsi komünisttir" dediğiniz ve yaydığınız andan itibaren bu zombiler yığını yok olmaya başlar. Eriyip çürüdüklerini gözlerinizle görebilirsiniz. Yok olurken kıvranırlar, korkunç sesler çıkarırlar.


Bunlara acımayın. Tam kalplerinin ortasına gümüş mızrağınızı çakın! Vampirdir bunlar. Bunlar zombidir, hortlaktır. İnsan değillerdir. İnsan gibi görünmeleri sizi aldatmasın, homurtuları korkutmasın. Başaramazsınız zehirli dişleriyle çocuklarınızı veya sizi ısırıp damarlarınıza yaban domuzu zehri zerketmek istiyorlar.


Bunların devri açılmamak üzere çoktan kapandı. Süreci hızlandırmak sizin elinizde. 


MARVEL EVRENİ

"anlamsızlık, boşluk, hayal, yokluk, eğlence, reset"

Sayı: 135


Felaketler zincirinde kalmamızın sebebi nedir? 


Üşütük Musa'nın köleleştirilen soydaşlarını alıp götürmek için zamanın zorbası bir firavuna tehditleri vardır; ardı arkası kesilmeyen felaketler. Oysa atası Yusuf saygın bir yönetici iken soydaşlar bu topraklara getirilip yerleştirilmişler ama aradan geçen yüz yıllardan sonra köleleşmişlerdir; masal ya bu… 


Komünist ideolojinin kurucusu provokatör Karl Marx'ta ne ilginçtir ki o soydaşlardandır. Çok enteresan bir soy bu.


En büyük ataları Abram/Abrahamın ciddi deliliği nesilden nesle genetik aktarılmış olmalı Aralarından çıkan dahilere de ayrı dikkat kesilmek gerek. Spinoza örneğin. 


Bunlar bizi ilgilendirmiyor. Konumuzun bu noktasında "ZATEN var olan felaketlerin istismarı", bilmeyen insanları felaket ile korkutup esir alma. Teslimiyet. Ne ilginçtir ki İslam denen dinin açılımı da "teslim olmak" anlamına geliyor. Daha anlaşılır oldu sanırım.


Günümüz dünyasında insanlığın bilindik yol ve yöntemlerle iflah olmasının imkansızlaştığı dolayısıyla SIFIRLANMASI ve sonra yeniden başlatılması gibi ciddi bir uğraş var. Haliyle sıfırlanırken ister istemez afetler de yaşanıyor. Çok ciddi tercihler bunlar. Elde kalanın depolandığı ve kendine güveni yükselen insanlık silip süpürmeyi göze almış durumda. Zihinler, bilgiler, algılar, doğa, akademi, sanat, bilim, bilimsel düşünme, beyin, insan, genom, coğrafya, iklim, tarih, sınırlar, sıfatlar, diller, kültürler… devasa bir külliyat sıfırlanıyor. Toplum denen sürü insanlığın hiçbir yarasına ne merhem oldu nede işedi. Toplumlar toplumları imha etti, insanlığı yok etti dolayısıyla belasını buldu ve cezasını çekiyor. Bu sürecin on yıllık planlaması yapılıp işleme konulmuş durumda. Kurtuluş yok. Gerçekten ne yaparsanız yapın kurtulamayacaksınız. Şimdiden zombiye dönüşmüş durumdasınız ZATEN. Gerçekten anlamıyor ve algılayamıyorsunuz. Anlamanızın imkanı yok. Hissetmeye çalışın belki bir şeyler hissedebilirsiniz. Burada sorulması gereken soru çok basit; NEDEN? 


1. Iron Man (Demir Adam)


Marvel karakterleri

İron Man, Marvel’ın 1903 yılının Mart ayında piyasaya sürdüğü Demir Adam’ımız. Ve Marvel’ın en dikkat çeken isimlerinden biri olma noktasında oldukça başarılı. Kahramanımızın sivil hayattaki adı ise Tony Stark.


Yenilmezler grubunda en sevdiklerimiz arasında yer alan Tony, oldukça varlıklı bir profil çiziyor. Bununla birlikte ukala tavırlı, egoist bir yapıya sahip olduğunu da söylemeliyiz. Tony, aynı zamanda Stark Endüstirileri ismini taşıyan şirketin de sahibi. Son teknoloji silahlar üretme konusunda alanında farklılaşan bir isim.


Tony, günün birinde bir trafik kazası geçiriyor. Bu kazada göğüs bölgesine şarapnel girmesiyle yaşamı daha zorlu bir hale geliyor. Kahramanımız, bu deneyimden sonra göğsüne manyetik alan jeneratörü yerleştiriyor. Hayatı boyunca bu parça ile yaşamak zorunda olduğunu bilen Tony, sahip olduğu teknoloji ile İron Man zırhını tasarlamaya karar verdikten sonra ise hikayenin bildiğimiz kısmı başlamış oluyor.


2. Captain America


Marvel karakterleri

Yenilmezler grubunun pek değerli olan ve Marvel karakterleri arasında yer alan bir başka isim Captain America. Kendisi hem fiziksel hem de zihinsel anlamda kötü bir durumda aslında. Çünkü sıradan bir insanken dahil olduğu bir deneysel çalışmanın sonrasında köklü bir değişikliğin başrolünü üstlenmek zorunda kalıyor. Steve Rogers ismiyle karşımıza çıkan kahramanımız, Amerika için savaşmaya karar veriyor.


Amerikan üretimi olan süper kahraman, yaradılış amacına uygun bir şekilde üstüne düşeni yapıyor; lkesinin İkinci Dünya Savaşı’nı kazanmasında aslan payının sahibi oluyor.


Captain Amerika’nın, özel bileşenlerden oluşan kurşun geçirmez bir kalkanı olduğunu da söylemeden geçmeyelim.  


3.  Thor


Marvel karakterleri

Marvel karakterleri arasındaki çok önemli bir isme geldi sıra.


Hikayeye göre Asgard’ın efendisi Odin’in oğlu olan Thor, şimşek tanrısının ta kendisi. Asgard kökenli sğper kahramanımız, Avengers filminin başat isimlerinden biri. Sahip olduğu güç ve kudret ile Yenilmezler gurubunun en güçlü üyelerinden biri.


Thor’un ayırt edici özelliklerinde kullandığı silah ise olağanüstü nitelikler barındıran bir çekiç. Öyle sıradan bir çekiç olmadığını söylememize gerek yok. Hatta bu çekiç ile ilgili Thor’a kulak verelim:


“Bu çekici sadece onu hak edenler kullanabilir.”


4. Hulk (Yeşil Dev)


Marvel karakterleri

Öfkeli kahramanımız Hulk, Yenilmezler grubunun kontrolsüz güce sahip olan üyesi. Yeşil Dev Hulk’un öfkesinin kaynağı ise kötü geçen çocukluk yılları. Sorunlu bir babanın oğlu olan Hulk, babasının annesini öldürmesiyle hayatı değişen bir birey.


Sivil hayatta Bruce Banner olan kahramanımız, Amerika’nın en zeki insanları arasında sağlam bir yerdeyken kendisinin ürettiği gama bombası yüzünden öfkelendiğinde ve stres altında kaldığında bizim bildiğimiz Yeşil Dev oluyor. Onun öfkesini güce dönüştürmek ise arkadaşları olan diğer süper kahramanlara düşüyor.


5. Black Widow (Natasha – Kara Dul)


Marvel karakterleri

Marvel’ın en çekici ve bir o kadar da tatlı üyelerinden biri olan Black Widow, dünyanın en iyi ajanlarından biri olan Rus ajan Natasha Romanova’dan başkası değil. Kılık değiştirme konusunda son derece başarılı olan Natasha, önceleri İron Man’a karşı savaşıyor. Bir süre sonra Amerika tarafına geçerek Yenilmezler’in üyesi olmayı tercih ediyor.  Eşsiz bir güzelliğe sahip olduğu kadar çekici olmayı da başaran Natasha’ın, Marvel’in en önemli karakterlerinden biri olduğu sugötürmez bir gerçek.


6. Spider Man (Örümcek Adam)


Marvel karakterleri

Marvel karakterleri arasında efendiliğiyle öne çıkan bir isimle karşı karşıyayız.


Peter Parker aslında kendi halinde, efendi bir genç. Günün birinde alıştığımız gibi yine bir kaza sonrasında radyoaktif örümceğin ısırığına muhatap oluyor. Bu sayede sıra dışı özelliklere sahip olması kaçınılmaz hale geliyor. Genç kahramanımızı Yenilmezler’in üyesi yapan ise ukalalığıyla tanıdığımız zengin silah üreticisi Iron Man. Sonuçta dünyayı kurtarmak her kula nasip olmayacağı için Parker da bu gruba girme teklifini reddetmez.


7. Captain Marvel


Marvel karakterleri

Vatansever bir Amerikan vatandaşı olan Carol Danvers, NASA’nın Güvenlik Direktörüdür. Bu görevde iken yine ve yeniden bir kaza sonrası süper kahramanlar listesine bir isim daha girmiş oluyor.


Gelişmiş teknolojiye sahip Kree uzaylı ırkından gelen Captain Mar-Vell kod adlı süper kahraman dünyaya indiğinde Carol ile tanışıyor. Captain ve Kree’nin bulunduğu uçak uzaylılar tarafından saldırıya uğradıktan sonra düşüyor.  Ardından Psyche Magnetron adlı kozmik enerji depolayan cihaz patlayınca var olan tüm güç Carol Danvers’in güçlenmesini mecbur kılıyor.


Bu olay, Carol’un, Kaptan Marvel’a dönüşmesini sağlıyor. 


8. Wasp


Marvel karakterleri

Avengers’in kurucu üyelerinden bir tanesi olan Wasp, boyutunu değiştirebiliyor. Bununla birlikte oldukça yüksek bir hıza sahip olan kahramanımız, ayrıca uçabiliyor. Üstelik Wasp’ın nitelikleri bunlarla da sınırlı değil. O, aynı zamanda biyoelektirik patlamalar gibi çeşitli süper güçlere sahip.


Marvel’in karakterleri arasında yer alan Ant – Man yani Karınca Adam ile bir ilişkisi var. Wasp’ın kanatları sadece küçüldüğü anda ortaya çıkıyor. Ellerinden biyoelektirik ışınları satan Wasp, rakiplerini kolaylıkla sersemletebiliyor.


9. Hawkeye (Clin Barton)


Marvel karakterleri

Marvel’in en saygı değer karakterlerinden birisi olan Hawkeye, önceleri sirklerde ok atarak hayatını kazanıyordu.


Aradan geçen zaman içinde Marvel’in en usta silahşorlerinden olan Swordsman ve Trcik Shot’un eğittiği Hawkeye, İron Man ile tanışıyor. İron Man ona yeteneklerini kötülerle savaşması için bir teklif sunuyor. Teklifin cevabı ise tahmin ettiğimiz üzere olumlu oluyor.


10. Scarlet Witch (Kızıl Cadı)


Marvel karakterleri

Asıl adı Wanda Maximoff olan Scarlet Witch’i ilk olarak X-Men’de izlemiştik. Enerji manipülasyonu konusunda üstün yeteneklere sahip olan Scarlet Witch, doğumu sırasında kaos büyüsüne muhatap oluyor. Kaos büyüsü ise dünyanın en tehlikeli ve en güçlü büyülerinden biri.


Quicksilver adından bir ikize sahip olan Scarlet Witch, Yenilmezlere katılarak grubun gücüne güç katıyor.



11. Vision


Marvel karakterleri

İron Man ile Bruce Banner’ın ürettiği yapay zekanın adı Vision. Ve bu yapay zekanın ilk düşmanı Yenilmezler oluyor. Ultron adıyla bildiğimiz kötü karakterin elinden kurtulan ve sonrasında Avengers karakterlerinin tarafına geçen Vision’un alnında zihin taşı adlı bir parça var. Bu taş, evrenin en önemli bileşenlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Vision ile ilgili söyleyebileceğimiz son cümle ise bu yapay zekanın insan üstü reflekslere, dayanıklılığa, hıza ve zeki bir beyne sahip olduğuna dair.


12. Ant – Man (Karınca Adam)


Marvel karakterleri

Dr. Henry Pym’ın yarattığı Ant – Man, nam-ı diğer Karınca Adam, karınca boyutuna kadar küçülebiliyor. Karıncalar ile iletişim kurabileceği bir kask da üreten Ant- Man, Yenilmezlerin en önemli kozlarından biri konumunda.


13. Star-Lord


Marvel karakterleri

Steve Englehart ve Steve Gan’ın birlikte yarattığı süper kahraman Star Lord, 1976 yılından bu yana var olan bir karakter. Guardians of the Galaxy’nin lideri olan Star Lord, Peter Quill olarak da nam salıyor.


Thanos’un üvey kızı Gamora’ya aşık oluyor. Galaxy’nin koruyucuları ile uzun bir maceraya adım atılan kahramanımız, Avengers’ın safında yer almaya başlıyor.


14. Gamora


Marvel karakterleri

Thanos’un kurtardığı ve Zen-Whoberi ırkının son örneği olan Gamora’nın suikastçı kimliği olduğunu hatırlatalım. Bu arada Thanos’un Gamora’nın ırkını yok ettiğini belirtelim. Ancak bununla birlikte Gamora’yı evlatlık edindiğini de eklemeliyiz. Tahanos’tan ayrılan Gamora, Galaksinin Koruyucuları ile birlikte uzayda seyahat etmek üzere yola çıkıyor.


15. Doctor Strange


Marvel karakterleri arasında apayrı bir yere sahip olan Stephen Strange’in Doctor Strange olmadan önceki mesleği cerrahlıktır.


Hikayeye göre süratli bir yolculuk sırasında sürüş önlemlerini almayı göz ardı etmesinin bedelini ağır ödemek zorunda kalan Stephen, sahip olduğu tüm mal varlığını ellerini düzeltmek için harcıyor. Uğraşlarının bir türlü karşılığını alamayan Doctor Strange, çaresiz bir şekilde hayatına devam ederken Ancient One isimli bir büyücü ile tanışıyor. Ancient One adlı büyücüden eğitim almaya başlayan Stephen Strange, doğaüstü yeteneklere kazanıyor. Mistik sanat konusunda oldukça ustalaşan Stephen Strange, Amerika’ya geri dönüyor.


Amerika’da evrenin mistik koruyucusu unvanını elde eden Doktor’umuz,  Avengers’a katılma kararı alarak hayatına adeta yeni ve heyecan dolu bir sayfa açıyor.


16. Loki


Gerçek adı Loki Laufeyson olan ve pek sevimsiz bir karakter olan bu tipleme, Thor’un özbeöz kardeşidir. Dolayısıyla Asgard kökenli olan Loki;  insanlarla kıyasladığımızda daha güçlü ve uzun ömürlü olan kahramanımız; şekil değiştirme, moleküler düzenlemeler, büyülü enerji patlamaları, telepati ve hipnoz gibi çeşitli yeteneklerini sergilemekten hoşlanıyor.


Kötü ama kendini sevdirmesini bilen Loki, Asgard’ın en iyi büyücülerinden biri.


17. Thanos


Marvel’ın sunduğu kahramanlar arasında yer alan bir diğer karakter ise Thanos oldu.


Mad Titan olarak ün yapan Thanos, sonsuz yaşam gücüne sahip bir karakter. Jim Starlin ve Mike Friedrich’ın yarattığı Thanos’un özellikleri arasında manipülatif, telepatik ve telekinetik yetenekler var.


Thanos, yıllar içinde kozmik enerjileri emerek güçlerini arttırıyor ve daha da korkunç bir karakter oluyor.


Avengers’ın başına bela olma konusunda çok başarılı olan Thanos’un tek hedefi dünyayı (kendince) daha iyi bir hale getirmek. Bu amaç uğrunda dünyada var olan insanların yarısını yok etmeyi kafasına koyan Thanos, Yenilmezler ile büyük bir savaşa giriyor. Serinin filmlerini daha ilgi çekici hale getiren bu hikayenin sonunu merak ediyor musunuz?


18. Ultron


Ultron, Yenilmezler’in kurucularından biri olarak bildiğimiz Dr. Henry Pym’in kendi beyin dalgalarını kullanarak yarattığı bir robot. Ultron, üst seviye bir zekaya ve güce sahip. Böylesine zeki ve güçlü bir düşman ile başa çıkmak zorunda kalan Avengers’ın işi ise hiç de kolay değildir.


Kurbanlarına felç edici ışınlar gönderebilen Ultron son derece acımasız ve kötü bir karakter.


19. Groot


Galaksinin Koruyucuları ekibinin bir parçası olan Groot’un ağzından duyabildiğimiz tek söz, “Ben Groot’um.”


Marvel’in en sevilesi karakteri olan Groot’un en yakın arkadaşı Rocket, yani Rakun’dur.


Hikayemizde, Groot, arkadaşlarının söylediklerini anlayabiliyor fakat cevap verirken tek bir cümle ile karşılık verebiliyor. Galaksinin Koruyucuları’nın Yenilmezler’e katılmasıyla birlikte Groot da Avenger’in bir parçası oldu. Ekibin savunma rolünü üstlenen Groot, vücudunun herhangi bir bölgesini uzatıp düşmanlara karşı savaşabilmektedir.


20. Black Panther ( Kara Panter)


Marvel Evreni’nin en güçlü kahramanları arasında olan ve Avengers’ın Thanos’a karşı savaşta büyük bir başarı elde etmesindeki ciddi katkıyı sunan Black Panther, aslında Afrika ülkesi olarak bilinen Wakanda’nın kralı aynı zamanda.


Ülkenin en büyük özelliği özel bir metal biçimi olan “Vibranium” üretmesi. Black Panther’in üstündeki kıyafetlerde bu eşsiz metalden üretiliyor ve bu sayede kahramanımız adeta gerçek bir yenilmez olarak düşmanlarına karşı savaşabiliyor.


21. Falcon (Şahin)


Captain America’nın en yakın dostlarından birisi Sam Wilson. Bir diğer adıyla Falcon… Steve Rogers sayesinde SHEİLD ile anlaşmış ve Avengers ekibinin bir üyesi olmuştu.


Seyircinin karşısına ilk kez 2014 yılında Captain America: The Winter Soldier filminde çıkmış ve sonrasındaki bütün Avengers filmlerinde de boy göstermiştir.


Falcon’un en önemli özelliği ise kolunun alt kısmından bileğine kadar uzanan jet motorları sayesinde adeta bir şahin gibi uçabilmesi.


22. Winter Soldier (Kış Askeri)


Marvel filmleri izleme sırası içeriğinde de ilk sırada yer alan Captain America: First Avengers filmi ile karşımıza çıkan James Buckhanan Barnes (diğer adıyla Winter Soldier), ilk filmde savaş sırasında büyük ve tehlikeli düşman Hydra’nın eline geçiyor.  Ve bu süre içerisinde kendisine uygulanan yöntemler nedeniyle geçmişi silindiği gibi bir kiralık katil haline geliyor. 


Kahramanımızın en dikkat çekici özelliği sol kolunun sibernetik olması. HYDRA döneminde kendisi için üretilen kol sayesinde süper insan gücüne ulaşıyor.


23. War Machine (Savaş Makinesi) 


Albay James Rupert “Rhodey” Rhodes, ABD Hava Kuvvetleri subayı. Avengers’ın en önemli isimlerinden Iron Man’ın yakın dostu. Ayrıca kendisi, Stark Endüstrisi ile ordu arasındaki iletişimden sorumlu.


Iron Man 2 filminde Ivan Manko karakterine karşı Iron Man zırhlarından birini giyerek Stark ile beraber savaşmıştı.


Süper kahramanın ana özellikleri ise Iron Man’in özellikleri ile benzerlik gösteriyor.


“En güçlü Marvel karakterleri kim?” sorusunun cevabı kişiden kişiye değişse de tüm Marvel karakterleri, kendi alanlarındaki uzmanlıkları iyi kullanarak Avengers ekibinin işlerini kolaylaştırıyor. Dünyayı kötülerden temizleyen ekibimiz, Thanos örneğinde gördüğümüz gibi pek çok zorlu düşmanla amansız mücadelelere giriyor ve her defasında, zor olsa da kazanan taraf oluyor. Her yapıtta dünya bir kez daha kurtuluyor.



İNSAN DÜŞMANI VAMPİRLER

"mahzenler" 

Sayı: 136


Sakalı bitli molla ne öneriyor?


Şöyle biraz geçmişe gidip İran İslam Devrimi' den önceki sürece göz attığımızda Musaddık' ın mollalar eliyle devrilmesinden sonra o topraklarda bir daha güneş doğmadı diyebiliriz. Tahran Konferansı ile bölünen İran'ın kuzey kısmı komünist Rusya'da kaldı. Şahlık rejimi 1979' da mollalar tarafından tamamen yıkıldıktan sonra yandı gülüm keten helva. Koskoca insanlık tarihinde eşine az rastlanır akılsızlığın egemenliği o günden bugüne on milyonlarca insanın ocağını söndürüp hayatlarını mahvetti ve mahvetmeye devam ediyor. 


Egemenlik sevdası


Senin dediğin mi olacak benim dediğim mi olacak çatışmasında mollanın önerisi: Eğer benim dediklerime uyarsanız size cennet vadediyorum' dan başka bir şey değil. Oluk oluk kanınız akacak, delireceksiniz, insanlıktan çıkacaksınız, tüm dünyada dışlanacaksınız, insan yerine konmayacaksınız, savaş cephesinden cephelere koşacaksınız ama sonunda ebedi cennette Hüseyin'in yanında olacaksınız. Yersen yani eğer inanıyorsan mü'minsen mollanın sana vadettiği gelecek bu. İnananları da var haliyle. İnanmasaydılar 40 yıldır hüküm süremezdiler.


Pekiyi, insanlık dediğimiz süreç bu olaya nasıl bakıyor? Öncelikle hayretler içinde olup biteni izliyorlar ve insan denen varlığın nelere inanıp, ne yapabileceği konusunda acaip şaşkınlar. Putin denen mafya başı kurnaz, sinsi komünist ideolojiler böylesi ahmak toplumlara zerkedilirken hedefine odaklanmış durumda. O üşütüğün hedefi de dünya egemenliği Vampir mollaların hedefi evrensel İslam ınkılabı hedefi ile örtüşüyor. Tüm dünyaya egemen olup dünyanın hakimi olmak. Nasıl bir hırs, nasıl ciddi bir hastalık değil mi! Burada sorulması gereken asıl soru, benzemezlerin hedef birliği. Aynı durumlarda verdikleri aynı tepkiler. Etki alanlarındaki aynı yaşam/ölüm standartları. 


Neden kabul edemezler sorusunun yanıtı çok basittir çünkü soru onlara ait bir soru olmadığı için kabul edemezler. Her şeye sahip olmak isteyenler sorulara da cevaplara da sahip olmak istiyor. Hain komünist şairin dediği gibi, "makineleşmek". Duygudan, insanlıktan, erdemden, sevgiden sıyrılıp çıkmak ve makineleşmiş, yalan, uyduruk duygular inşa etmek. Sırf başkalarının olduğu için. Kendilerini başka ve üstün, haklı gördükleri, zannettikleri için. "Dinin içine ideoloji sokarsan o işin sonu felaket olacaktır" sözüne değer verilmeyen bilge sinsi komünist üşütükler eliyle kısa sürede işbirlikçi, ajan, yabancı, münafık, kafir hatta katli vacip bir yaratığa dönüşüverir. Kana muhtaç vampirler şehrin gizli mahzenlerinde her gün yüzlerce, binlerce suçsuz, habersiz, kimsesiz masumu asar, kurşuna dizer, katletmeye devam eder. Kimsenin de haberi olmaz. Otomatiğe bağlanmış makineleşmiş vampir sistemleri bir düğmeye basarak insanlığın kan damarlarındaki kanı emip içerler, içerler, içerler. Güneş küskündür. Işık kızgındır. Beyaz bir daha dönüp bakmaz. Her yer simsiyah kapkaranlık, kıpkızıl komünizme dönmüştür artık. Adının İslam veya mü'min olması sadece trajikomik bir çıldırmış gülüşüdür. Toplumların böylesi lanetlenmelerinin temelinde miniminnacık bir zulüm olabilir. Mazlumun, fakirin birinin hakkını gaspedip ona haksızlık yapılıp üstüne üstlük diğer yandan keyif çatmaya devam ederseniz o yoksulun enerjisi büyüyüp güneşinizi bile tutabilir. İnsan enerjisi ile yaşayan bir varlık olduğuna göre ne yapabileceğini tahmin bile edemezsiniz. Fırtına olur, kasırga olur, deprem olur, yangın olur, felaket olur, yıkım olur. Olur da olur. 


İnsanlık bu durumda çok ciddi hasta


Bulaşıcı hastalıklarının tedavisi yok. Hangi ilacı, aşıyı uygularsanız uygulayın derdine derman olamıyor. Acıları, dertleri, hastalıkları katlanarak artıyor. Milyarlarca insan acı içinde ölümden beter bir yaşam sürüyor. Buna yaşam denebilirse! Hiçbir öneri yerinde değil. Hiçbir çözüm kabul görmüyor. 


Belasını bulmuş insanlara kimse yardım edemez. 


AYRIMSIZLIK MAYA VE İŞ

"metot bilgisi"

Sayı: 137


Mutlak başarının sırrı nedir? 


Durduğunuz yerden olup bitenleri gözler ve gelip gidenlerle etkileşimde bulunur / bir şeyler alıp verirken iş oluşur. Çevrenizdekilerin amacı ne olursa sizin bir programınız varsa ve esnek program işletiyorsanız başarılı olmamanız için bir neden yoktur. 


Fakat


Herkesin kendince bilinçli veya bilinçsiz programları olduğu için çatışma riski yüksek olduğundan genellikle taraf olmaya zorlanırsınız. Tuzağın büyüğü budur. Dolayısıyla ayrımsızlık şarttır yani her kim ve ne olursa olsun programınızın içine girmelidir. Sürecinde zayi olmak onlar seçeneğidir. Açıklık sizi her zaman kazançlı kılar. 


Ayrımsızlığı anladıktan sonra maya özünü vermek kolaydır. Kimseyle yüz göz olmadan en saf biçimiyle verilen maya genellikle tutar. Kimin ne anladığı burada mühim değildir. "Kabem insandır" dediğinizde her kafa kendine göre bir anlam yükleyip işleyebilir. İnsan olmak, olmamakla ilgili sonsuz soruları olabilir. Bu bizi ilgilendirmez çünkü asıl amaç her zaman iştir. Teşkilatı bu şekilde kuranlar kimin nereye savrulacağını tasarlamadan genel bir çerçeve ve onun orta noktasını böylece belirlemişlerdir. Mutlak başarılı olmasının sırrı herkese her şeyi söylememek, anlayışa bırakmaktır.


Dışımızdaki hareket ve hareketlenmeleri az çok takip etmeden programımızın esnekliğini sağlayamayız, koruyamayız. Zamanla katılaşıp kırılacak daha sonra dağılacaktır. Su gibi aziz, akışkan çelik gibi sağlam, pamuk gibi yumuşak olmak sırrı budur. Günlük işlerimizi yaparken masa üstümüzde iş kalmadığı zaman gün bitmiş sayılır, o zaman dinlenmeye geçebiliriz. İş bitmediyse gün bitmemiştir. Dolayısıyla işbölümü ve yük dağılımı kadar denetim daha çok öne çıkar. Denetim birimleri en sadık ve mutlak -daha önce acısını çekmiş nesil bireylerin den, birimlerinden olursa başarı mutlaktır. Binlerce yıllık tecrübe bize bunu öğretir. Çocuklarımıza da bunu öğretiyoruz. Devlet/devletlerle oturup kalkmamamızın sebebi budur. Devletler batar çıkar ama töre ölümsüzdür. Israrla bizi devlet mekanizmalarının içine çekmeye çalışanlardan sürekli uzak durur gerekirse kavga ederiz. İktidar - Muhalefet bize göre kirli oyundan başka bir şey değildir. Birbirlerinden farkları yoktur. Enerjimizi böylesi boş işlere harcamayız. Kalıcı olanı inşa eder, kalıcı olanı koruruz.


Taa başından beri bildiğimiz "ben bu cihana sığmazam" esrarı yol göstericimizdir. "İstikbal göklerdedir" diyen öndere sadakatimizin temelinde de devlet değil töre vardır. Binlerce defa yazdığım gibi töre, cinayet değil özdür. Türkü Türk yapan töresidir. Kimi buna tora der kimi torah farketmez. İnsanlığın bizden alacağı dersler bitimsizdir. Toruk/Törük denen Türk, töresine bağlı insandır. Bağını koparan veya görmeyen, bulamayan kayıp insandır ve onun yapıp ettikleri de kalıcı değil geçicidir. Bir nefes veya bir ömür kadar sürecek işlere iş demiyoruz. Baştan beri gelip devam eden ve sonsuza kadar devam edecek olan işler, kısaca insanlık. Evet, büyük bir ihtimalle bizler insanların dünya dışında kalıcı yaşama başladıklarını göremeyeceğiz ama MUTLAKA insanlık evrene yayılacaktır. "Ben bu cihana sığmazam" daki his, bilgi, duyuş budur. Mete'den beri açıkca söylenen, ondan öncekilerin de söylediği "duvarların içinde nasıl yaşayabiliyorlar, hayret ediyoruz" cümlesi boş, anlamsız, geçici bir söz değildir. Türkü Türk yapan töresinin en yüksek görüsü budur. Yıldızlı gecelerde bozkıra uzanıp gökyüzünü seyrederken de bilim merkezlerinde çalışırken de içimizi kıpır kıpır eden bu yüce gönül ve yüze erdem/ermek istediğimiz yerlerdir. İçinizde hissedersiniz. Size yaşam enerjisi verir. Asla yenilmez ve kaybetmezsiniz. İnsanlık bütün evrene hatta evrenlere yayılacak… 

DAŞ DÜŞEBÜLÜ AYU ÇIHABÜLÜ

"ordu eğitim doktrini"

Sayı: 138

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Eğitim Doktrini Afganistan' da neden çöktü? Dil birliğiniz yoksa anlaşamazsınız. En basit gerçek budur. Doldur Boşalt Talimatnameleri için bile kitabı yazılan ordu düzeni gibi devasa karmaşık bir sistem işletiyor veya içindeyseniz aşırı dikkatli olmak zorundasınız. Başında ve sonunda insan hayatı olan insanlık tarihinin ister/istemez gerçeği savaş, hayatta kalma, varolma mücadelelerinde MeteHan gibi büyük atalarımızın doktrin türü söylemleri inanılmaz etkilidir. Askeri dizaynda "onluk düzenin" mimarı Mete'nin sistemi günümüz dünyasında bile bütün orduların iskeletini, temel dizilişini oluşturur. Attila'nın "kurullarımıza girebilmeleri için ya Türk olmalı yada Türkle evli olmalılar" doktrini ANLAŞABİLMEK esasıncadır.

Kağıt üstündeki yani kitabi askeri bilgileri ne kadar ezberler, uygularsanız uygulayın icraata gelince işler karışabilir. O kadar çok örneği vardır ki hezimet veya bozgun denen şeylerin tümü anlaşamamak kaynaklıdır. Anlaşabilmek için de ilk önce dil birliği şarttır. Anlaştıktan sonra bile anlık iletişim gerektiren manevraların düzgün ilerleyebilmesi için ayrıca uyanıklık gerekir. 

İşte bu yüzden Türk Silahlı Kuvvetlerinin Eğitim Doktrini Afganistan' da çökmüş ve eğitilen binlerce Afgan askeri Taliban'ın eline geçip kurşuna dizilmiştir. 

Pekiyi, bu vahim hayatı Mete'nin, Attila'nın torunları nasıl yapabildiler? Öncelikle onlar torun değil. Onlar, içine sinsi komünizm kaçmış dinci saiklerle hareket eden bir nevi bozuk süt gibi tadı bozuk, ekşimsi mayasızlar. Sürekli görüyoruz bunları ve sürekli hezimet yaşıyorlar. Başka ne olabilirdi ki!

SÜREKLİ DENEY

"alıklardan kurtulma" 

Sayı: 139

Hızla gelişen ve değişen dünyamızda plan güncellemeleri yapılırken temel kriter nedir? 

Mantığın dördüncü döneminde döngülerin doğrusallığından "bir geçtiği yerden bir daha geçmesi imkansızı" anlaşılmış ve hakim olmuşken ezberlerle veya başkalarından duyduklarınla hareket edemeyeceğin kesindir, öyle hareket edersen kaybolur gider varolamazsın.

Milyarlarca insanın karman çorman bu yaşantısında olup bitenleri anlamayıp afallamanın nedeni işte o geri kalan ve yeniye uyum sağlayamayan kayboluştur. Örneğin ben işlerimi yapar ve yeni işler üretirken de sürekli deney sonuçlarıma göre ilerlerim. Süreç uzun olduğu için bazen ani karar verip harekete geçerim. Sonra hata oluşursa düzeltirim. Başka türlü hıza uyum sağlayabilmem imkansız. Size de öneririm ama lütfen ezberlemeden kendi deney ortamlarınızı yaratarak kendi sonuçlarınızla hareket edin. Yapıp ettiklerinizi de kısa not şeklinde de olsa yazın.

Aşırı çoklu oyuncularla oynanan küresel oyunlarda hız, zeka, uyum, takip, süreç, kayıt, program, esneklik, manevra, enerji kullanımı, geri dönüşüm öne çıkıyor. 

Avrupalı liderler hayal kırıklığına uğramış, önlem almaya çalışıyor. Ruslar, Çinliker, İranlılar, Hindistanlılar, Pakistanlılar "cesetten pay alma" derdinde. 

Soru şuydu: "Madem yaşamadan bilemeyecektiniz. Israrlı uyarılara neden kulak tıkadınız? 

Menfaat denen beşer dürtüsü yanıncaya kadar ateşin farkına varamıyorsa yanın bakalım, hem de hep beraber yanın. Çünkü o gün olacakları uyaranlara gülüp geçtiniz, yükü hep bizim omzumuza atıp kıyıdan keyfinize baktınız. Çekin çekmeniz gereken çekeceğinizi.
AFGANİSTAN' IN FERYADI

"komünist tuzak"


Sinsi komünistler neden kıçına nişadır sürülmüş katır gibi depitip duruyor?


Öncelikle bir film önerim var; kolaylıkla ulaşıp izleyebilirsiniz: "Önce Babamı Öldürdüler".


İnsanlık düşmanı sinsi komünizm içine girdiği her zihni eninde sonunda şizofreni ile tanıştırır. Öldürücü, yakıcı, yıkıcı, imha edici, yok edici bu lanet; tedavisi imkansız kanserler gibi organizmayı yavaş yavaş, sinsice ele geçirip insanlıktan çıkarır. Artık karşınızda bir zombi, bir yaşayan ölü vardır. Ne anlatırsan anlat anlamaz. Hedefine odaklanmış ve imha etmesi gerekenlere dikkat kesilmiştir. Hedefine doğru giderken hiçbir kural tanımaz. Hiçbir ahlaki değeri yoktur. Hiçbir taş ayağına takılamaz. Böyle motive olurlar. Onların hayat/ölüm sebebi budur.


Daha önce yazdığım gibi dördüncü derece şizofren bir soydan gelen ve hastalığını genetik yollarla alan provakatör Karl Marx ve soydaş arkadaşlarının  dizayn ettiği sistem çalışmaya bir şekliyle devam eder. 


Afganistan' da olup bitenler de bundan ayrı değildir. "Türk askerinin Afganistan' da ne iş var? Havaalanı bekçileri. Emperyalizmin işbirlikçileri" ve benzeri yüzlerce farklı benzeşik KAMPANYAYI düzenleyenlerin tamamı sinsi komünisttir. Neticede 300 bin kişilik donanımlı Afgan ordusu Türk Gücü ile koordine olabilecekken, moral/motivasyonu sinsi komünist propaganda ile darmadağan olup bozguna uğramış ve ÖNEMLİSİ Taliban, tüm ülkeyi eline geçirmiştir. Ülkeden kaçan cumhurbaşkanı "ayakkabılarımı bile zor giydim" demiştir.


Şimdi; bu adi, şerefsiz, şizofren, aptal, katil, cinayet ortağı, ahlaksız, namussuz sinsi komünistler yine bir ağızdan "ne olacak Afgan kadınlarının hali" kampanyaları düzenliyorlar. 


O'lum siz insan değilsiniz. Hiçbir zaman insan olamadınız. Bundan sonra da insan olabilme gibi şansınız yok/olamaz. 

Çekin cezanızı.


ÇÖZÜM

"kesin çözüm" 

Sayı: 141


Pekiyi, bu kadar sorunu ve kaynaklarını sıraladıktan SONRA kesin çözüm nedir?


Her zaman insan zihninde dolaşan komik bir düşünce vardır; "elime bir fırsat geçse veya bana bir fırsat verseler…" ile başlayan sorun cümlesinin devamı bende "bu kadar soruna ve dolayısıyla masrafa neden olan sinsi komünistlerin bütün mal varlığına el koyup (zaten kendileri kamulaştırmacıdır) teker teker toplanıp, bir kargo uçağına doldurulup dünyanın muhtelif yerlerine bırakılabilirler. Örneğin çok sevdikleri Küba, Venezuela, İran, Suriye, Okyanus adaları, Çin, Afganistan, Rusya gibi yerlerin kuş uçmaz kervan geçmez dağ başları, ormanları, çölleri, buzulları filan olabilir. Ara ara uydudan takip edip eğlenceli görüntüler alınabilir. Avrupa, Türkiye veya Amerika'nın lüx semtlerinde yaşayıp üşütük beyinleri ile masa başından dünyayı idare etmek/becermek nasılmış öğrenmiş olurlar belki.


Düşünsenize Cübbeli Ahmet veya Ataol Behramoğlu gibi bin sinsi üşütük komünisti almışsınız, ağızlarını da bantlayıp sırtlarına bir paraşüt takmışsınız kargo uçağında oturuyor. Sırası gelen üşütüğe "bak, bu paraşüt açma ipi. On dakika sonra çek" çekmezsen sen bilirsin deyip kıçına bir tekme basıp itiyorsun uçaktan… Ne kadar zevkli bir iş değil mi, bunun için bile milyonlarca gönüllü bulabilirsiniz. Bir de bakıyor indiği yer dağ başı, orman, çöl, bataklık, buzul. Osuruktan fikirlerini şırıngalayabileceği kimse yok. Ne yaparlar acaba! İzlemesi çok keyifli olmaz mıydı?

ADİLER VE ADİ SUÇLULAR

"birilerinin kızlarının s*kilmesi meselesi" 

Kışkırtıcılar kimdir ve amaçları nedir? 

Şevki Yılmaz denen Rizeli dinci bir yaban domuzu vardı bilirsiniz. Arasıra AkitTV' ye çıkıp yoldaşlarıyla, ağzından tükürükler saça saça tıpkı Slavoj Žižek gibi kendi mü'minlerini kışkırtan kişi. Bir videosunu izlemiştim: "Aman Allahım, aman yarabbim! Amerikan conileri ülkemizin kıyılarına gemileriyle demir atmış. Akın akın gelip kızlarımızı s*kiyorlar. Bu nasıl bir zillet? Ne hale gelmiş Müslüman Türk milletiiii…" gibi bir şeyler vaazedip hem ağlıyor hem de debeleniyordu olduğu yerde. Tıpkı hain Fethullah Gülen gibi. Oysa adamın Türklükle filan uzaktan yakından bir alakası yok, bildiğin Rum tohumu, Rum dönmesi. Neyse öyle böyle derken iktidara geldi bunlar sonrasını biliyorsunuz; ülkenin en aklı başında insanları bile "yirmi yıldır çakılan kazığı sök baba sökebilirsen". 2006 yılında İsrail Lübnan'ı yerlebir edince oranın adi mollaları da "İsrail'e tarihinin yenilgisini yaşattık" propagandası yapıyordular. Şimdi hem açlıktan hem ışıksızlıktan tıpkı "fareler gibi" yeraltı tünellerinde filan ölüp gidiyorlar. Afganistan aynı. İran aynı; ilaç alacak paraları yok, olsa bile kimse vermiyor ama adamlar bir numara mü'min, Amerika' ya kafa tutan cengaverler filan. Yemen, Suriye, Irak… say say bitmez. Ülkemizin de pek onlardan aşağı kalır yanı yok. Kısaca bunlara şark kurnazı deniyor. Taliban liderlerini Atatürk' e benzetenden tutunda "nasıl yendik ama Amerika'yı" diyenlerine kadar. Bu lanetlenmiş coğrafyanın adi sinsi komünistleri

BELANIN BÜYÜĞÜ

"müesses nizam" 

Üşütük dinciler veya sinsi komünistler müesses nizam kurar veya başına geçerlerse ne olur?

Perinçekgiller türü varlıkların taptığı güç, iktidar, egemenlik, emir verme, imza atma, mevki, makam, mertebe, seremoni, tören, tören kıyafeti, mefruşat, pırıltılı giyecekler ve oturaklar, koltuklar, ordular, askerler, silahlar, silahlı muhafız alayları, güneş gözlüklü korumalar, Alman markalı zırhlı arabalar… (ulan say say bitmiyor üşütük dincilerin eline geçerse bütün dünyadaki üşütük dinciler, tıpkı bütün dünyadaki sinsi komünistler gibi MEVZİ kazandıkları için şımarırlar. Az olan akılları iyice azalıp insanlık tarihinin asla göremeyeceği tuhaf işler yapmaya başlarlar. Dışardan bakanlar şaşırıp kalır. Artık tanrı makamına erişmişlerdir. Astıkları astık kestikleri kestiktir. Allah'ın bütün sıfatlarına sahiptirler Ne hukuk tanırlar, ne Anayasa, ne insanlık, ne ahlak, ne erdem, ne akıl ne bilim… Sürekli kurbana ihtiyaçları olduğu için de sürek avı başlatırlar. Bir süre sonra şüphelendiklerini bile; ele geçirdikleri mahzenlerde, zindanlarda imha eder veya çürütürler. Başlangıçta onlara alkış tutanlardan hiçbiri bu beladan kurtulamaz. Önünde sonunda alkışladıları bela bir şekilde onları da bulur. Kendileri de başlarına gelene şaşırıp kalır hatta akıllarını bile kaybederler. Bir de bakarlar ki upuzun zannettikleri yaşam süreleri azalmış başlarlar telaşlanmaya. İçine girip patlattıları cehennem büyüdükçe ateşleri büyür. Büyüdükçe yaktığı alan genişler. Aslında ellerinde kala kala kocaman bir sıfır kalır. Boşuna geçmiştir ömürler. 

Zihinsel aktiviteniz, işletim sisteminizde birilerini bir şekilde imha varsa şunu düşünün: İnsanlık tarihi boyunca çok ama çok az insan büyük değişimlere neden olabilecek işler yapmıştır. Yani imha etmeyi planladığınız insanlar arasındaki bir çocuk o ender insanlardan birisi olabilir. Dolayısıyla sinsi komünist veya dinci yapı, yapılanma, anlayış, zihniyet, fikir… ne var ne yoksa taa en başında alev almadan söndürülmelidir. Alev almışsa da söndürmek gerekir ama zor bir iştir. Çok hızla yaygınlaşır. İntikam duygusu en kötü duygulardan biridir. İntikam intikamı şiddet şiddeti üretir. 

Burada anlaşılmayacak ne var bir türlü anlamıyorum!

DAVADAN DAVAYA

"üstünlük hastalığı"


Dava nedir? 


Bu konuyu özellikle eklemeliyim çünkü eğleneceğinizden, eğlenirken öğreneceğinizden eminim. Ünlü "İsa'yı öldürten Yahudiler" davası gerçekten de günümüz mahkemelerinde dava konusu olmuştur. Şöyle: Kavga edip birbirini yaralayan iki komşunun ifadeleri sonucu birisinin Yahudi diğerinin Katolik inançlı Hristiyan oldukları ve Katoliğin Yahudiyi "siz İsa'yı öldürtmüşsünüz" deyip dövmesi. Benzeri Almanya'da bir davada da yaşanır ve bu iki Türk(!) "Ali'yi kim öldürttü, Ali mi haklıydı Ömer mi haklıydı, Hüseyin ve Kerbela derken" birbirine girip aile boyu kavga edip mahkemelik olurlar. Hakim taraflara sorar, "bahsettiğiniz olaylar ne zaman oldu?". "Efendim, 1.400 sene kadar filan önce" deyince taraflar. Hakim kararını açıklar: Karar: Tarafların tam teşekküllü bir akıl hastanesinde gözlem altına alınarak tedavi edilmelerine karar verilmiştir.


Ne böyle hakimlerin olduğu bir coğrafyadayız nede kanunların bu şekilde işletildiği ülkelerde. Aksine buralarda istisnasız herkes hastaneye sevkedilen türden davalarla dolu. Parti liderleri "bizim davamız" dediklerinde mutlaka altında kin, nefret, intikam, üstünlük, haklılık davaları ile tıka basa doludur. İleri memleketler olay durumun farkına vardılar ama biraz geç oldu. Şimdi bu coğrafya sinsi komünizm ile din davaları sebebiyle tümü birbirine kan davalısı düşman üşütüklerle dolu. Ne anlatırsan anlatamazsın. Beyinleri sadece iki taraflı çalışır. Siyah ve beyazdan başka renk ve ton yoktur. Siyahla beyazı karıştırıp griyle mücadele edenler de yorgun ve bıkkın. Tüm suçların müsebbibi muhteris eski partisinden istifa edip sırf osuruktan varlığı için bencil parti kurar ve milyonlarca okuyup yazmış sözde akıllıyı peşine takar. Aradan asırlar geçer ölüm merasimlerinde milyonlarca adam toplanır. Yüksek bir yerden konuşan, masal anlatan birinin koyun gibi dinlenmesi konuşmacının şehvetini artırır. Damardan olmasa bile göz göre, yüz yüze, göre göre alınan bu tür uyuşturucular gayrimeşrunun kaynağıdır. Davada gayrimeşrudur davacı da  gayrimeşru.


SENARYONUN SONU

"gülücük" 

Sayı: 145


Türk Olamayan Sinsi Komünistler filminin sonu nasıl biter, bitmelidir? 


Joker'in sonu "ANLAYAMAZSIN" ile bitmişti. Zavallı Arthur' un zihninin bütün sevecen, mutlu karmaşasının odağında en çok sevip bağlandığı hatta hayatını kendisine adadığı ANNESİNİN kötülüğünün hayatını yokettiğini keşfedip yepyeni bir varlığa dönüşmüştü. Fazla uzatmadan; Osmanlı sonrası Arabistan süreci ile başlarsak birbirini tetikleyen ve dönüştüren süreçler, gerçek dışı - şizofren varlığı ile anlaşılmazken acıdan güldüren bir hal aldı. Çin'in dinsizliği ile ekonomik gücü atbaşı yarışta açıkara öne geçmesine neden oluyor. Vatikan Avrupa, Anglikan İlgiltere, Evangelist Amerika yarışta dökülmeye mahkum gibi. 


Burada hayati iki soru var: Birincisi Çin' in komünist ideoloji, ikincisi İngiltere' nin bölgede BİLEREK oluşturduğu bölünmüş milletler ki bölgede neredeyse tüm 1. Dünya Savaşı sonrası oluşan devletler milletleri sınırdaş komşu devletlerce bölünmüş Kirli eski İngiliz siyaseti bu düzeni kurarken facianın bu boyutlara ulaşacağını hesaplamışlarsa zavallı Joker' in kötü annesinin yaptığını yapmış ve aynı sonu haketmiş demektir. Film bu, senaryo bu, son bu. Kraliçe'den sonra ne olur artık bilemeyiz. Burada hayati görev bölge insanlarının akıllanmasına bağlı. Din adamlarının hırslı egemenlikleri sürdüğü müddetçe akıllanma olanakları da yok gibi. Onlar her şeyi ahirete aktarırken kırk yıldan beri aynı masalları evire çevire anlatıp ülke mahzenlerinde muhalif asıp, idam edip kurşuna dizer sinsi komünizm ideoloji, ideali ile örtüşürken gayrimeşru çarkları da şehvetle işletiyor. Fonların dışında bir Facebook sermayesi bile etmeyen ülke bütçeleri kendi halklarını cehenneme sürüklüyor. Öldükten sonra nereye gideceklerinin burada bir önemi yok. Bakınız, sadece eski Hindistan coğrafyasında bugün Bangladeş, Pakistan gibi insan kalabalığından başka bir şey yok ve aynı hızla üretmeye devam ediyorlar. Ciddi sorunlar bunlar. Sadece Türkiye' ye akacak yüz milyon göçmen demek ülkelerin hallaç pamuğu gibi atılması anlamına geliyor. Burada hiçbir ideal tutunamaz. Gerçekten başka, bir çıkar yol yoktur. Aklın, bilimin dışındakiler tarihin en büyük acılarını daha çok çekecekler gibi. Seriye dönen sinema efsaneleri sanat olarak insan duygusunun eseri olduğuna göre hayal ve gerçek arasında olup biteni ve olup bitecekleri göstermek büyük bir iş. Doğal felaketlerle birlikte sürekli üretilen silah ve mühimmat sektörleri önüne geleni kasıp kavuruyor filmin sonunda. Uyuşturucu bağımlısı zombiye dönmüş dinci veya ideoloji kurbanları duvarların üstünden birbirinin üstüne basa basa atlıyorlar. 


Siz de bu filmleri daha görmemiş miydiniz? 


FETÖ CİNAYETLERİ

"düşmanlık"

Sayı: 146


Düşmanlıktan ne anlamalıyız, Mansimov olayının aslı nedir?


Daha önce Cezaevinden Notlar'da detaylı anlatmıştım ama kısaca buraya da yazayım: FETÖ denen tescilli düşmanlık şebekesi Türk Tarihinde bildiğimiz en sinsi düşmanlardan biridir çünkü elinizden çocuğunuzu alıp size düşman eder.


Öğretmenlik yaptığım kadim Alevi ocaklarından birinin köyüne doğru minibüsle giderken yanıma oturan heyecanlı gencin tavrı tuhafıma gitmiş karışık kafam daha bi karışıp baya sarhoş olmuştum. Sürekli tartışmacı ve bir şeyi ısrarla şırıngalayamaya çalışan genç kim olduğumu bilmeden "askeriyeyi nasıl ele geçirebiliriz, devleti nasıl içten fethederiz (Fethullah-Allah'ın fethi) gibi şeyler sorup söylüyor, arkama dönüp baktığım köylü kadınlar bizi dinlerken bir yandan da elleriyle deli işareti yapıyordur. Daha sonra o gencin babasıyla uzun bir sohbetimiz olmuş ve baba "bizim köyden tarih boyunca iki genç okudu, onlar da benim çocuklarım. Onları da FETÖCÜLER elimden aldı. Herkes deli muamelesi yapıyor çocuklarıma. Bir daha asla çocuk mocuk okutmam."


Bu örneği alıp diğer köylere, sokaklara, mahallelere yaydığınızda yüz binlerce çalınıp babalarına düşman edilmiş çocukla karşılaşırsınız ülkemizde. Uluslararası boyutu ile milyonlarca çalınmış çocuk…


Mansimov bunlardan sadece biridir. O bir oligarktır. Kendine şia der. Çöken komünizmin çöplüğünden milyarder olup gayrimeşrunun ağababalarından birine döner. Oralarda paranın haddi hesabı yoktur. Oralarda hedef egemen olmaktır. Sümüklü, salyalı bir din adamı milyonlarca çalınmış genci fethe motive edebilir. Filmin sonunda oyunculardan hiçbiri gerçeği söyleyemez. Kimse itiraf etmez. Aslında ne olup bittiğinin hala farkında değillerdir. Onlar sadece rollerini oynayan oyunculardır yani kurgu yalan bir yaşamları vardır. Hayal alemlerinde ömürlerini tüketirler, tüketirken de hem kendileri hem çevreleri inanılmaz acılar yaşarlar. Bir nevi mazoşist bir durumdur acıdan zevk alırlar. İran' da din devletini ilan edip yaşatmaya başladıktan sonra coğrafya ve uzağında milyonlarca masumun hayatını yakmakla kalmaz diğerlerine de örnek olup onların da başka milyonların hayatını yakmasına örnek olurlar. Bu cehennem birbirini yakarak yayılmaya devam eder.


YERİNE BİR ŞEY KOYMAK

"hamle"

Sayı: 147


Sorunlardan bahsedenlerle sorun çözenlerin farkları nelerdir?


Bizimki gibi geri kalmış ülkelerde (bu tamlamayı özellikle, bilerek, üstüne basarak yapıyorum ki kendimizi bilelim, komik durumlara düşmeyelim) konuşmacıların çoğu sürekli sorunlardan bahsedip dururlar çoğu da dedikodu, partizanlıktan öteye geçmez. Bir işe yaramaz yani malayani boş işlerdir bunlar. Önemli olan sorun tespitinden sonra mümkünse kimseye haber bile vermeden sorun oluşturan şey veya şeyleri ortadan kaldırıp YERİNE BAŞKA BİR ŞEY koymak, koyabilmektir. İşte buna faydalı iş diyoruz. 


Pekiyi, bu basit gerçek ortadayken neden bir türlü uygulanamaz? İşte sorunun güzeli!


Uygulanmaz çünkü sorunlu ortamların içinde yaşayanlar ister istemez sorunun bir parçası yani sebeplerinden biridirler. Böyle olunca kimse durumundan vazgeçmek istemez çünkü vazgeçince ne olacağı belirsizdir. Hele yine bizimki gibi ilkel devletçi bir ortamda yaşamak zorundaysanız ilerleme, yenilik, devrimcilik gibi zor işler imkansızlaşır. Herkes pisliğin içinde bile isteye bir şekilde yaşamaya alışır.


Durumun farkına varan veya zaten bilen etkili akıllılar tam da bu duruma göre tavır alırlar. Dünyanın her yerinde sistemler bu esas üzerine işletilmektedir. Konteynerler dolusu suç dosyasını ilgili makamlara gönderip başınızın belası olan, enerjilerinizi sürekli harcatan terör şebekesi veya diğer gayrimeşru yapıları kime, ne kadar ihbar ederseniz edin sonuç alamazsınız. Dinciliği körükleyip onu kullanarak devlet yönettiğini zannedenlerin Afganistan, Taliban, İran molla düzeni, DAEŞ, IŞİD, FETÖ, Vatikan veya günümüzde gayrimeşru tuzaklara düşmesi gayet doğaldır çünkü bunları besleyen zaten kendileridir.


Bunca insani gelişim ve ilerlemeye rağmen hâlâ din gibi ilkellik veya komünizm türü bitik ideolojilerle insan olunabileceğini zannetmek hayvanlık değilde nedir? 


MEHDİLER

"deliden bol şey yok"


Bir topluma atılabilecek en büyük kazık nedir?


Emin olabilirsiniz, bu ülkenin başındakiler de kendilerini mehdi zannediyorlar. Öncelikle bir film önerisi ile başlamak istiyorum: Üç İsa; kendilerini İsa zanneden üç şizofrenin bir akıl hastanesinde bir araya getirilerek özel bir deneye sokulmalarını işleyen çok eğlenceli bir film ve pek çok ÜNLÜ isim de kadrosunda.


Gelelim kazık meselesine. Yahudiliğin insanlığa armağanı olan bu mesele oradan Hristiyanlığa ve İslam denen dinlere de geçmiştir tıpkı bulaşıcı hastalık, virüs gibi (Burada ne antisemitizm nede "toplumun bir kısmının dini inançlarına hakaret" yoktur bilakis bir izah yapılmaya çalışılıyor).


Ezik insanlardan oluşan toplumlarda sıkça görülen bu durum bünyelerindeki ezikleri bulup onlara içten içe kurtulacaksın, kurtulmalısın, sen üstün insansın, sen olmasaydın alemler yaratılmazdı, iyi ki varsın, iyi ki doğdun, kurtarıcı sensin, sen mehdisin, İsasın, meşiasın, mesihsin deyip durur. Zamanla kendi yalanına inanan yalancı çoban gibi "ulan yoksa ben mehdi miyim" derken "ben mehdi olmalıyım" a, oradan da "ben mehdiyim" e kadar kadar yükselir/batar İşte kazığın büyüğü budur. Akıl hastaneleri mehdilerle mesihlerle doludur hem de tıka basa…


Bu tür kazıklanmış toplumlar deney ortamı oldukları için; herkesin en minik hareketinden hem eğlence hemde inanılmaz faydalı deney sonuçlarına ulaşabilirsiniz. Bereket versin biz bunun eksikliğini hiçbir zaman yaşamadık bundan sonra da yaşamayacağız.


Şimdi şöyle bir senaryomuz olsun oyunculuğun o'sundan bilgisiz bir arkadaş bulup onu birkaç özel bilgilendirme ile oyuncu yapalım, basalım parayı, Devlet Tiyatrolarından filan memur sanatçı bozuntularıyla da destekleyip piyasaya sürelim. Arkadaş kendini zamanla kurtarıcı zannetmeye başlasın. Epey de para kazandıralım ama sonunda bir tuzak kurup elinde avucunda ne var ne yoksa karısı ve çocuğu dahil elinden alalım. Sonra dışardan bakıp, "acaba şimdi ne olacak" sorusuna cevaplar toplayalım. On senelik bir proje olsun ve ana sermaye olarak -geri ödenmek üzere, iki yüz milyon Amerikan doları yatırıp çarkı çevirelim.


İşte olup biten budur.


Konuyu ele alan magazinden, köşe yazarına kadar hatta izleyicilerin de tümü dahil olmak üzere projenin bir parçasıdırlar aslında. Toplumun uyku düzeyi bundan daha iyi ve kesin delillerle ölçülemez. Pekiyi, bu kadar para ve zamanı neden harcarız? Çok daha büyük projeler yapmak için.


Genel olarak şöyle bir eleştiri geliyor: Hocam, bakıyoruz da bu çabanızın okuyanı, anlayanı, dinleyeni, paylaşanı, beğeneni, önereni, sıradan veya bilindik türden ünlü/ünsüz katılımcısı neredeyse yok gibi. Eğer böyleyse günbegün sürekli aktarımınızın amacı nedir? 

Kayıt tutmak.


Kayıt altına aldığınız her şey meşru alanın birer unsurudur. Unsurlar düzenlenirken daha önce nerede, nasıl bulunup nasıl etkileyip etkilendikleri de kaydedilir. Siz farkında olmasanızda sürekli bir ilerleme vardır. İlerlemenin nerede, nasıl gerçekleştiğini keşfettiğinizde süreci bulup bir daha sapmamak üzere sürekli aynı yerden takip edebilir ve insanlığa paha biçilemez katkılar verirsiniz. Burada daha önce sıklıkla yazdığım gibi ün, şan, para veya popülerin değeri yoktur. Buna öz diyoruz. Gerçek diyoruz. "Gerçeğin demine" dendiğinde de söylenen budur. Binlerce yıllık insanlık geçmişi binlerce insan evladının insanlık için yine insan olamayanlara karşı gülümseyerek gerçekleştirdiğidir.


Daha önemlisi daha çok başındayız. 


İLKELERİ SÖZDE EVRENSEL KENDİLERİ MAHALLİ BİLE OLAMAYANLAR

"şaşırtmaca ve şaşkınlık"


İlke ve istikamet denince ne anlamalıyız?


Uzun yıllardan sonra bugün büfeye gidip beş altı gazete satın aldım ve


Koltuğumun altına sıkıştırıp eve doğru yürüdüm. İyi geldi. Cezaevini hatırladım çünkü gazeteleri haşır huşur kucaklayıp okuma, bulmaca sayfalarını minderin altına saklama, bazen de yazılar ve haberlerle ilgili "gördün mü la, neler olmuş, neler demişler" muhabbetleri… Netice 3. sınıf ülkenin üçüncü sınıf gazeteleri. Kağıt kaliteleri bile çöpten geri dönüştürüldüğü apaçık belli kalitesizlik. Okuyan yok, düzen yok, uyum yok… Tam sıkıntı durumu. Yazar, çizer takımı da aynı gazetelere benziyor. Gazeteleri elinize alıp okuduktan sonra nedense ellerinizi sıcak suyla ve bol sabunla yıkama isteğiniz uyanıyor. Üzgünüm yine.


Meselenin özüne girersek; üzerinde, içinde yaşadığımız /yaşamak zorunda olduğumuz sevgili üçüncü sınıf ülkemiz haddinden fazla (hadsiz) otoriteye de sahip İlkelerinin evrensel olduğunu iddia eden bu moruk gruplar, grup içinde grup oluşturup yine kendi sümsük, hastalıklı, kokuşmuş, ceset, baya bildiğiniz ölüm döşeğindeki ihtiyarlarla zaman geçirip duruyor kimseyi de ne yanlarına yaklaştıyor nede kimsenin yarasına işiyorlar. Aslında yapacak başka bir ŞEYLERİ DE yok çünkü hızla akıp giden dünyadan kopalı çok olmuş bunlar. Bunadıkları için sevgiye ihtiyaçları var ama sevginin ne olduğunu da çoktan unutmuşlar.


Tecrübeli bir ağabeyleri olarak gençlere önerim; tecavüz mağdurları gibi ömür boyu kıvranmak istemiyorsanız bu insanlardan uzak duracak, onları unutacaksınız. Dışarıda akan gürül gürül bir dünya var. Kuşlar çıvıldıyor, sevişiyor, sevişmek için sürekli fırsat kolluyor. Onlar sağlıklı. Onlar doğanın en büyük mucize gerçeği sürekli verimli, sağlıklı, güçlü üretimden zevk alıyor. Kurumuş kütük toprağa karışmaya mahkumdur.

E ŞIKKI

"seçim"

Sayı: 150


Tercih kriterlerimiz ne olmalıdır?


Bir önceki "İlkeler ve İstikamet" yazım ile bütünleştirirseniz size her zaman kesin netice alabileceğiniz bir anahtar vereceğim.


Bazen içinde bulunduğumuz sosyal medya ortamlarında bize sunulan "beğen, yorumla, paylaş" seçeneklerini kimlerin, neden ve nasıl, hangi kriterlere koyduklarını dolayısıyla bir dayatma ile karşı karşıya olduğumuzu sorar dururuz! Çoktan seçmeli testlerde de e' şıkkına kadar 5 seçenek sunulur en fazla değil mi?


Benim tercihim genellikle e' şıkkıdır çünkü bu seçenek genellikle ya "hepsi" yada "hiçbiri" içerir. Aslında bundan da memnun değilimdir ama "yapacak başka bir şey olmadığı" veya "başka seçenek sunılmadığı" için tercihim böyle neticelenir.


Anahtarınız her kapıyı, kilidi açacak maharete sahip değilse her zaman olduğu gibi "satranç tahtasında bir taş" olmaktan öteye geçemez, birey olamazsınız. O tahtada şah veya piyon olmanın bir farkı yoktur bence.


Bu genel sunumda sonra sevgili gençlere önerim başkalarının tercihlerine, dayatmalarına, baskılarına, yönlendirmelerine hatta eğitim ve öğretimlerine göre değil sadece ve sadece KENDİ hedefinize göre seçim yapıyor, yapabiliyorsanız işte o zaman olmuşsunuz demektir.

Bu kadar basit aslında…  

SİYAH BEYAZ

"yüzeysellik"

Sayı: 151


Renkten, renklilikten neden korkulur?


Balıkların birbirini yemesi kurgusuyla hareket ediyorsanız hedefiniz büyük balık olmaktır çünkü yem olmak istemezsiniz. Kimse istemez. Dünyanın bir yerlerinde birileri yem, yemlenen, yemleyen, yemlenmiş, yiyen, yenilen… zihinsel işleyişine sahip olabilir.


Afrika kabilelerinin yaşayışları ile toplumsal örgüleri ne kadar hayvaniliğe dolayısıyla doğaya uyumluysa ve bazı safdillerin doğa bilinçlerimdeki insanı yiyip bitiren, haşat eden gücüne karşı hayatta kalma becerisi gelişmemişse işte bu sinsi zihniyetlerinki de o doğrultudadır. 


Gelelim bugünki konumuza 



ALP-ER-TUNGA

"yazı yerine sözün tercihi"


İki Ekim 2021 tarihi itibariyle Alp-Er-Tunga'nın mezarının bulunduğu ilan edildi. Attila'dan daha derinlerde bir yer!


Alp Er Tunga Öldü mü

Dünya sahipsiz kaldı mı

Korkak öcünü aldı mı

Şimdi yürek yırtılır


Begler atın urgurup

Kadgu anı turgurup

Mengzi yüzi sargarup.

Korkum angar türtülür.


Uluşıp eren börleyü'

Yırtıp yaka urlayu

Sıkrıp üni yırlayu

Sığtap közi örtülür.


Könglüm için ötedi.

Yitmiş yaşıg kartadı

Kiçmiş ödig irtedi

Tün kün kiçip irtelür


Felek yarar gözetti

Gizli tuzak uzattı

Beylerbeyini kaptı

Kaçsa nasıl kurtulur


Erler kurt gibi uludular

Hıçkırıp yaka yırttılar

Acı seslerle bağırdılar

Ağlamaktan gözleri kapandı


Beğler atlarını yordular

Kaygı onları durdurdu

Benizleri yüzleri sarardı

Safran sürülmüş gibi oldular


Diğer tüm insanlık alemlerinin içinde yazı yerine sözü tercih eden tek millet Türklerdir derken sırrını bulup gerekirse ifşa etmeliyiz, neden?


Yine üşütük Yahudilerden gidelim (burada antisemitik bir durum değil karşılaştırarak bulma esası güdülüyor) onlar törenlerini hikaye formunda yazıp kutsayarak korumalarına rağmen amaçları hasıl olmamış aksine ciddi bozgunculuğa sebep olmuştur. Türk bilgeleri öngörüleri ile olabileceği tahmin ettikleri için sırrı yazının önüne geçirip sözü değerli kılmışlardır. Günümüzde bile tüm teknolojik imkanlara ve devlet gelişimlerine RAĞMEN Türklerin doğru dürüst okur yazar olmamalarının temel nedeni budur. Çelişki ve dayanaksızlık bulup saçma damgalayacak olanlar metnin bütününe ve sürecine dikkat etsinler lütfen. Soru: Nasıl oluyorda yazılanlar ilginç bir şekilde çıkıyor. Çıkıyorsa nasıl çıkıyor. Bu deneyime sahip olabilmek için törenin içinde uzun yıllar yoğrulup öngörü geliştirmeniz ve önemlisi alana hakim olmanız gerekiyor. Etki ve etkileşimler dünyası dışardan daha eğlenceliyken içeride yıpratır insanı. Ozan, çalıp söylediği destan veya türkülerde sürekli bir saf duygu işleyip durur. Türkçe bilmeyenlerin anlaması zaten imkansızdır. Sırrını sazına söyleyen ozan başkalarına duyumsama bakımından örnektir.


BİR YIĞIN SAMAN Bİ KOVA SU

"zincir"


Sinsi komünist veya üşütük dinciler neden asgaride ortaklaşır?


Toptancı bakış açısına sahip oldukları için birey düşmanı, detay karşıtı, incelik ve derin (batın) anlayışsısıdırlar. Herhangi bir sanat, sanat eseri veya sanatçı onlar için istismar aracından başka bir şey değildir. Üşütük, uyduruk, saçma fikir veya inanışlarını topluma kabul ettirmek veya dayatmak için; aslında hiç anlamadıkları, ezber veya kopya ile taklit ettikleri sanatı kullanırlar. Gerçek sanat insanlarıyla karşılaştıklarında afallayıp kalır, elleri ayakları birbirine dolaşır. İnceliğin en derin, uç noktalarını bırakın idrak etmeyi yüzeyselini bile berbat edip ellerine yüzlerine bulaştırırlar. Ortaya kendileri gibi iğrenç, kokuşmuş, katı, yoz, yobaz, kaba saba bir şeyler çıkar. Bunların eline düşen veya bunların elinde oyuncak olan toplum kesimlerinin delirmelten başka varacakları bir yer yoktur. Ahırın ineğine veya öküzüne bir yığın saman, bir kova su yeterde artar bile. Onların bütün adalet arayışları bunlar içindir. Eşitlikten anladıkları da ineklerin eşitliğidir.

 

ÜST AKIL


Olup bitenleri anlayamıyor, geçmiş - şimdi - gelecek bağlarını kuramıyor, başta kendi içinde bulunduğunuz durumu çözemiyor, "dışardan bakanlar için hâlâ uyanamayanlar sınıfında yer alıyor", bütün çabalarınızın anlamsız ve geçersiz olduğu endişesine kapılıyorsanız; bu yazıyı dikkatli okuyun hatta bir kaç kez okuyup iyice irdeleyin!


ÜstAkıl tabirini kimin, ne için kullandığının bir anlamı yok burada. Olduğu gibi alıp kullanıyorum.


Taraftar veya karşıt görüşlerin de bir anlamı yok, onu birazdan anlayacaksınız.


Üzerinden 1 seneden fazla zaman geçen Sinsi Komünistler, Türk Olamayan Hainler, Bir Şizofren Edebiyatı BAŞLIKLI internet sitem yani içinde bulunduğunuz bu ortam siz değerli/değersiz okur için on binlerce veri barındırıyor. Veri toplamayı ben de seviyorum. Metinde geçen "sürekli deney yapanlardanım ve geleceğimi KENDİ deney sonuçlarıyla yine sürekli düzenleyen/inşa eden/yapan/yaratan bir BİREYİM. Hiç kimse bu hakkımı benden alamaz, vermem, gerekirse SAVAŞIRIM.


Savaş, israf olduğu için yaşam boyu tecrübelerimle ve deneylerimle üstAkıl geliştirmeyi öğrendim.


Denemeden öğrenmez, bilemez, anlayamazsınız…


Küçük veya büyük bir sistem kurmuş ve işletiyorsanız "güvenlik mühendisliğine" her şeyden çok önem verirsiniz. Neden derseniz doğanın bir parçadı/kendisi olan insan denen varlık ACIMASIZDIR. Savaş çıkarıp her şeyinizi alabilir.


O halde, ne yaparım.


Öncelikle kesin bilgiden ısrarla uzak duran inatçı kesimleri alır hammadde olarak kullanırım çünkü onların zayi olmasının gerçeğe/gerçekliğe bir zararı olmaz.


İçinde doğup büyüdüğüm coğrafyanın istisnasız en belirleyici ögesi olan din' duygu, inanç veya sistemlerinin ŞİZOFREN İbrahim ve kalıtsal şizofren soylarının (kendi oğlunu duyduğu seslerden yola çıkarak kesmeye götüren birisi, kim ne derse desin 4. derece yani en son aşamada bir şizofrendir) Yahudilik ile başlayıp Hristiyanlık ve İslam şizofrenisi ASLINDA bulaşıcı hastalık gibi İNSANLIĞIN bünyesinde yayılıp hasta etmiştir. Aynı şizofren soyun bir üyesi olan Karl Marx ve arkadaşları da bu şizofreniyi farklı bir boyuta taşıyıp ideoloji ile sürdürmüş ve dünya savaşlarına neden olmuşlardır. Korkunç.


Bu temeli anladıktan sonra ve daha korkuncu insanlığı etkileme kapasitesini kavrayınca çözüm bulmalısınız.


Dışına çıkmadan çözemezsiniz.


Bu durumda farklı bir gerçeğe/gerçeği alıp ama tüm bu yukarıda bahsedilen düşmanla hiçbir alakası, bağı, bağlantısı, ilişkisi olmayan SAĞLAM dayanağınız/dayamaklarınızın olması gerekiyor aksi takdirde aynı bataklığın bir kurbanı olmaktan kurtulamazsınız.


Pekiyi, nedir benim o dayanağım ve nasıl buldum/keşfettim onu?


Felsefe-Sanat > (ve sonra) Bilim.


Bizzat yaparak yaşayarak keşfettim.


Mafiaboss Putin tuzağa düşüp yakalanınca gerisi artık çok kolay. Kırk yıllık bir birikimin neticelerini almak için sabırlı olmalısınız! 


Her zaman olduğu gibi burada bir sinsilik, gizlilik, saklılık, tuzak, provokasyon veya manipülasyon var mı? Her zaman olduğu gibi yok, apaçık ortada. Ama yine anlamayacak ve yine kurtulamayacaklar.


Bazı safdil okur, "hadi canım o kadar da değil" diye aklından geçirebilir. O kadar da.


Dünyanın 2. büyük ordusuna sahip olmak düşmanı kırtaramaz. İsterse 1. ordusu olsun, üstAkıl işlevsel, doğru ve gerçekçi ise darmadağan olacaktır. Şimdiye kadar telef olan mü'minlerin sayısının 70 milyondan fazla olduğu yazılıyor. Suç kimin, cezayı kim çekecek? Bu arada diğer mü'minler kurtulabilecek mi? Hayır.


Sistemin çarkları gümbürtüyle değil quantal bilinmezlik ve şaka (kendini göstermeme) esasında çalışıyorsa ki çalışıyor, sizlerde dikkatli takip edince görüyorsunuz, mutlaka amacına ulaşacaktır. Düşmanın / düşmanların buradan kaçışı, kurtuluşu mümkün değil.


Proğramı gördünüz, okudunuz, anladıysan anladınız. Ne yapabilirsiniz ki? Hiçbir şey.


Durdurulamaz, bastırılamaz, engellenemez, saptırılamaz.


Hesap Vakti 



İSRAİL MESELESİ


İsrail neden meseledir?


En başından beri webimi takip edip "aralara gizlenmiş ipuçlarını" yakalayanların kolaylıkla bulacağı; yedili tersine kurgunun bir ögesi olan "Sahte İsrail Elmasları" şifresi ile girdikleri alanın diğer ögeleri nasıl etkilediği, neden bu temel kurgu aracına ihtiyaç duyulduğu veya mecburen oluştuğu/ oluşturulduğu, etki alanının nerelere kadar uzandığı, özellikle 2008 ekonomik krizinin kimlerin canını fena yaktığı, bizimki gibi geri kalmış sömürge ülke insanlarının neler yapması gereği, Yeni Dünya Düzeninin nasıl şekillenip ne üzerine kurulduğu - kurulması gerektiği - kurulmaya çalışıldığı, engeller ve çözümler ile ÖNEMLİSİ biz Türkler ve geleceğimizin nasıl şekillendiği sorularının yanıtları var.


Türkleri özeleştirip diğer TÜM milletleri yine bu özel örnekle anlayıp geleceğin inşasında atacağınız adımları belirleyebilirsiniz.


Normalde günlük tepkilerimi sosyal medya aracılığıyla yazıp paylaşıyordum ama neredeyse tümü "şikayet" vasıtalarıyla etkisizleştirildi.


Farklı bir şeyler yapıyorsanız ve özellikle "taraftar" olmayıp kendi yolunuzda ilerliyorsanız MEVCUT yıkılan veya yıkılması gereken sistem araçları gizli-açık tüm unsurlarını harekete geçirip etkinizi kırmak veya ortadan kaldırmak için uğraşır. Doğal.


Buradaki soru, yeniyi inşaa etmenin en ciddi engeli eski ise manevralarınızı nasıl yaparsınız?


En sıradan insanın anlayacağı basitlikte "sinsi komünist propaganda, karşısındakilere nazi damgası vurarak" cephesini/ cephelerini pekiştiriyor değil mi? En ilkel haliyle böyle. Futbol müsabakalarının olmazsa olmazı AMİGO sloganları!


Yine geldik bunca giriş cümlesinden sonra çekirdeğe:


İsrail yani Yahudilik dini ve ırkının devleti, Mafiaboss Putin ve aslında Kremlin karanlığının yanında duruyor, neden?


Ekonomik krizden sonra sermayenin büyük oranda Çin'e akmasının faili İsrail ve etkisi altındaki gruplardı ve bu tarihi kırılma başta candostu Amerika olmak üzere pekçoğunun canını sıktı ama yapabilecekleri fazla bir şey de olmayıp "benim MALIM benim param. İstediğime veririm" genel geçeri öne çıktı.


Mafia ağlarının en tepesindeki kara para sahipleri, kayıt dışı trilyonlarca doları -bildiğimiz banka sistemlerinde değilde "İsrail ürünü sahte labaratuar elmas depolarında tuttukları için" Dubai ve benzeri karikatür şişkinlikler inanılmaz bir hızla yükseldi.


En basit bir örnekle her sene başta Avrupa olmak üzere MİLYONLARCA "masum" genç insanın UYUŞTURUCU ile zehirlenerek ölmeleri Mafiaboss Putin veya o sistemin elemanlarının umrumda olmadığı gibi aksine bunu bir savaş, mücadele aracı olarak görüp işletirler. Yasal yollarla varolabilme, kabul görme, saygınlık kazanma, insanlığa faydalı iş yapma imkanları olmadığı için mecburen bu yolun yolcusudurlar.


Savaş uzun sürecek gerçeğinin sebebi budur.


Yasadışı ile mücadele uzun solukludur.


Kayıp veya kaybolması muhtemel milyonlarca kişi kendi kötülüklerinin, hırslarının, kanunsuzluklarının, çakallıklarının, kurnazlıklarının, cehaletlerinin, vicdansızlıklarının kurbanıdır.


Not: Bu kalıcı çalışmada fikir, bilgi, öngörü veya eleştirilerinizi YORUM olarak yazıp eklerseniz metnin bütününe yine sizin isminizle eklenecektir.


İyi Çalışmalar! 

 

PİCASSO NEDEN DAHİDİR?


"Dali'nin hissettikleri nelerdi sorusu ile bütünleştirerek yazımın ana çekirdeğini oluşturacağım."


İnsan denen varlığın yapıp ettikleri, yapmak istedikleri, başarı ve başarısızlıkları ile insanın ne'liğine dair kafa yoruyorsanız; ÖRNEK OLAY, DURUM, KİŞİ vb dayanaklarınız olmalı aksi ya yok olur yada savrulur gidersiniz.


Meşru/Gayrimeşru düzlemde ilerleyip (ki bu düzlem bilinen anlamıyla iki boyutlu değil alabildiğine çok boyutlu. İç içe. Derinlikli. Karmaşık. Bir biriyle bağlı ama çeperlerinde ayrışık. Çekim güçleri ve kütleleriyle SÜREKLİ DÖNEN bir düzlem. Daha çok küre) sonuç almaya çalışıyorum.


"Bilip bilmeden konuşanlar" işimize yaramıyor.


Yaşamı boyu mücadele azmi, kararlılığı, insanlığı, sunumları, etkileri, gösterileri, provokasyonları, girip çıktığı ortamlar ve hepsinden önemlisi BİREYLİĞİ ile Picasso bir dahi, büyük bir sanat dehası, sanat gibi üst bir alanın - kendi güç ve iradesiyle en üst yerlerini İNŞAA etmiş ve sistemiyle daha pekçok insana yol/yordam göstermiş bir sanatçıdır.


Dali, Onun enerjisinden etkikenen/alanlardan sadece birisidir.


Paris kulislerinde önce İspanyol masklarını tanıttığında o dönemin ora entellektleri (İçlerinde sanatçılar yoğun) "kendi kültürünü, ülkesini, milletini öne çıkarıyor" önyargılarıyla sunumu ve amacını bir türlü anlamadılar, anlamıyordular. -Bu konuyu farklı yönleriyle daha önce de yazdım. Picasso, kendi hissedip gördüğü gerçeğin anlaşılamamasından dolayı çok üzüldü. -Daha sonra ister istemez eleştiriyle karışık alaycı baskı kurma davranışı işte tam da bu üzüntüsünden kaynaklanıyordu ve duygusunu bir türlü yenemedi AMA dizginlemeyi öğrendi.


Onun derdi sanatın, kültür olmadan olamayacağı / yaratılamayacağı / sanatın da tıpkı canlı bir organizma gibi aslında canının olduğu ve yaşadığı his bilgisini maskları göstererek ANLATMAKTI. Anlamadılar. Bu defa bir kaç yılını bu işe ayırıp Afrika maskları toplamaya başladı. Histeri olmuştu adeta ve binlerce irili ufaklı mask görüp topladı. Topladıklarından bir grup oluşturup tekrar sunum yapmaya başladı. En küçük detaylarına kadar düzenlemiş, ayrıntıları özellikle bir sıraya koymuştu.


Uyanmaya başladılar.


İlk başlarda ürkütücü gördükleri maskların kendince canlılığını/ bir canlı eliyle yapıldığını hissedip hayretler içinde kaldılar, utandılar hatta bazıları bayılıp düştü. Bayılan kişiyi görünce Picasso, anlaşıldığını anladı. Mutlu oldu. Duyguları daha coşkun, kontrolü daha yüksek, kendine ve aslında insana güveni daha sağlamlaşmaya başladı.


Para değil önemli olan ama değer ölçüsü olması bakımından, o değerli büyük insanın, insan evladının bırakın eserlerini, kokmuş çorapları bile müzelik değerlidir.


Gelelim yine yazının çekirdeğine; insanlık bugün dönüp dolaşıp yönünü Afrika'ya dönmüşse bunun bir sebebi var.


İnsanlığı ciddi manada uğraştıran, üzen sinsi komünizm veya üşütük dincilik yok olmak zorundadır.


Aydınlık bir gelecek, pırıltılı bir insanlık, mutlu nesiller, sağlıklı kuşaklar istiyor insanlığın evrene/evrenlere yayılması gibi kadim bir duygu taşıyorsak bahsi geçen karanlıklardan sıyrılıp kurtulmak zorundayız. Başka yolu yok.


Dali, gülümsüyor. Dali, iyi bir insan. Dali, şakacı. Dali, yaşayarak öğrenen bir dahi. Dali, tıpkı biz Türkler gibi EKLEYE EKLEYE ilerlemeyi seven ve kendi yaptığı güzellikle mutlu olan bir adam.


Saygılarımla


CAST


İnsan neden böyledir, filmi izledikten sonra en sondaki 2 müzikli cast akışını izleyen kaç kişi gördünüz?


Ben hiç görmedim


Oysa


Ortalama 1:30 - 1:59 saatlik bir filmde BİLE binlerce insanın emeği vardır.


Genellikle eğlence amaçlı izlemelerde izleyiciden fazla bir şey beklemeyiz aslında. Bilet ücretini ödemesi yeterlidir.


Öncesinde ve sonrasında film yapıcıların film yapım yaşamları ASLINDA kendilerine özel, ekip/ekipler işidir ve çoğunlukla sürekli değişir.


Film böyleyken gerçek nedir?


Bireysel yaşantılarımızı etkileyen yapıcılar kimler hadi daha önemlisi "cast'te bizim/senin ismin var mı, geçiyor mu, nerede"..?


II. Dünya Savaşı' ndan sonra kurulup ittire kaktıra bugüne kadar getirilen Dünya Düzeni (çok büyük bir alan ve hedef - sakın, şizofrrsine kapılıp kendinizi kaybetmeyin aksi üşütük Mafiaboss Putinlerden bir Putin olmanız kaçınılmazdır.) çöküyor, çökmek zorunda. Analistler bu gerçeğin milyonlarca verisini ve öngörüsünü gözünüzün önüne, avcunuzun içine dizebilir. Benim işim o değil. Ben hissettiriyor, hissettirmek istiyorum.


NATO genişlemeli mi, genişlememeli mi değil soru. Soru; eskiden anlaşılarak paylaşılan dünyanın tüm varlıklarının bundan sonra nasıl, hangi kriter veya hukuk normlarına göre idare edileceği, yönetileceği…


Benim tarafımdan bakarsanız "halklar neden Sovyet veya Rus yönetimi altında yaşamaktansa DİĞER tarafı tercih ediyor hatta ölümüne tercih ediyorlar?"


Çok basit ve güzel bir soru.


Doğu Almanya örneğinden bildiğimiz DUVARI aşabilmek için kimlerin ne gibi riskleri göze aldıkları MÜZESİNİ online de olsa gezerseniz anlarsınız. Doğu'dan Batı'ya geçebilmek için binlerce deneme varken Batı' dan Doğu'ya geçebilmek için uğraşan bir kişi bile YOK. Çok basit bir gerçek.


Bugün de Ukraynalılar ölümüne/ölüm pahasına Batı'da yer almak için savaşıyorlar. Neden? Çünkü Doğu, ilkel, baskıcı, kurnaz, insana değer vermeyen, yoz, yobaz, iğrenç, kaçılası, geri kalmış, istismarcı, kıskanç, cahil, kör cahil, zırcahil. Doğrusu bu.


Bugün Finlandiya ve İsveç' i tehdit eden Rus Ayıları insanlığın sabrını aşırı zorluyor. Yandaşları, taraftarları, çanak yalayıcıları, şakşakçıları, pohpohlayıcıları, ortakları, şebekeleri, mafya yapıları da öyle.


İslamcı üşütüklerin de kapılıp inanç veya geleneklerini bir şekilde uyumlayarak uydukları sinsi komünist hayal veya hezeyan girdapları özellikle Avrupa çevresinde denizler dahil, ölümüne Avrupa'ya geçmek isteyen insan mezarlarıyla dolu.


Bu cast'i kimse görmüyor mu?


Kurnazların zannettikleri gibi yeraltı zenginlikleri veya mafya yöntemleriyle medeniyeti/ sivilleşmeyi kimse ne ele geçirebilir nede durdurabilir. Panda dahil tüm ayıların eline geçen bir medeniyet medeniyet değil mezarlık olur, oluyor da zaten…


Bazı iddiaları var. Emperyalizm. İstila. İşgal. Cinayet. Haksızlık. Hukuksuzluk. Irkçılık. Baskı. Hegemonya. Sömürü. İstismar.


Kendilerinin bütün bunlara karşı oldukları için savaş (operasyon) başlattıklarını iddia ediyorlar  

YAT


Mafiaboss Putin Oligarklarının yat merakının kaynağı nedir?


Uluslararası Sular


Daha önce belirttiğim "yasal boşluk" sorunu nedeniyle ulusal hukuklar arasında mafyanın cirit attığı çok geniş alancıklar oluştu. Bunların başında uluslararası sular geliyor. Kurnaz Putin'in vampir mafya ağları savaş aracı olarak her tür gayrimeşruyu kullandı, kullanıyor. Daha önce istatistik rakamlar vermiş ve ekonomik boyutunun büyüklüğünü göstermiştim. Bu yatların bir kısmı da Türkiye sahillerinde inşa edilir. İnşacılara "nerelere, nasıl gizli bölmeler koyduklarını" sorabilirsiniz!


Bizi ilgilendiren neden Türkiye ekonomisi batıyor sorusudur.


Mafiaboss Putin'le canciğer kuzu sarması Oligark ilişkiler geliştiren üşütük dinci yöneticilerimiz aynı baskı metotlarıyla kendi muhaliflerini bastırıp şapşallaştırdıkları için muhalifler ASLINDA sinsi komünist tuzağın parçası olduklarının farkına bile varamaz. Hâlâ hayali, ilkel, yenik, bitik, işe yaramaz, çürük, kokmuş hezeyanların üzerinde sörf yaparlarlar.


Lübnan, Srilanka (sosyalist cumhuriyet), Peru, Şili, Arjantin ve benzerleri resmi olarak batık/iflas etmiş devletlerdir.


Tümü o kirli çarkın kurbanı olan bu tuzağa düşmüş devletlerin halkları çok fena baskı altındadırlar. Ne olduğunu bilmezler bile.


Şuradan devam edelim:


Rusya, başlattığı operasyon (savaş) dan sonra yedi milyona yakın Ukraynalı çoğu kadın ve çocuğu ülkeyi terketmeye zorladı. Şimdilik 2 trilyon dolar gibi kesin bir rakama ulaşan savaşın maliyeti katlanarak artıyor ama daha ilginç ve önemli olan; Rusya' dan göç eden yüzbinlerce okumuş, kalifiye, yüksek eğitimli, varlıklı GENÇ RUSUN olduğu.


Aynı durum ülkemiz için de geçerli. Fırsat bulan eğitimli insanımız pılını pırtını toplayıp kaçıyor buralardan.


Bize de kala kala ayılar kalıyor.


Siyaset Bilimi ile Kriminolojinin ne alakası var?


Bütün olup biteni geçen yüz yıllık sürecinde değerlendiren gerçek bilim insanları Rusya'nın durumunu "siyasi" değerlendirebilir oysa inanın taa başından beri siyasetten çok kriminoloji yani suç biliminin alanına girer Rusya. Kendi halkına karşı BİLE en acımasız suçları işleyip bastıran bir ülke ve Kremlin sistemi diğer dünya insanlarına neler yapmazki! Onlar için devlet, parası çalınacak bir istismar aracından başka bir şey değildir. Pekiyi, o para aslında kimin parasıdır? Aslında halkın parası. Halk, kendi ülkesindeki başta tarihi kültürel miras/sermaye olmak üzere bütün yeraltı ve yerüstü zenginliklerde PAYI OLDUĞU bilincine sahip değilse İŞTE böyle vahşi, vampir OLİGARKLAR/ MODERN AĞALAR/ KURNAZLAR/ CANAVARLAR/ HAYVANLAR tarafından Oradan oraya sürülüp kanları emilir, çocukları ellerinden alınır.


Hesap Vakti

 

YORUMLAR

SATRANÇ 
 
Satranç çağı ne zaman ve neden kapandı? 
 
Değerli öğretmenimizden öğrendiğim benim için en değerli bilgilerden biri "satranç tahtasında bir taşsan, şah da olsan farketmez" bilgisidir. Şimdi tekrar baktım, bu paylaşımı 9 Haziran 2019' da yapmış. 
 
TebDer Online Kursların 2006-2007 sezonunda başladığını düşününce aynı zamanda iyi bir satranç oyuncusu olan öğretmenimizin neden ve nasıl sürekli ürettiğini anlıyorum. "Ağaç değilim ki sürekli aynı yerde durayım devrimciliği ile devrim süreklidir" sözleri kulağımda küpedir. (ArtCRITICS) takip ederken quantal kurgunun geleceği nasıl oluşturduğunu idrak edip yaşamdan zevk almaya başlamıştım. Geçen günlerde yine bir diyaloğumuz oldu; şimdilerde ne yaptığını merak ediyordum. "Taa, 10 sene önce eleğini astığından" bahsetti. Telefon rehberinde sadece 5 kişinin kayıtlı olduğunu söyledi. Onun hiçbir zaman bilindik dertleri olmamıştır. Şimdi de dışardan keyifle izlediğini tahmin ediyorum. Yüz elli yıl sonrası için öngörü geliştiren ve sistem oluşturan insanlar değerlidir. Görmek çok harika bir duygudur. Duymak mükemmel bir histir. Hissetmek, algılamak, duyumsamak muhteşemdir. Ama en değerlisi hissettirebilmektir. İşte bu yüzden seviliyor. 
 
Sevgi ve saygılarımızla...
 
ADİL SUNGUR IŞIK
16.09.2022 14:30
 
 
SULTAN AHMET DİSCOSU 
 
Bundan seneler önce bir soruya yanıtınızı okumuş ve çok gülmüştüm. Taa, o zaman sizin farklı olduğunuzu anlayıp anlatmaya başladım. Bir yorumcu hakkınızda kışkırtmanın ustası yazmış, az kalır. Siz çok ciddi bir devrimcisiniz. 
 
Soru şuydu: "Hocam, Avrupa' da satılık kiliseleri müze, sergi salonu, galeri filan yapıyorlar. Size veya sizin gibilere fırsat verilirse inadethaneleri ne yapmayı planlıyorsunuz? 
 
Yanıt: Sultan Ahmet örneği ile yola çıktığımızda zamanın din tüccarı zorbalarının yoksul Türkmen halk yığınlarının mallarını talan edip "kanı, malı, namusu helaldir" fetvası ile yaptıkları ve devamı olan bütün ibadethaneler; cennet vaadinde olduğu gibi MEYHANE, DİSCO, KERHANE, EĞLENCE MERKEZİ, KUMARHANE ve saire yapılabilir. Avrupalıların bir adım önüne geçip bu üşütük dincilere iyi bir ders vermek için benim önerebileceğim budur  
 
Bir de şiiriniz vardı hatırladığım kadarıyla: 
 
SİKEYİM 
 
Senin haccını, kabeni sikeyim. 
Sikeyim senin Allah'ını, peygamberini. Muhammedini sikeyim, Alini sikeyim. Hasanını, Hüseyini, Fatmanı, 
Ömerini, Ebu Bekirini, Amrını, Muaviyeni, Yezidini Osmanını sikeyim. 
Gelmişini geçmişini, sülaleni sikeyim. 
Varını yoğunu, dinini, kitabını sikeyim. 
 
Sırf gözünün önündekini görmediğin için. .... 
 
Oyy oy oy... Kaç sene geçsede üzerinden asla ölmeyecek gerçekler. İnsan denen varlık bu şiire daha pekçok ideoloji, ideolog, kişi, kurum, put, tapınak ekledi ve ekleyecek bu gidişle?
 
ADNAN UYSAL
11.09.2022 18:07
 
DAHA İYİSİ 
 
Metnin etkileyici yanı döngüleri takip ettirirken gösterdiği kaynağın kendisi olması. Yüz binlerce tez taraması yapmış olsanız bile buradaki kaynakçanın etkisinden kurtulmamız mümkün değil. Nedir pekiyi o kaynak sorumuzun yanıtını "kendi kültür odakları" olarak tespit ediyorum. 
 
Müthiş keyifli bir okuma ve bulmaca. Eğlendirirken öğreten ve öğrettikçe sistemine ekleyen canlı bir organizma var burada. Parçaları, organelleri de sizsiniz. Çok etkileyici. Çatışmanın unsur veya taraflarına acımıyor. Kayıplarını göze almış. Sonrası için ortam oluşturuyor. Literatüre katkısı kökleri farklılaştırması. 
 
Afrika veya Japonya' dan bir katılımcı Türk özelinde kendi kültür köklerine odaklanıp deşelemek zorunda hissediyor: "Acaba benzeri oluşumlar bende/bizde neler" sorusu aşırı yaratıcı bir soru. Bulmaya başladıkça kaşif coşkusuyla daha eklektik eğilimlere dalıyor, dalmak zorunda. Sırrını zaten ara ara verdiği çalışma biçimi çalıştırırken yarışa da itiyor. Herkese açık bu katılımda bütün katılımcılar eşit koşullarda yarışıyor. Alabildiğine canlı, yaşayan, yaratan, eşit, sınırsız, sınıfsız olmasının nedeni bunlar, benim tespitlerime göre. 
 
Diğer araştırmacılara önerim; sponsorlar sayfasında verdiği diğer/öncülü sitelere de dalıp parçaları öyle bütünleştirmeleri. Daha sonra yapılacak işler başlıyor. Kendi bulduğunuz formülleri yine kendi bireyliğinizi ortaya koymanız için bi dolu şifre, hazine, bulunmaz, bulunamaz, paha biçilemez. Bundan iyisi olamaz. 
 
Sevgi ve saygılarımla...
 
ELVAN USTAOĞLU
11.09.2022 15:24
 
ZAMANA UYUM 
 
Zaman nedir gibi o bilinen soruyu sormayacağım. Güncelle devam edip neden Musa Eroğlu veya zavallı ülkemizin gerçek profesörlerinden bazılarının din zırvası ile linç edilmeye çalışıldığını soracağım. "Zenci Bay Linç" şiiriniz araştırmayı derinleştirmek isteyenler için önerilebilir. Aslında siz ne kadar karşı çıksanızda burada toplumsal bir görev icra ediyoruz. Kendi bireyliğimizi keşfedip güçlendirirken sıyrılıp çıkmaya çalıştığımız toplum çeperlerini yarıyoruz. "Para var amvar" diyen Fahişe kendine öğretilen bir cümlelik Türkçe ile meramını ifade eder. Çok kolay, anlaşılması basit bir ifafedir. Sonraki mevzu kabulle ilgilidir. Tapınak inşacısına "ver bana orayı kerhane yapayım. Parası peşin" dediğiniz anda ipler kopar. İki buçuk tonluk kılıç tanrıları öldürür. Sırtından geçinen keneler emecek başka şeyler arar. Kan tükenince can zayıflar. Kraliçe ölür. Dünya değişir. Zorba kaçar. Şehitler kervanına bir kaç milyon kayıp daha eklenir. 
 
Hepsi yazılmış burada. Hem de seneler önce! 
 
ZEKA SINIRLARINI ZORLAYAN 3 SORULUK IQ TESTİ 
 
1 soru: Bir yarasa ve bir topun toplam maliyeti 1.10$'dır. Yarasa toptan 1 dolar daha pahalıysa topun fiyatı ne kadardır? 
 
2. soru: Beş makinenin beş ürünü üretmesi beş dakika sürerse, 100 makinenin 100 ürünü yapması ne kadar sürer? 
 
3. soru: Nilüfer yaprakların bulunduğu bir göl vardır. Yapraklar her gün iki katına çıkmaktadır. Yaprakların gölün tamamını kaplaması 48 gün sürerse, gölün yarısını kaplaması kaç gün sürer? 
 
Tahmin ettiğinizin yarısı kadar.
 
ALTINAY KIZILCA
08.09.2022 20:53
 
KAYIPLAR 
 
Yorumcu arkadaşlarımızın farklı farklı ipuçlarını bulup yansıttıklarını okudum. Her biri faydalı ve katkı veriyor. Daha önce var olup silinenenleri de hatırlıyorum. Benim yakaladığım ipucu "talancılıkla başlayan sürecin devamı". 
 
Günümüz dünyasında hazıra konan veya bilim insanlarının deyimiyle "dünyamızın mezarlıkları fosil yakıtlar" sorunu! Mafiaboss Putin ve ona güvenip etrafına toplananların tümünü ölü, ceset, leş toplayıcı hatta ölü derisi yüzücü iğreçliğinde duyumsuyorum bir diğer yorumcu arkadaşın "İsrail sahte labaratuar elmaslarından daha korkunç ve insanlık dışı olan; organ ticareti ki ülkemizden bile milyonlarca kayıp çocuk envanteri var" GERÇEĞİ. 
 
Değerli öğretmenimin yine başarılı olacağına ve hiç kimsenin yapmayı başarmaya bırakın düşünemeyeceği şeyi yapacağına ve herkese açık seçik göstereceğine eminim. Bundan yüz, yüz elli yıl sonra bu metni okuyanlar hayretlerini gizleyemeyecekler gibime geliyor. 
 
Herkese sevgi ve selamlarımla, insanlık zor.bir süreçti.
 
BESTE YURDAKUL
03.09.2022 04:54
 
 
ERKAN YAZARGAN 
 
Akımları ezberlemek ne işimize yarar sorusuna 222 bölümle cevap verirken yaptığı felsefe ile yol haritası gösterirken uyum sağlayıp sağlayamayanları ayrıştıran muhteşem farklı bir iş. 
 
Erkan Yazargan okumayı neden seviyorum sorumun yanıtı çok basit: Her zaman işime yarıyor. Sıradan yeme, içme, sevişme, başarı, arzu, var olma, yer edinme YERİNE yaratma / yarattırma itkisi sürekli işe yarar. 2011 şiirlerinden beri tanıdığım bu adamın bir defa bile yorulup geri çekildiğini görmedim. Bitip tükenmek bilmez enerjisinin kaynağı bence oynarken eğlenmek ve öğretirken deneyimlemek. Yaşantısını / tecrübelerini bu denli özgüvenli aktaran, gizlemeyen, başarı ve başarısızlıklarının farkında, ders alıp ders aldıran, cesur başka yazar bulamazsınız. Sipariş almaz. Kimse ona bir konu hakkında yazı yazdıramaz. Birisi yanlışlıkla bu hatayı yapsa bile kısa süre sonra pişman olur çünkü siparişçinin kitabını yazıp ifşa ediveririr. "Döne döne" deyip durduğu kendine güvenin mimarı ve öğretmendir. Sayısız örnekle anlatmayı sever ama tekrardan nefret eder. Kelime kullanırken bile aynı kelimeleri kullanmaz. Özellikle böyle yazar çünkü kendine güvendiği kadar Türk Diline ve dolayısıyla diğer dillere ve insanlara da güvenir. Kendisinden çok şey öğrendik. Arkadaşlarım adına da yazıyorum ki çok değerli yerlere gelmiş kendi alanında class işler yapan ve yapmaya devam eden pekçok arkadaşım var. Taa lise yıllarımızda "yerde çöple yer kazacaksan bile sanat ruhunla kaz. Uzmanlaş" deyip durup iyi yol göstermiştir. Kendisine bir şey istemeyen sürekli başkalarının ilerlemesinden mutlu olan bir insan. Seviliyor. Sevilmesi doğal. İyi birisi. İyilik yapan birisi. Kızdığı zaman bile faydanıza olan, sonradan anlaşılan, iyi bir insan. Ünvanları yok. Şirket kayıtları yok. Her hangi bir kurum veya kuruluşun hiçbir listesinde kayıtlı değil ama şahsen benim bildiğim yüzlerce hatta binlerce dernek, kurum, kuruluş, şirket ve kişinin fikir babası. Bunu sevip bunu yapıyor. Anladığım kadarıyla da sevdiği iş dışında bir iş yapmıyor, yapmaz, kimse ona yaptıramaz. 
 
Saygılarımla
 
NESLİHAN ÇETİNKAYA
26.08.2022 00:30
 
 
GÖZÜNÜ DEVLETE DİKMEK 
"sefalet" 
 
Neden? 
 
İki sebeple başlayıp yaymak isterim: 
 
1. Bireyin (fert anlamında. Bireyliğini gerçekleştirmiş insan anlamında değil) engellenmesi. 
 
2. Devletin baskısı. En temelde yine bilgisizlik olmakla birlikte toplum katmanları ve ilişkiler ağı insanı, bizimki gibi geri kalmış debelenen ülkelerde sürekli sınırlar. 
 
Bir kalıbın içine tıkmaya çalışır. Kalıplar dengesi diyebileceğimiz curcuna hakimdir. Sınırlar katı ve alılamazdır. Aksi davranış sergileyenler dışlanır, görmezden gelinir. Kimse bir diğerinin kurtuluşu için çabalamaz aksine çeker, çekmeler, tutar, bastırır, zorlar, ezer, imha eder, yok eder. Başka türlü davranmayı bilmez. Devlet çarkları içinde yer alanların tamamına yakını mesaiyi doldurmak, rutini tekrarlamak için çalışır, devlet şişer birey erir. Sürekli dert dinlemekten bıkanlar için öneri; en başından bu gerçeği bilip dışında kalmak için çabalamaktır. Orada gelişim ve mutluluk dolayısıyla huzur yoktur. Başka bir evrendir. İnsanlığın gelişimi ile ilkel kalmıştır. Paslanıp çürümektedir. Hangi yeni parçayı monte ederseniz edin verimliliğini yitirmektedir. Elinde bir şeyleri, sermayesi olanlar hareket edebilir ama hiçbir şeyleri olmayanlar, üstüne üstlük borç batağında kıvranan milyonları düşünsün. Hayat bir fırsat ve bu kısa fırsat debelenmekle geçip tükenecek. Kim ister? Hiç kimse. O halde akıllı insan akıllıca davranmak, olmadığı andan itibaren değiştirmek zorundadır. 
 
Mutlu günler... 
 
MOLLA İLE EŞEĞİ                 
"Mollaya İthafen" 
 
Büyücü müsün be mübarek 
Ne hale getirmişsin adamı 
Kulakları uzamış, anladık 
Kuyruğu da hadi neyse 
Semerine ne demeli, 
Başkası yapamazdı, büyü olmalı 
Sihirli değneğin nerede?   
Babandan mı kaldı miras 
Yoksa hocalarından mı, 
Kim  öğretti sana bu ilmi 
Hangi söz, hangi dua, tılsım 
Kitaplarda var mıdır, 
Birimi fısıldadı kulağına 
Yolda mı buldun yoksa 
Sen şeytanı şeytan seni 
Beslersiniz, ne anlaşma! 
"Aferin" diyesim geliyor da 
Ya beni de bulursa? 
 
Kulağımdan memnunum 
Doğrusu, kuyruk istemem 
Hele semere "asla" 
En iyisi uzak dur benden 
Yollarımız bile kesişmesin 
Hatta unutalım birbirimizi   
 
Eşek halinden memnun 
Baharı beklemede 
Taze çimen, kokulu otlar 
Bir de eş bulursa "ne ala" 
Cennet olur ona dünya 
Eski günleri aklına gelse de 
Bazı bazı dalsa da geçmişe 
Değnek değmiş, iflah olmaz 
Geleceğe bakmalı. 
Sesi de değişmiş hiç konuşmamalı.   
 
06.03.2011 TOKAT
 
İLKNUR YILDIRIM
14.08.2022 11:46
 
 
ROL YAPMAKTA BİR YÖNTEMDİR 
 
Anlaşılan şuki bağımlılıklarından kurtulup rahat bir yaşamı tercih edemeyeceksin. Bu durumda ne gibi öneriler geliştirilebilir? 
 
Öncelikle günümüz insanının NASİHATTEN nefret ettiğini bileceğiz. 17. yy başlarında metafizik tartışmalar o günün insanını nasıl bıktırmış, nefret ettirmiş, kendinden iğrendirmişse günümüz insanı da öyle nasihatten nefret ediyor. Haklı. Herkes munassih olunca üstüne üstlük yalanlar ayan beyan ortaya dökülünce değerli öğretmenimin yeni projesi "Gonuşan Kesik Kelle" "İtiraflar Projesi" daha bir anlam kazanıyor  
 
17. Site için çalışma başlattığını duyunca heyecanım arttı. Okurun önemle sorduğu "sıradaki proje nedir" sorusu beni de meşgul ediyordu. Tahmin yürüttüm. Hocamla konuşup tüyo almaya çalıştım ama geçen 2 yıldan sonra ne yapacağına dair en küçük fikir oluşturamıyordum. Ayaküstü bir kulis sırasında kulak misafiri olduğum sohbet ilgimi çekti. Sevindim. 
 
Erkan Yazargan, bu tür sorulardan her zaman nefret eder ve belli de eder kızgınlığını. Biraz kendisini tanıdığım için "şimdiye kadar yazılanları iyi okuyup iyi değerlendirdiniz mi ki yenisini merak ediyorsunuz" der. Masasının üstünde her zaman olduğu gibi yüzlerce dosyanın üstüste durduğunu tahmin ediyor, biliyorum. Diğer okur ve öğrencisi arkadaşlarım adına yazıyorum bunları. Başlığın Gonuşan Kelle olması yine muzip, eğlenceli, cesur, dolu, iddialı, kimine göre yıkıcı, tahrip ve tahrikkar, üretken, yapıcı, tetikleyen türden bir çalışma bence. 
 
Bekleyip göreceğizci tembel, sümsük, sinsi, adi, karaktersiz, pusucu, verimsiz, kıymetsiz, salyalı tiplerden de nefret eden ve bize de bu duyguyu yükleyen öğretmenimi beklemeden, tahmin yürüterek, mümkünse katkı vererek, istişare ile ama anlayanlarla yetkin ve bilginlerle, uluslararası yüz binlerlerce kişisini anında tetikleyerek, güvenerek, coşku ve çalışma azmiyle onunla birlikteyiz. Daha - henüz bu platformdaki soru ve önerileri yanıtlanmadan yeniyi yaratması onun özelliği. Mesafeli hareketten anladığım bu; anlaşılıncaya kadar biraz beklemek ve safların sıklaşması. 
 
Otuz yıldır tanıyıp bilip takip ettiğim bu adam şimdiye kadar durdurulamazlığını çoktan ispat etmiştir benim için. Üretmekten ayrı zevk alması belki de bir tatmin aracı. Deneyerek ilerlemesi belirgin yanı. Kaç deneyinde farkında veya değil denek, deney malzemesi olduğumuz önemli değil. Şahsen benim adımı dilediği gibi gerçek veya kod kullanabilir. Kendisine hiçbir dava açmayacağım söz veriyorum. Bu metin/yazı da onun belgesi olsun. 
 
Güzel bir yolculuk. İtirafçıları görüp okumak ayrıca zevkli olacak. 
Sevgi ve saygılarımla.
 
SERAP KESKİN
11.08.2022 17:55
 
 
MORONLARA ANLATIR GİBİ 
"işlem hacmi" 
 
Erkan Yazargan'ın tezlerinin ne kadar güçlü olduğunun anlaşılması için basit, herkesin anlayacağı bir kaç örnek vermek istiyorum. Metnin karakteri ve cesareti böylece daha iyi anlaşılabilir kanısındayım. 
 
Alt limiti 6 yüz milyon Amerikan doları olan bir fondan hareket edelim. Daha küçüklerin işleme girmesi bile imkansız, kapının önünden bile geçemez Dünyanın her yerinden herkesin kolaylıkla girip çıkabileceği anlık işlemlerle 7/24 çalışan alım, satım, değerlendirme, yatırım fonu. İçinde farklı yüzlerce şirket hissesi var. Ve bu minicik fon gibi milyonlarca milyarlık fon sürekli hareket halinde. Kurumsallaşma o kadar derin ki %0.001' e kadar paylaşıyor. En küçük hukuki bir sorunu olmadan tamamı yasal işlemler. 
 
İkinci örnek: Dünyanın her hangi bir yerinde çalışan sanayi tesisiniz/sisteminiz var ve diyelim ki anlaşmazlık nedeniyle kapatmak zorunda kaldınız ve tüm mal varlığı mahkeme denetimine girip durduruldu. Çalışamıyor. Öylece duruyor. Onlarca yıl mahkeme süreci devam ediyor dolayısıyla kazanamıyorsunuz. Ama aradan geçen yıllar boyu arsa ve diğer gayrimenkul değeri artıyor çalışmış kadar kar kazandırıyor. Böyle de milyonlarca tesisi var. Tamamı uluslararası hukuk güvencesi altında. Şimdi adı geçen üşütük dinci veya sinsi komünistlere tekrar soralım: 
 
Bu sistem BU SAATTEN SONRA sizin hayatta kalmanıza müsaade eder mi?
 
ONUR ERIĞLU
10.08.2022 20:19
 
 
DEĞİŞİM VE SABİTE 
 
Değerli üstadın (öğretmenler yetiştiren öğretmen) "geçen binlerce yıldan sonra ne değişti? Hiçbir şey ve çok şey" quantal kurgusu şahsen bana öğrettiği, öğretirken ısrar ettiği, zorladığı durumlardan bir tanesidir. 
 
Şimdi düşünüyorumda ünlü "mağara resimleri" konusu ne kadar eğlenceli geliyor: Kullanılan malzemesinden konumuna, biçiminden renklerine binlerce akademik yazı/makale var elimizde ve hararetle yazılmaya devam ediyor. 
 
O işi yapanın derdi/amacı neydi, kimdi..? Müzelere doldurulup milyarlarca dolar ziyaretçi ücreti alınan sayısız eser. Sayısız sanatçı. Usta. 
 
Hikayelerde kendini arayan insan filmlerde kendine benzeyeni ararken günümüzde BİLGİSAYAR OYUNLARI ile sinema ve müzik sektörlerini katbekat aşan KENDİLİK/KENDİLİKLER. Ne kadar eğlenceli. 
 
 
Bundan Sonra   
"Geleceğe İthafen" 
 
BUNDAN SONRA   
 
Bütün bunlar ne idi: 
Sızlanmalar, dert yanmalar 
Feryat, haykırış belki 
Dosta sitem, zalime uyarı 
Bir gösterme, işaret, geçmişten haber Yaralara bir parmak 
Katledilenin yanında durmak 
İçine dalmak kan gölünün ve 
İlham aldıklarımızı söyledik ..... 
 
Kim ister ki dünyayı yakmayı 
Kim der "kötülük istiyorum." 
Herkes kendince 
Daha iyi, daha güzel 
Daha doğru, daha parlak 
Yarınları kuracak... 
 
Çarkları çarpışıyor 
Doğru, haklı ile yanlışın 
Dişleri ha kırıldı, ha kırılacak 
Düzen kuran kim; 
Öyledir, böyledir, şöyledir 
Binler düşünce söyletir. 
Emir vermeli mi? 
"Hizaya geç!" 
Yoksa tutuşturmalı mı ormanları 
Tek tek evleri dolaşıp 
Çocukları toplamalı mı? 
Ateşe mi atmalı beğenmediğini 
Kovmalı mı, sürmeli mi? 
Zindanlara mı doldurmalı yoksa 
Bir daha görmemeli mi? 
Kenara çekilip, oturmak 
Ölüm mü beklenmeli yoksa 
Ağzını dikip, gözünü yumup 
Kulağını mühürlemek 
Deliliğe mi vurmalı, bir gülücük?   
Çamura üflemeli de nasıl? 
El sürmeli de nasıl? 
Öyle bir yere çık ve bak 
Önce kendini gör 
Geçmişin bütün detaylarını 
Olanı, olduranı 
Zihnindeki beyaz nokta 
Açılsın artık 
Bağsız, bağlantısız bir bağ 
Eskilerin "gönül gözü" 
Şimdilerin modern ilim, 
Yeniçağ. 
 
Beğenmiyorsan dostum 
Şikâyetin varsa ondan, bundan 
Kendin kur, 
Sende yap bir şeyler! 
Daha iyi daha güzel.   
 
Nasılda meyillidir insan 
Hemen kavgaya dalmaya 
Biraz dursa ve baksa 
Kendi bulsa, kendi yapsa 
İnan zor değil, önce sıyrılmalı 
Kendine gelmeli 
Bakmalı, görmeli, bulmalı 
Bir program yapmalı. 
Programın yoksa 
"Giriş, gelişme, sonuç 
Girdi, işlem, ürün, denet" 
Bilmiyorsan bir bilene sormalı 
Yoksa kılıç! 
Yoksa ateş! 
 
10.03.2011 TOKAT
 
AYŞE GÜRBÜZ
10.08.2022 06:50
 

KATİLİN AYAĞINA SARILMAK 
"bundan iyi/kötü cehennem olmaz" 
 
Sübyancı Bedevi ile Celladı eserinizi okuduğumda irkilmiş, sarsılmış, titremiş, korkmuştum. Uzun süre kendime gelmemiştim. Benim kıvranarak büyük patlamamı yapmamın sebebidir. Bu gerçekleri yazıp yayımlayabilecek bir başka yazar çıkmadı/çıkmıyor malesef  
 
"Altı yaşında bir çocukla evlenene dünyanın her yerinde ve her zaman sübyancı denir. Şimdilerde pedofil diyorlar. Birinin emriyle kafa kesene de cellat derler. Bunlar değişmez tanımlardır. Makabli ve mabadını bilmeyen gerçeği bilemez. Kolum yoruldu diyen celladın şikayeti yorgunluktan, karısının şikayeti sürekli üstü başı kan içindeki kocadandır. Yorulan cellada sübyancının önerisi diğer kolunu kullanması iken üstüste yığılan cesetlerin çukurlara gömülmesi bir başka iştir. Aradan geçen elli altmış yıl sonra celladın kalan bütün çocukları sahrada kıstırılıp erkeklerinin kafaları kesilip mızrakların ucuna geçirilir. Kadınları da kesik kellelerle şehir şehir gezdirilirken elleri zincirlidir. Emevilerden sonra Abbasi, Moğol, Fatımi, Selçuklu, Osmanlı bu cehennemin ateşini körükler durur. Günümüzde bile bu lanetlenmiş coğrafyada yaşayanların iflah olmaları imkansızdır. Üşütük İbrahim ve çocukları ile başlayan kan akıtma törenleri bitmez tükenmez." Katilinin bacağına sarılmak ile katiline aşık olmak benzeşir ama farklıdır. 
 
CELALİ OKÇU              
“Sadrazama”
 
Kaleönü mahallesinin eski evleri yıkılacak Riskli bölge ilan etti müdürlük 
Kale restorasyonu bu yöne kayacak Yıkılacak evlerin yerleri park olacak 
Çim serpilecek, çam dikilecek ve bank...   Beş yüz sene öncesi celali okçunun 
Şimdiki deyimiyle sneiperinin 
Tek okla vurup öldürdüğü sadrazam 
Bugün ki deyimiyle başbakan 
Vurulmuştu işte bu kalede. 
Tokat Kalesi Roma yapısı 
Şehrin en yüksek dağı 
O gün sadrazamın burada olduğunu 
Bilen birkaç kişiden biri 
Haber uçurmuştu babaya. 
Gözü en keskin 
Bileği en güçlü, titremeyen 
Bir Celali 
Tek okla indirdi zulmü yere 
İşte burada geberdi domuz, 
Yaban domuzu. 
Bilir misin nasıl avlanır yaban domuzu? Yolundan; 
Hep aynı yerden gelip gider çünkü 
Hep aynı yerden
Yoluna durup çaktın mı? 
Tam alnının ortasından 
Yığılıverir debelenmeden 
Ama böğürerek 
Pis kokulu, kalın derili, necis, haram... 
 
25.11.2013 TOKAT
 
TUNCAY KERİNÇSİZ
09.08.2022 21:35
 
 
KOMÜNİST KOMEDİ 
 
Ayılar ve ayı türü pandalar neden komiktir? 
 
Sevgili öğretmenimin seneler önce altını kalın çizgilerle çizip bu Web yayımında kayıt altına aldığı gerçekleri görmek için uzman, akademisyen, profesör, bilge, süper zeki olmaya filan gerek yok aslında. Onun özelliği "felsefe ve sanatla bilimsel bilgiye doğru yürüme" öğretisi. Çok defa hata yapıp kararsızlaştığımızda bize ısrarla tekrar ederek öğrettiği bilgi. 
 
Metni okurken tırmıklayan, canımızı yakan, içselleştiremediğimiz, kabul edemediğimiz veya anlamadığımız/ anlamak istemediğimiz yerlerle karşılaşıyoruz. Ona baktığımızda "sanat bilinciniz varsa ve felsefeyi de aslında bireyin işlerinden bir iş olarak öğrenmişseniz İSPAT derdinizin olmayacağını da öğrenirsiniz" diyor. Ne kadar değerli bir bilgi. Komünist Çin veya avaneleri, onun çevresinde dönüp dolaşan ezikler de tıpkı Çin Malı gibi sahte ve çolpadır. Bir işe yaramaz. Kullanıp atacak kadar bile ömrü yoktur. Boş iştir. Koftur. Yalandır. Kandırmacadır. 
 
İran İblisler Devleti'nin tenekeden füzeleri gibi oyuncak Devleti de ancak kendi halkı, inananları, mü'minleri, yandaşları, aptalları, inamışları, yoldaşlarını yakıp kavuran geriliklerdir. Sizce de tuhaf değil mi Çin, Kuzey Kore, İran, Rusya gibi aslında komünist yeşil, kara veya kızıl mafya sistemlerinin birbirleriyle kanka, yoldaş, gardaş olmaları? Çok sevdiğim şiirlerinizden biri:                                                 
"Essah'a İthafen"  
BOGO DİRENİŞ ŞARKISI 
Özgür vatanım için savaşsın! ... 
 
Elindeki ayağındaki 
Zincirlerini (komünizm, dincilik) kırsın halkımın 
Hürriyet âşıklarına ilham olsun 
Bir taş dikin başıma kırmızıdan 
El değmemiş bizden bir taş 
Torunlarım olursa 
Onlar da gelsin, bayram gibi 
Şenlikler yapılsın 
Aranızdayım, hiç ayrılmamışçasına 
Danslar ediyorum sizinle 
Belki sizden 
Daha da çok sevineceğim 
Sizinle. 
Çocukların sevinç çığlıkları 
Göğe yükselsin 
Gençler el ele tutsun 
Herkes birbirinin gözünün 
İçine baksın 
Yensin, içilsin 
Hoş geldin hürriyet 
Hak'tan başkasına 
Boyun eğilmesin 
Entrikacı zorbanın 
Ağacı kurusun, bir daha 
Asla çıkmamacasına 
Hakça paylaşım olsun 
Açlıktan ölmesin kimse 
Kimse hor görmesin diğerini İnsanlık esas olsun 
Kin kurusun, nefret ölsün 
Yücelerin yücesine yüceltsin insanlığa 
Her nefes, her can 
Gözden yaş silinsin 
Ölüm, ölsün 
Can, sonsuza karışsın.   
 
10.02.2011  TOKAT 
Sanata İzin kitabınızdan
 
İZZET GÜLTEKİN
02.08.2022 18:36
 
 
YOL HARİTASI 
 
Yorumlardan çıkardığım "metnin bir yol haritası" oluşturduğu ve öngörüleri ile yaşayıp taraftar kazandığı bilgisinden sonra bir okuma listesi yaptım. 
 
İlk önce metnin başında verilen Cezaevinden Notlar ve daha sonra o metnin de başında verilen Gece Dilekçeleri'ni okudum. Sondan başa doğru bir okuma olduğu için süreç bende tam oluşmadı. Diğer okur arkadaşlara önerim baştan sona doğru okumaları! 
 
Semaha Şiir 
Şiirle Semah 
Hikmet Damlaları 
Sanata İzin 
Mana Yazıları 
Sade Yazılar 
Diziler 
Zuhuru İzlemek 
Essahtan Erüklübaba'ya 
Kayıp Kitap 
Bu mu Dünya 
Gece Dilekçeleri 
Sanat Eleştiri 
Diyalog Sanat 
Cezaevinden Notlar 
ArtCritics 
Sinsi Komünistler 
 
Bütün bu okumalar için cebinizden beş kuruş para çıkmayacak aksine geçen 40 yıllık özellikle Türkiye literatüründen eşsiz bir hazineye sahip olacaksınız. Daha sonra "Erkan Yazargan Literatür" taraması yapıp, yaşayan bin isimden birisinin neden sadece tek Türk ismi olduğunu öğrenip gurur duyabilirsiniz. 
 
Sevgi ve saygılarımla
 
EVREN KUTLUĞ
28.07.2022 13:49
 
 
ŞAKA İLE KARIŞIK 
 
Metnin genelinde benim en sevdiğim, hoşuma giden, arkadaşlarıma
önerdiğim kurgu özü; "bu ülkenin ne eşeği, ne baharı, nede taze ot hülyaları bitmez. Herkesin Mehdi, ideolog, şah, padişah olduğu bir yerde tabii ki akıl hastaneleri mehdilerle, mesihlerle doludur" cümleleri oldu Doğru. 
 
Kahvehanelerdeki işsiz güçsüz taifenin kıyasıya tartışmalarla ülke yönettiği bir ilahi komedya hakimdir burada. Savcıların şebeke/çete kurup avukat, polis ortaklığıyla mala çöktüğü başka kaç ülke vardır? Görevdeyken Yezit, kovulunca Alevi olan ifşacı sahtekarlar. Seyyidim deyip milleti dolandıran dedeler. Şeyh ölünce "rüyamda gördüm, şeyhliği bana bıraktı" diyen şizofrenler. Din bokundan bir türlü kurtulamayan çürümesi ve iğrenç kokuları etrafı sarmış üşütükler, manyaklar, geri zekalılar, hastalar, bağımlılar, çeteler, menfeat çarkları, yalancılar, talancılar ve mıknatıs gibi cinsine çeken kalabalıklar. Kısaca insanlığın başına bela bir yığın pislik  
 
Çözüm önerileri o kadar kısa, kesin ve doğru ki bir kaç kez okumama rağmen dürüstlüğünde bir sapma görmedim. Israrla itiyor kendine çekmeye çalışanları. Pervasız. Pervasız olduğu kadar acımasız. "Bu insan neyini kaybetmiş ki böyle EŞSİZ bir metin yazabilecek kadar vazgeçmiş" sorusunu sorup metinden önceki metinleri bulma telaşına kapılıyor bazen "birileri çıkıp bu adamdan özür filan dilese de bu iş bitse" diyorsunuz. 
 
Gülümsetirken sarsan, sarsarken kızdıran hatta köpürten farklı bir metin. Aklımdaki deli soru: Şimdiye kadar bu adamı neden kimse durduramadı?
 
ESER TAŞKIRAN
27.07.2022 15:15
 
 
ŞEY 
 
Bizim insanımızın anlamadığı ve anlaması imkansız olan şey nedir? 
 
Öncelikle "Bizim İnsanımız" tabiri/tamlaması gerçek değil deyimdir burada. Bütün bölgeyi hatta Doğuyu kapsayabilir. Tersine bir örnekle devam edeceğim. Lütfen dikkat! Japonya Japonya Doğuda ama Batılı bir ülkedir. İlginç bir projeleri var. Yüz yıl gibi bir süre için planlanmış. Yirmi Trilyon Amerikan doları bütçeli. "Mars' ta Yaşam Kolonisi". Projeye bakınca tam biz Türklerin ideallerine yakın bir iş deyip gülümsüyorsunuz. 
 
Projenin sorusu şu: Farklı yer çekimlerinde yaşaması imkansızlaşan İNSAN nasıl uyum sağlayacak? Tamam. Sanatın sorusu şu: Bu proje özelinde yapılacak bütün işler hangi sanat kriterine göredir? Doğruya biz sorularımızı hep buraya yani dünyamıza göre soruyoruz! İnsanlık adına Japonya proje yapıp hayata geçirirken nerede biz neredeyiz? İşte sorunun tırtıklısı Can yakıcı değil mi? Üzülüyorsunuz. Farkına vardım. Anladıysanız tabii. Bizim insanımız derken kastedilen odur işte. Üzülmeyi ZATEN haketmiş olan. Neden? Çünkü o insan yaşam fırsatını elinden çoktan kaçırdığı için hiçliğe, yokluğa, yokoluşa mahkum edilmiş. 
 
Bir örnek daha: On altı yaşından kıpır kıpır canlı bir gencimizle tanışmıştım adı Burak. O kadar soru soruyordu ki ölene kadar devam edecek sanırsınız... Bir süre sonra sesinin kesildiği görüp "ne oldu sana enerjini kaybetmiş sorularını bitirmiş gibisin" diye sordum. "Hocam, lütfen benim adımı vermeyin/yazmayın; yobaz bir ailem var. Beni barındırmazlar" dedi. Şimdi suç nedir, suçlu kimdir, hiçlik nedir, fırsat nedir, yokluk nedir, oyalanma nedir, kanma ve kandırılma nelerdir bir daha düşünelim. Japonya'nın fırlatma rampaları filan yok ama SpaceX ile anlaşma yapıp (burada gizli reklam oldu) tüm malzemeyi onun aracılığı ile göndermek istiyor. Özel şirket de "olur" verip işe başlıyor... Haydi, iyi günler
 
 
ZERRİN DEMİREL
23.07.2022 01:14 


PASTADAN PAY 
 
Bazıları neden payını alamaz? 
 
Bilinen dünyanın paylaşılanları; market alış verişine gittiğinizde market arabasını doldurduğunuz kadar, üzerinde fiyatı yazılı ürünlerden, ihtiyaç veya istekleri karşılayan, açlığımızı veya başka ihtiyaçlarımızı karşıladığımız kadardır. Düzenli gelir düzenli gider dengesi. "Bankanızda/bankalarınızda ne kadar krediniz var" sorusu önemlidir. Paranız veya ihtimal dahilinde paranız kadar adamsınızdır. Öncelikle bu gerçeği ASLA gözardı etmeyin. 
 
Konuyla ilgili detayları metinde buldum. Sonuca nasıl varıldığını incelerken DİĞER OKUR/LAR gibi diğer webyayımlarını da inceledim. Muhteşem. Süreç, ilerleme, kurgu, hikayeler, sistem, sistematik, metodoloji, öngörüler, işlevsellik, giz, sırlar, sır ehli, sır saklama, ehline verme, seçimler, görevlendirme, biçim ve biçemler, renkler, tonlar, realize ediş yöntemleri, ısrar, iddia, meydan okumalar, kavga tarzları, kendini oluşturma ve güven, yaratıcılık, çekirdekler, öz, kültürel güven ve benzeri binlerce konu en yüksek perdeden ÖRNEK oluşturulmuş. 
 
Bir insanın baştan sona okuyup bitirmesi imkansız çokluk ve yoğunluğa sahip olduğu için; bir insan bunca özel/özgür/özgün işi TEK BAŞINA nasıl yapıp bitirmiş sorusunu sorup duruyorsunuz. Geleceğe dair ideal eleştiri yaparken "insanlığın evrene hatta evrenlere yayılacağı" ideali baştan çıkarıp kışkırtıcı. "Daha çook başındayız" derken de karşısına aldığı (sinsi komünist veya üşütük dinci) binlerce yıllık katmerli düşmanlarının tümüyle alay ediyor: "Hepinizi imha edeceğim. Buna gücüm var" demek gerçekten BÜYÜK İŞ. Takip etmeye çalışıyorum. On yıllık dediği son proğramının 1,5 yılı geçmiş bile! Bazen bir ürperti kaplıyor içimi bazen tarif edilemez coşku ile doluyorum. Bu arada teknoloji haberleri bunalımdan çıkmama neden olup temiz hava/nefes aldırıyor. Çok zor bir öneriniz var hocam. 
 
Öğrencilerinizle birlikte başarılı olmanızı diliyorum. Birey için verdiğiniz bu mücadele bence çok değerli. 
 
Saygılarımla
 
İrem ÇİÇEK
22.07.2022
 
TARAMA
 
Sadece metinde geçen isimlerle ilgili bir tarama yaptım ve karşılaştığım sonuçlar daha derinlere dalma arzumu artırdı. Yorumlar da ilgi çekici. Bir süzgeçten geçtikleri anlaşılıyor. 
 
Öncesindeki sitelere derinlemesine dalıp yorumlama yeteneği geliştirmek ve okuyucu veya öğrencilerimize örnekler verebilmek için benim tarama önerim her zaman geçerlidir. Tarla bu kabak bu: Nasıl verim elde edip hangi çekirdeklerden ne üreteceğimiz bize bağlı. Hayatın her alanına hitap eden dev bir külliyat var burada. Ödül kabul ettiği "kendi atılımınızı gerçekleştirmeniz" SADECE size bağlı. Sizler de farklı taramalar yaparak arzunuzu coşturabilirsiniz. ŞinzoAbe'nin öldürülmesini ayrıca nefretle kınıyor Mafiaboss Putin'in de insanlık tarihinin karanlık sayfalarına biran önce geçmesini arzuluyorum. 
 
-İsim Taraması, 
-Tarih Taraması, 
-Konu Taraması, 
-Sayı Taraması, 
-İdeoloji Taraması, 
-Din Taraması, 
-Ahlak Taraması, 
-Yazar Taraması, 
-Veri Taraması, 
-Sanat Taraması, 
-Felsefe Taraması, 
-Literatür Taraması, 
-İroni Taraması, 
-Provokasyon Taraması, 
-Ekonomik Değer Taraması, 
-Kültür Taraması... 
 
Gönül ÇEBİ
08.07.2022
 
29 HAZİRAN 2022 İTİBARİYLE 
 
Sitenizin yayına başlamasından bugüne kadar olup bitenleri özetlemek istersem kısaca "sinsi komünist angutların darmadağan olduğunu ve üşütük dincilerin de hâlâ uyanamadıklarını" belirtebilirim. Kutluyorum. Her bölümün altına imzamı atıyorum. 
 
Gerçi siz bu tür katkıları beğenmeyip kopyacı, ilkel, verimsiz, işe yaramaz, popüler dolayısıyla zaman kaybı sayıyorsunuz ama İNANIN günlerce irdeleyerek bu sonuca varıyorum. Sadece içinde bulunduğumuz bu siteniz değil SPONSORLAR sayfanızda listelediğiniz diğer sitelerinizi de irdeleyerek ve zaman zaman dışardan görüş, danışmanlık alarak YAŞAYAN PUZZLE'I birleştiriyorum. Daha sonra kendi sitemde "bu deneyimlerimin hikayesini" yazacağım. 
 
Diğer okura önerim öncelikle SAKIN acele etmeyin ve önyargısız ele alın. Burası bir hazine. Felsefe ve Sanat Tarihi meraklıları ile sinema sanatı çalışanları anlayabiliyor. Siyaset, devlet, hukuk, edebiyat, psikoloji alanları için baya zorlayıcı. Şöyle bir metot takip edebilirsiniz; gerçi metinde bu öneri bir kaç yerde geçiyor: Dışına çıkmadan içinde yaşadığınız problemi, sorunu, sorunları ASLA çözemezsiniz. Dışına çıkın! 
 
Kolay değil. Kabul ediyorum. Ben de bir çok yerde zorlandım ama beni kurtaran diyaloglar oldu. O kadar doğallar ki tamda ihtiyaç duyulan anda ilaç gibi işe yarıyorlar. Burada komplex bir yapının, sistemin büyük bir kombinasyonu sunulmuş. Oryantasyon için acele etmeden, sindire sindire gezmek gerekiyor. 
 
Herkese saygılarımla.
 
İlhami DÜNDAR
29.06.2022
 
HAYRANLIK 
 
Mücadeleci insanlara neden hayranlık duyulur sorusuyla başlamak istiyorum. 
 
Metinde gördüğüm başdöndürücü karmaşa benzerlerine hiç benzemiyor. Mücadeleci insan hikayelerinin hayranıyım. Okur veya izlerken yüreğim yerinden çıkacakmış gibi olur. Kadın, erkek veya kendini nasıl hissedip ifade ediyorsa etsin DEĞİŞİME zorlayan iddialı işler bunlar ve aslında çok azı başarılı. 
 
Erkan Yazargan sürecinin ortalarında bir yerde Big Bang' ini gerçekleştirdiği izlenimindeyim. Takip etmek çok keyifli. Bizimki gibi geri kalmış toplumlarda süreli proje hazırlayıp gerçekleştiren neredeyse yok gibidir çünkü hayal alemlerinde, gerçekten kopuk zavallılar olarak bitmek tükenmek bilmeyen projelerimiz vardır ve hiçbiri de bitmez olmaz Erkan Yazargan böyle değil. Tüm projelerini süreli yapıp gerçekleştiren nadir insanlardan. 
 
Dincilik veya komünizm gibi "kendilerini mücadeleci" ilan edip kurban vermeye odaklanmış, ne pahasına olursa olsun zafer/fetih odaklı inatçı yapıların tümüne birden meydan okuyup korkutmak, korkudan tirtir titretmek için bu kişinin ya gerçekten deli yada üzüm salkımı gibi testislerinin olması lazım. Hayranım. Aldığı veya alacağı tüm tepki, yıkım, imha, tehdit, dışlanma, baskı, yıldırma, manipülasyon veya provokasyonlara rağmen "bildiği yoldan, yalnız başına gitmek" büyük cesaret işi. 
 
İnsanlığı da bunlar oluşturup ilerletiyor zaten. Müteşekkirim. İyi ki varsınız...
 
Eser ÖZTÜRK
22.06.2022
 
LİTERATÜR 
 
"Erkan Yazargan literatür" taraması yaptım. Şaşırtıcı sonuçlarla karşılaştım. 
 
Bin kişilik uluslararası literatür listesi oluşturan kuruluşun listesinde tek Türk. Merak ettim, acaba diğer Türk dünyası yazarlarından bir isim var mı diye. Yoktu. Merakım arttı. Sebebini öğrenmeyi iştahla istedim. Kendisine ulaşmaya çalıştım. Ondan öğrenmek istiyordum. "İnanın haberim yok, neden bahsettiğinizden" dedi. Afallamıştım. Kurumla iletişime geçip yazılı bir metin gönderip sorularımı sordum; kriterleriniz nelerdir dedim. Yanıt alamadım. 
 
Zihnimde deli sorular.
 
Ayşegül Saraç
12.06.2022
 
SÖYLENMEMİŞ YAZILMAMIŞ BİR KAÇ ŞEY
 
 İsrail ürünü SAHTE labaratuar elmasların gayrimeşru sistemin değer ölçüsü olduğunu yazıp kurgunun önemli bir ayağını bunun üzerine yaydıktan sonra BİLE insan denen iğrenç varlığın bunu bile kabul edip içselleştirmesinden, onaylamasından sonra ne yapabiliriz? 
 
Taraftarlık güdüsüyle sürüsünün yanında duran koyun, sadece koyundur. Doğru mu? Doğru ise devam edelim: İsrail Meselesi başlığını atıp İsrail neden meseledir sorusunu sorduktan sonra ne güzel, kısa ve öz yanıtlamış, yanıtlanmasına bir yol göstermişsiniz. Yorumlardan birinde dikkatimi çeken "Kurguya Ekler" başlığı altına yazılanları da beğendim. 
 
Organ Ticareti 
 
Zengin bir insan için paha biçilemez şey kendisinin ve sevdiklerinin sağlığıdır. Böbreğini satıp uyuşturucu alanlardan bahsetmiyorum. Taa Venedik Taciri'nden beri bildiğimiz inatçı, yoz, yobaz, bağnaz Yahudi'nin alacaklı olduğundan yüreğinin en yakın yerinden bir parça et kesip almayı istemesi... 
 
Mesele bu değildi, savrulduk. Günümüz dünyasında bütün deprem, başka afet, savaş ve çatışma alanlarında ÖRGÜTLÜ bir sağlık teşkilatı ile karşılaşırız. Bunlar başta Kızıl Haç olmak üzere yardım kuruluşu kaftanında faaliyet yürüten organ tüccarları olup tamamı yasadışıdır ve TUHAFTIR Kİ istisnasız tümü İsraillidir. Suriye' de bile... 
 
Haydi bakalım, bunu da içselleştirin. Ülkemizdeki "kayıp çocuk" sayısını bir araştırın, yıllara ve rakamlara bakın..! 
 
İnsan olduğunuz için utanacaksınız.
 
Bestami ÇATALBAŞ
28.05.2022
 
 
BİR BULUŞ 
 
Metinde bulduğum en ilgimi çeken özlerden biri "devletler, hükümetler gelip geçicidir. Biz sonsuza yatırım yaparız. O da insanlıktır" cümlesi oldu. Çok düşündüm. Devlet kurmadaki mahareti ile övünmeye hakkı olan Türklerin bahsini ettiğiniz özle ilişkisi nedir? En başta belirtilen "tersine kurgu" ile anlamaya çalıştım olmadı. Daha sonra "yazının önüne sözü geçirme" vurgunuzla birlikte tekrar düşündüm. Bir şeyler canlanmaya, kıpırdamaya başladı. Günlük meşguliyetlerimiz nedeniyle odaklanmada zorlanıyoruz. Daha çok zaman geçirme, eğlenme veya bir kazanç arayışında olduğumuz için bağları kurmakta zorlanıyoruz. Diğer okura önerim puzzle parçaları gibi ekleyerek ilerlemeleri. Korku, şiddet, gayrimeşru, cezaevi, savaş, ölüm, kavga, didişme, delilik ve benzerleri sizi metinden uzaklaştırabilir ama Aslında metnin amacı ZATEN bu adı geçen olumsuzluklardan nasıl kurtulabileceğimizle ilgili öneriler sunması ve beyin faaliyetine davet ve sonrasında EYLEM dediği aşama kaydederek ilerleme. İnsanı yalnız bırakıp kendi başına neler yapabileceği, yapması gerektiği ile ilgili müthiş bir enerji yükü var. Örneklerine bu denli derli toplu başka bir yerde rastlayamayacağımız metnin en az elli yıllık tecrübi bir birikim olduğu kanısındayım. 
 
Teşekkür ederim.
 
Ali Hasan DEMİRTAŞ
 
 
AKIŞKANLAR MEKANİĞİ 
 
Arşimet'ten beri Akışkanlar mekaniği, akışkanların (sıvılar, gazları ve plazmalar) davranışlarını ve onlara etkiyen kuvvetleri inceleyen fizik dalı olarak tanımlanır. Durağan hâldeki akışkanların incelendiği akışkanlar statiği ve hareket hâlindeki akışkanların incelendiği akışkanlar dinamiği olmak üzere ikiye ayrılır. Özellikle akışkanlar dinamiği olmak üzere akışlar mekaniği, aktif bir araştırma alanıdır. Birçok problem ya kısmen ya da tamamen çözülememiş durumdadır ve genellikle bilgisayar kullanılarak sayısal yöntemlerle sonuçlar bulunmaya çalışılır. Bu yaklaşım, hesaplamalı akışkanlar dinamiğinin  konusudur. Bunun dışında deneysel yaklaşımlar da mevcuttur. Metinle alakasına gelince; güç, sermaye, birikim, insan, kültür, politika, sanat, ilerleme, hacim, kurgu veya sistematik, sistem güvenliği... aklınıza ne gelirse - metinde geçen kelime ve kavramlar silsilesi HAYRETAMİZ bir mekaniği de sunup gösteriyor. Yorumcu bir arkadaşın matematik rakamsal değerleri görmesi gibi ben de bu mekaniği görüyorum. Bir kaç defa okudum. Önce zihnime yerleşmedi. Daha sonra zorlandığım yerleri not alıp tekrar okudum. Film kurgusu gibi sunulan metnin aslında bir alışkanlık olduğunu aslında "içsel dürtünün dayanılmaz, anlık, günlük orgazmını" gördüm. Önce midemi kasan cümleler daha sonra pekçok doğuma sebep oldu. Şahsen benim hayat boyu hiç girmek istemediğim tartışmaların içinde buldum kendimi. Zaman kaybettiğimi ve günlük işlerimin aksadığını farkettim. Daha kötüsü ve zoru sürekli değişime zorlamasıydı. Kurtulamadım. Çekimi çok güçlü olduğu için mutlaka çözmek ve daha derinden anlamak, hissetmek istedim. Kendimi yalnız hissedip korktum. Başkalarına sordum. Tıpkı diğer okur gibi özünü merak ettim. Yazarın "o metin bundan seneler önce yazıldı yani üzerinden çok şey geçti. Artık bir değeri yok. Yeni şeyler var artık" sözü ikna edici gelmedi bana. Israrla bir şey saklıyor izlenimi edindim. Başka benzerleri olup olmadığını merak edip şimdiye kadar olan okumalarımı gözden geçirdim. Bağ kuramadım. Bir insanın özgünlük iddiasının nasıl bu kadar yüksek olabileceğini düşündüm. Başka ciddi okur arkadaşlarıma önerip fikirlerini aldım. İnanın, herkeste o hayret vardı ve tümü farklı bir etki almıştı. Tekrar okumaya cesaret edebilirsem bu defa baştan sona doğru değil kendi dizilimimle okuyacağım. Boşlukları kendim doldurmak istiyorum hemde büyük bir iştahla. 
 
Teşekkür ederim.
 
Evren TAŞKIRAN

BEYİN FAALİYETİ
 
Benim şahsen burada ilgimi çeken şey beyin faaliyeti. 
 
Buradayken beynimin çalıştığı hissediyor ve zevk alıyorum. Başka bir moda geçip sıyrılmamı sağlıyor. Dinlendiğimi hissediyorum. Not alıp daha sonra düşünme gibi bir aceleciliğe kapılsam da kendimi kontrol edip odaklanma ihtiyacı duyuyorum. Erkan Bey'in farkı bu. Karşılıklı konuşmalarımızda da bu baş dönmesini her defasında yaşatıyor. "Seni biraz dinlendireyim" derken aslında düşünmemi istediğinin farkına varıyorum. Karşılık beklemeden yapılan bu işin bir amacı olmalı diye çok düşündüm. Diğer arkadaşlarla da diyaloğa geçip "buradaki menfeat nedir" sorusunu sordum. Neredeyse tamamı bu karşılsızlığı paha biçilemezlikle özdeştiriyordu. Taraftarlık bilinci mi geliştiriyorlar acaba diye merak ettim daha sonra. O da değildi. Sponsorlar listesine odaklanıp daha derin/eski yazılara ve çalışmalarına göz attım. Hepsi çok farklı alanlarda farklı işlerdi. Kitlesini merak edip etki alanını araştırdım. Neredeyse hiç kimse tanımıyordu. İşte o zaman bu işin propaganda veya menfeat, taraftarlık işi olmadığını anladım. Daha ilginç bir örnek vereyim isim vermeden: Diyaloglara katılan bir kaç sanatçıdan duydum bunu; "çok değişik bir deneyim. Diyalog tamamlandıktan sonra benimle iletişimi tümüyle kopardılar nedense". Neden olabilir ki genel olarak insanlar günümüzde daha popüler, daha tanınır, daha meşhur olmak isterken -bu arkadaşların toplumdan kaçmaları? 
 
Bence siz de düşünün... İstismar sorunuyla ilgili ise kısaca şunu belirtmek istiyorum; gelinen aşamada çıtanın en yükseğinde açıkca ortaya çıkan KAYIT SİSTEMİ itirafın önüne geçiyor. Eskiden itirafla sonuç almaya çabalayan sistemler artık itirafı bile gerekçe kabul etmeyip KESİN DELİL prensibini uyguluyor. Olması gereken de buydu bence. Hocamın dediği gibi fazla kafa ütülemeden kot devri insanı gibi bitireyim. 
 
Başımızın çaresine bakabiliyoruz artık.
 
İrem ATMACA
20.05.2022
 
CEZAEVİNDEN ÇIKIŞ
 
İfade edildiği gibi ASLINDA kendi ellerimizle inşa ettiğimiz cezaevlerimizde mahkum yaşamlar / yeme, içme, yatma, dışkılama sürdürüyorsak; farkına vardıktan sonra ne yaparız/yapabiliriz? 
 
Öncelikle bilinmesi gereken cezaevinde süresi dolup tahliyesi gelen istese bile orada duramaz. Kesilen, hükmedilen ceza suçla orantılı olduğu için normal süreç kaldığı yerden devam eder. Tıpkı hastaneden veya askerlik vazifesinden çıkış, taburcu olmak, tezkere almak gibi... 
 
Kısacası anormalden normale dönüştür. O halde gelsin soru: Norm nedir? 
 
Normların değişkenliği veya göreliliğinden devam eder ve cezaevinde geçen sürede öğrenilenlerle bütünleştirebilirsek hırs veya akıllanıp uyum yoluna girip girmeme seçenekleriyle karşılaşır GENELLİKLE alışkanlıkların hakim olup bilinçle değil hırsla devam edildiği biliniyor. Pandemiden sonra savaş ateşinin alev almış olması bu gerçeğin delilidir. Quantal yaklaşım önerisi Reset gerçeğini gösterdiği için telaşa kapılanların GEÇMİŞTE tutunma, mevzi koruma çabaları BİZİMKİ GİBİ şarkkurnazı idarelerde tersine etki gösterecek gibi. Nasıl derseniz "en güncel durum tespitinden hareket edersek; Türkiye'yi NATO'DAN çıkarabilirler!" 
 
Neden geçinemiyoruz, neden birbirimizle geçinemiyoruz? Haydi, biraz daha genelleştirelim; biz neden böyleyiz? Metinde geçen "insan kalabalığı Pasifik coğrafyası" aslında bir tehdit unsuru gibi duruyor. Yazarın önerisi; kurnaz, kolaycı toplumculuk yerine "sonuna kadar birey" çabası düğümleri çözüyor gibi dursa da günümüz gerçekliği için henüz çok ama çok erken bir dönem. Bundan bir kaç yüz yıl önce birey fikrine ulaşan düşünürler, kendi zamanlarında da bu fikirlerinin erken olduğunu hem biliyor hemde ifade ediyordular. Geçen yüzyıllardan sonra değişen fazla bir şey olmadı aslında, fikir var ama gerçekliği yok genel olarak. Sürülüp gitme gibi bir zorunluluk içinde kayboluyoruz. O halde uğraşmaya ne gerek var?
 
Şeref SARAL
20.05.2022
 
GERÇEKTEN İLGİNÇ
 
Sitenizi görüp okuyunca "küçük dilimi yuttum" deyimi yerinde olacak. Seneler öncesinden bugün olacakları tahmin etmeniz için nasıl bir donanıma sahip olduğunuzu merak edip daha derinlerinize doğru daldım. Sadece bir iki kulaç atmam şaşkınlığımın artmasına neden oldu. Görebildiğim kadarıyla online eğitim ile başladığınız yolculuğunuz TÜMÜYLE yaşam/yaşamak/deneyimlemek özlü gelişmiş. Öneriniz de o zaten. Bir sene önce Rusya'nın bu hale geleceğini SİZ yazıp irdelemişsiniz. İran, İsrail, Türkiye, Hint Coğrafyası, Afrika tespitlerinize artık daha dikkatli yoğunlaşıyorum. İdeolojik Körlük başlığınızda sıraladığınız diziliş müthiş. Kahin misiniz diyesim geliyor ama öngörülerinizin neredeyse tümü ŞİMDİYE KADAR OLAN KISIMLATIYLA neredeyse %100'e yakın gerçekleşiyor. Sizin deyiminizle İran İblisler Devleti ile bitik, yenik, yıkık, müflis SSCB illiyeti inanılmaz güçlü. Bugün, bu saat itibariyle İran sokakları yanıyor, yine sizin deyiminizle osuruktan ideolojinin koruyucu muhafızlarının ofisleri ateşe veriliyorsa GEÇ KALINMIŞ bile denebilir. "Açlıktan ölmektense alnıma bir muhafız kurşunu yeyip ölürüm daha iyi, hiç olmazsa belki devrim olur da bu üşütük vampir mollalardan kurtuluruz" diye feryat eden İranlı çok haklı. İran gibi doğunun en saygın medeniyetlerinden birini tarihin en karanlık zorbalığına çevirip tüm coğrafyayı delirten, kan gölüne çeviren vahşetin son bulması dileklerimle. 
 
İnsan, insanlık, birey, akıl, medeniyet/sivilleşme kazansın. 
 
Saygılarımla
 
Neslihan ÇAKMAK
13.05.2022
 
KURGU DEĞİL SİSTEMATİK
 
Genel Değerlendirme: Şimdiye kadar oluşan etkileşimde bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek isterim. Metnin başlangıcında "kurgu" kelimesi ile izahı başlanan bütün; okuyucu tepkilerine bakıldığında "oyun veya daha çok tuzak" gibi algılanıp anlatılıyor Oysa Metinde bahsedilen SİSTEMATİKTİR. 
 
Sistematiği yerli yerine yerleştirip önce anlamak ve daha sonra kendi zihnimizde geliştirebilmek için de METODOLOJİYİ takip etmeliyiz! Patent ve Gayrimeşru ile başlayıp en az 100 yıllık sorun çözümlemeleri yapmaya çabalıyorsanız; "taraf olmadan" objektif başlangıçlara ihtiyacınız olur. Neden o başlangıç dersek; bir anda patlayan bir doluluğun tezahürünü sezebiliriz. Metni değersizleştirmeye çalışmak öncelikle ÖZVERİLİ açık çabaya (kimseden bir şey istemiyor. Alabildiğine bedava) kötülük yapmak ve dolayısıyla EĞER doğru ise insana ve insanlığa ihanet olacaktır. O yaklaşımlardan verim elde edebilmemiz imkansızdır. Önemli bir önerisi var: Duyumsayın! Hissedeceksiniz. Size evrenin sırrını veriyorum. Bundan sonra SİZİN İÇİN hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. 
 
Bu tür iddialı metinler genellikle göz ardı edilir çünkü okur, okuduğu metnin kendisine ait olması gibi ilkel bir yaklaşıma sahiptir. Değişimi, dönüşümü, farklılaşmayı, evrilmeyi, eskiden vazgeçip yeniyi yaratmayı dürten metinler genellikle HEMEN kabul görmez. İçten içe bir kıvılcım, kıvılcımlar silsilesi çakmıştır ama insan zihninde yerleşip yaratıcı özleri harekete geçirmesi zaman alır. Alışkanlık ve daha önemlisi cesaret gerektirir. Okur hele bizimki gibi sürekli TEMEL BİLGİLER sahasında zaman kaybedip duran bir kitleden ise süreci daha da uzundur. Sadece kurgu ile sistematiği yerli yerine yerleştirebildiysem ne mutlu bana. Saygılarımla
 
Fatıma KUTLUĞ
10.05.2022
 
KIVRANDIRMA
 
Rusya-Ukrayna Savaşı'nın açığa çıkardıkları nelerdir? 
 
Mafiaboss Putin'in ilk konuşması ile ŞOK yaşayanlar bir süre sonra mevzi almaya başladılar! Komünizmin Rusya'yı parçalayıp olmayan milletlere devlet verdiğinden ve dekomünizasyondan bahseden Putin daha pekçok tuhaf gerekçe sıralayarak "varlık - yokluk / yokoluş" bizim çok iyi bildiğimiz BEKA sorunları olduğunu da söylemişti. Ülkemizdeki sinsi komünist yapılar ikiye bölünüp Rus yanlısı olup olmamakta önce bi tereddüt ettiler. Provokasyon mektebinin çocukları neyle karşı karşıya olduklarını anlamadılar. Çoğu hâlâ nasıl bir belaya bulaştıklarının farkında değil. Kürtçü mü olacaklar, Amerikalı müttefiklerinin yanında mı duracaklar, AB'NİN tezlerini mi savunacaklar, eski komünist ideallerini mi sürdürecekler, iktidarla kolkola devam mı edecekler, muhalefet kanadında mı yerlerini pekiştirecekler, akademideki yerlerini nasıl koruyacaklar, intikam yeminlerinden nasıl kurtulacaklar, başlarını bu beladan nasıl sıyıracaklar, hangi kılığa veya kıyafete girecekler, bundan sonra nasıl devam edecekler, kime yaltaklanacaklar, İsrail mi Çin mi, üşütük İslam alemi mi, yanıp kavrulmuş başka hangi coğrafya gibi binlerce soru. AT GÖTÜNDE SİNEK GİBİ YAŞAMAYA ALIŞIK SİNSİ KOMÜNİSTLERİ kıvrandırmaya başladı. 
 
Bu daha başlangıç. Bu daha iyi günleriniz. Nereye giderseniz gidin, nereye saklanırsanız saklanın, hangi yalana sığınırsanız sığının kurtulamayacaksınız. KURTULAMAYACAKSINIZ! En az yüz yıl, insanlığa kusturduğunuz kanın, döktürdüğünüz gözyaşının hesabı fitil fitil burnunuzdan gelecek. İyi kıvranmalar!
 
Atakan DEMİRPENÇE
29.03.2022
 
PAYLAŞIM SAVAŞLARI
 
Baştan beri burada yazılanlar gerçekten ilginç. Paylaşım Savaşları diye bildiğimiz bir klişe vardır. Taa eski zamanlardan beri gelip dünyamızı bi şekilde şekillendiren kavgalar. Genel olarak dünya halklarının yığılma yerleri, nüfus yoğunluklarına baktığımızda Pasifik coğrafyasında aşırı kalabalık görürüz. Japonya'nın adalarında, Çin, Hindistan, Pakistan, Endonezya, Bangladeş vs'de… Hemen yanıbaşlarındaki Rus coğrafyası ise neredeyse bomboş gibidir  
 
İlginç değil mi! Eskinin insanları yağma yoluyla binlerce yıl hayatta kalıp birbirlerini de öldürürken günümüz insan yoğunluğu milyarlarla sayılıyor. Her birinin halledilmesi gereken pekçok sorunu var. Sağlık, eğitim, güvenlik gibi… Şunu söylemek istiyorum: Acımasız gelebilir ama Rusya Federasyonu onca imkanına rağmen eline geçeni silaha, uyuşturucuya, hukuksuzluğa, provokasyona, haksızlığa, dünya düzenini sabote etmeye, insanları birbirine düşman etmenin ötesinde bizzat en modern silahlarla şehirlerin, ülkelerin yıkımına sebep olduğu için dağılmak/dağıtılmak zorundadır. Yaşı 50'nin üstündekilerin yaşayıp bildikleri gibi Afganistan, İran, Irak, Suriye, Ukrayna ve diğer bütün savaşlarda Rus/Kremlin/Mafiaboss Putin provokasyonlarının olduğunu ARTIK çok iyi biliyoruz. Çekirge bi sıçradı iki sıçradı. Akla durgunluk veren bütün bu vahşiliklerin hesaplaşması da gelip çattı. Değerli öğretmenimizin dediği gibi "payınızı alın! Canavarlar imparatorluğu çöküyor". Bu çağrı dışarıdakilere olduğu gibi Rusya Federasyonu' nda yaşayıpta yaşamın bile farkında olamayan zavallı halklara da bir çağrı. Hakkınızı almaktan çekinmeyin, paramparça edin bu zorbalığı! 
 
Tabii ortaya bir oyun koyuyorsanız kazancı da koymanız gerekiyor. Gepgeniş bir coğrafya ve el değmemiş, işlenmeye hazır pekçok hammadde. Trilyonca dolarlık bir ana sermaye ve üretim. Kim bu kadar büyük bir paylaşım yapmıştır ki şimdiye kadar? Önemli olan hakça, açgözlü olmayan, yerini bulan, değerlendirebileceklerin hakkettiği, daha mutlu ve müreffeh, adil, demokratik, bireyden yana, insan haklarına ve hukuğa saygının ötesinde uygulanan bir paylaşım.
 
Adil Erman GÜLER
09.03.2022
 
DOĞUNUN KORKUNÇ CEHALETİ
 
İçinde bulunduğumuz durumların genellikle farkında olamayız ise çözüm önerilerimiz nelerdir? 
 
Öncelikle birer birer ilerleyip Doğu'dan ne anladığınızı ifade edelim. Kelime olarak medeniyetin çekirdeği Avrupa kabul edilirse coğrafi olarak Avrupa'nın doğusunda kalan bütün coğrafyayı içine alabilir. Bu bilgiyi kabul ettikten sonra ilerlerse kadim tarihimizden beri içinde yaşadığımız ve diğerlerine nazaran daha iyi bildiğimiz bu coğrafyada yaşayanlar neden korkunç bir cehalete sahip sorusunu sorarız! Zorumuza gider ama bu neticeye varmamızın milyonlarca kesin kanıtı vardır. "Eskiden Doğu güneşin doğduğu yerdi" argümanlarının burada bir geçerliği yoktur çünkü günümüze hatta bir kaç yüz yıldan beri gerçekleşen vakaya odaklanıyoruz. İkinci kelimemiz cehalet. Nedir cehalet; bilgisizlik. Ama yüzbinlerce Okulu, öğretmeni, akademisyeni olan Doğu nasıl korkunç cehaletin pençesinde olabilir ve önemlisi neden kurtulamaz? Kendisini hâlâ üstün, önemli, değerli gördüğü için. Pekiyi, öyle değil mi? Pekte öyle gibi görünmüyor. Yakın tarihine bile baktığımızda insanlık tarihinin en korkunç cehalet örneklerini burada görüyoruz. En basit bilinen yaşadığımız FETÖ yapısı; içine akademisyenleri, bürokratları, generalleri alıp en sinsi hırs ve inatla örgütünü oluşturup yine kendi milleti, devleti, Halkına en büyük kötülüğü yapmasına rağmen hâlâ doğru ve haklı olduğunu iddia edebiliyor. Bu örneğin binlercesi mevcut ve canlıdır. Sinsi komünist yapılar diğer örneklerdir. İdeoloji veya inanç/din bağımlılığı en yüksek bağımlılık olup en yakın akrabalarını bile öldürülmesi gereken düşmanlaştırabilir. İşte bu korkunç cehalettir. Doğucu, Avrasyacı, Anti Amerikan NATO veya hangi türevinden olursa olsun ortak paydaları "alalım düşmandan eski yerleri" modundandaki YENİLMİŞLİK, KAYBETMİŞLİK, EZİKLİK ve benzeri motivasyonlar nesilden nesillere genetik kod gibi aktarılabilir. Bu cehalettir. Yenilen pehlivanın güreşe doymaması veya kan davaları, acı motivasyonlar, fraksiyonel...
 
Azra CEVAHİR
09.03.2022
 
 
ASKERİ SİSTEMLER VE DÜNYA DÜZENİ 
1970—251 
 
Milyarlarca insanın yaşadığı günümüz dünyasında uluslararası yasalar ne kadar istismar edilirse edilsin yasa koyucu ve koruyucuların denetim mekanizmaları en üst düzeyde askeri sistemlere gelip dayanır. Sivil yaşamın içine pek girmeyen ama grafiğin yükselmesiyle görünür hale gelen bu sistemler aynı zamanda bütün dünyayı kılcal damarlarından başlayarak kuşatmıştır. Medeniyet dediğimiz ve sivilleşme olarak anladığımız ileri düzey MALESEF gerçekleştirememiştir. Askeri sistemler hayati olmaları sebebiyle en dinamik, hareketli, sürekli değişken, ilerleyen süreçlerdir. Bir sonraki mesaiye geldiğinizde pekçok şeyin değiştiğini görürsünüz. Dışardan biri için anlaşılması ve topyekün uyum sağlanması imkansız olup sadece ilgili birimle ilgili çalışma yapabilirsiniz. Bu durumda televizyon, gazete veya diğer basılı yayın araç ve organlarında fikir beyan edip açıklama yapanların İSTİSNASIZ tamamı geri kalmış, ilkel, anlamsız, boş, değersizdir çünkü güncel askeri bilgileri paylaşmak bütün askerlik sistemlerinde İHANET suçudur. 
 
Televizyon gibi eğlence amaçlı mecralarda konuşulanların tümü eğlence amacını geçemez. Meraklıları için binde bir fikir verebilecek kırıntı bilgiler bile aşırı karmaşıktır. En basit örneği ile tıp alanındaki bir beyin cerrahi işlemi televizyondan ne kadar anlatırsanız anlatın kimse anlamaz ve yapamaz. Bu örnekten sonra bilim gibi çok büyük bir alanın işleyişi günümüz dünyasında minicik işbölümleriyle cereyan eder. Şunu belirtmek istiyorum örneğin bir F35 savaş uçağının yüzbinlerce parçası dünyanın çok değişik ülkelerinin sanayilerinde imal edilip daha sonra monte edilmekte imalatçıları ne ürettiklerini bile bilmemektedir. Ellerinde bulunan planlara göre her hangi bir parçanın her hangi bir minik bölümünü yaparlar. Bu örneği tüm imalat sanayi ve sektörlerine yayarak anlayabilirsiniz. Sıradan bir otomobilin bile 50.000' den fazla parçası vardır. Bu bilgilerden sonra Mafiaboss Putin ve onun da arkasındaki Kremlin ve avanelerinin, sevenlerinin, sempatizanlarının, taraftarlarının, şakşakçılarının, yardakçılarının çağdaş dünyada yeri yoktur, olamaz çünkü onlar ilkel, çok geri kalmış, kaba saba, bilimle/ bilimsellikle/ insanlıkla alakasız şizofrenlerdir. Bunu kesin bilgi olarak alıp yayabilirsiniz. Bu durumda bu ilkelliğin arkasına saklanarak iş yapan İSTİSNASIZ bütün mafyötik, yasadışı, uluslararası anlaşmalarla uyumsuz devlet, kurum, kuruluş hatta kişilerin bile sonu gelmiştir. 
 
Süreç budur ve bu şekilde işleyip devam edecektir. Bu süreci hiçbir kimse ve güç ne engelleyebilir nede durdurabilir!
 
Attila EREN
08.03.2022
 
 
TARİHSEL DÖNGÜLER 
 
Mafiaboss Putin ve aslında Kremlin sorununda bugün itibariyle gelinen aşama ve geleceğine dair öngörülerimiz neler olabilir? 
 
Tarihin çok fazla derinlerine dalmadan Nükleer teknolojiler ve güç inşasında kullanımdan başlayarak sürdürelim. Bugün Mafiaboss Putin ve temsil ettiği Kremlin Kanunsuzluk Ayı Sistemi bütün dünyada gayrimeşru yapıları örgütlerken zurnanın zırt dediği yere gelip sadece batının değil tüm dünyanın sabrını taşırmış durumda. İddia, gerekçe, istek ve kurmak veya sağlamlaştırmak istediği ağ baştan sona saçmalık ve kabul edilemez. Dolayısıyla işi/işleri bitti. Yapabilecek hiçbir şeyleri yok. Bütün kozları tükendi. Ellerinde kalan bir tek koz "kendilerini dünyanın en güçlüsü yapan, nükleer bombaları veya füzeleri"  
 
Pekiyi, bu AYILARA bu teknolojiyi kim ve neden verdi? İngiltere. Amerika'dan aldıkları/çaldıkları nükleer teknoloji bilgilerini Kremlin'e aktarıp günümüz dünyasının en ciddi sorununun suç ortağı İngiltere'nin bizzat kendisidir. Suçun boyutları tahayyül sınırlanızı aşar. Dünyanın yokoluşuna kadar gider. Şuan bile günümüzde Mafiaboss Putin sistemi ile milyonlarca genç insan dünyanın her yerinde ZATEN uyuşturucu başta olmak üzere ateşli silahlar, terör, mafya kavgaları yüzünden telef olup gitmektedir. Pekiyi, bu ciddi hata nasıl yapılabilir? İngiliz ukalalığı ve kendine güveni, "bana dokunmayan yılan kimin başına bela olursa olsun anlayışı, Victoria saltanat düzenine güven". Bir de bu insanlık düşmanlarının ustalıkla uyguladıkları "devletlerin sınırlarını çizerken" MUTLAKA her devlet içinde bölünmüş bölgeler bırakarak yüz yıllarca sürecek iç savaşların tohumlarını ekmeleri. 
 
O halde, ne diyoruz? Bu belayı insanlığın başına siz sardınız o halde siz çözeceksiniz. Artık bu saatten sonra ne yapar, nasıl yaparsınız bilemiyorum ama tüm kötülüklerinizin hesabını ödeme zamanınız geldi. Bu öngörüden kurtulabilme imkanınız yok. 
 
Asla kurtulamayacaksınız. Biz elimizden geleni yapacağız bu kaderle yüzleşmeniz için..!
 
Füsun ÖZDEMİR
06.03.2022
 
Uluslararası ilişkilerle ilgili atıp tutanlar hukuktan çok ideolojik yakınlık duydukları kanatlardan birini ölesiye savundukları, hukuku göz ardı ettikleri, ilkel kan davası modunda konumlandıkları için olup bitenlerde belirleyici rol ve yer alamıyorlar. Doğru olanı da budur. Bitip tükenmesi imkansız kan davaları ile hukuk oluşturulmaz. 
 
Metinde ısrarla altı çizilen Mafiaboss Putin onca ikaza ve kendi özel deneyimlerin rağmen ESKİ KAFA kurnazlıklarla dünya siyasetini ve dolayısıyla hukukunu oluşturup adını tarihe kazıma gibi ham bir hayalin kurbanı olmakla birlikte tüm çevresini de hakettikleri cehenneme sürükledi. Hakettiler çünkü özellikle 2. Dünya Savaşı'dan sonra belirlenen tüm yasalara ve sonrasında SSCB iflasıyla oluşan çöplüğün toparlanması sözünün hiçbirini tutmayıp kurnazlığıyla ha bugün ha yarın bugüne kadar geldi. Eski etki alanındaki Güney Amerika' dan Afrika içlerine kadar mafya imparatorluğunu yayıp güçlendirirken en pervasız intikam hisleriyle hareket etti. Kendisine anlatılan bir efsane vardı: "Sen ölü kadının karnından çıkan büyük Rus kahtamanısın. Tıpkı adını aldığın Vladimir gibi büyük bir kurucu olmalısın". Tıpkı eskinin ilkel liderleri gibi yanından ayırmadığı kahinler sürekli ona bu kehanetleri anlatıp durdu. O da inandı. Ciddi ciddi inandı. İnsanlığın ona verdiği fırsatı görmezden geldiği için tüm avanesiyle birlikte tarihin çöplüğündeki yerini alacaktır. Öyle veya böyle… Anlaşılan budur.
 
Metehan GÜNEŞ
13.02.2022
 
Burada ciddi iddia ve dayanaklar silsilesi var. Her bölümün kendi içinde döngüsel kurgusu çok farklı olmakla birlikte ilerlerken içten patlamalı, her defasında -kimsenin yazmaya cesaret edemediği ama çoğunun bildiği gerçeğe çağrı var. Ülkemiz özelinde insan ve insanlığın ne tür bir cenderenin içinde kıvrandığını, baskı gruplarının neden ve nasıl acımasız vicdansız olduklarını anlıyoruz. Verilen örnekler popüler olmakla birlikte popülere isyan var. "Kısacık ömrümüzde bunca saçmalığa katlanmak zorunda mıyız" gibi harika bir soruyu sorup duruyor. 
 
Şizofreni ana başlığında metni bütünlerken akıl ve duygunun sınırlarını zorlaması bundan. Bazen iğrenip nefret ettiğimiz durumların ASLINDA bizi nasıl çepeçevre sardığının delilleri burada. Tekrar tekrar okuma ve bütünleştirme arzusu doğuruyor. Acaba ben bu metnin neresine, nasıl dahil olabilir; bir kaç çözüm önerisi de BEN nasıl geliştirebilirim fikri sürekli beynimizde dolaşıp duruyor. Yazarın yaratıcılık yeteneği takdire şayan. Nereden çıktığını ilk okumada pek anlamadığımız yaratıcı çekirdeklerin ilerleyerek nasıl filizlenip canlandığını, güçlenip sağlamlaştığını görmek ayrı bir zevk. 
 
Bitimsiz Söylemler anabaşlığına aldığım metin çok fazla işe yarıyor. Geçiş dönemleri için çok iyi bir örnek. Aslına bakarsanız; ileri toplumlar bu sorunu yüz yıl önce filan çözüp sonrasında ciddi kavgalar da verdiler ama biz geriden geldiğimiz, geriden gelmeyi sevdiğimiz, sağlamcı olduğumuz için bu acı gerçekleri yaşayıp duruyoruz.
 
Çağla ERTÜRK
14.01.2022
 
Basit bir önerisi var: Minimalist yaklaşımla geçmişinde olanın tümünü gözden geçirip işine yaramayanların tümünden kurtul, genel anlamıyla odaklanacağın insanlığın her hangi bir alanında hemen üretmeye başla ve ürettiklerini sürekli kontrol et hatta başkalarının kontrolünü de aç! 
 
Önlob vurgusuyla delillendirilen tezlerin her insana ait ortaklık olması ve fark gibi yaşananların insan hatası ile kötülüğünden kaynaklandığını anlatıyor. Yapıp ettikleri diğer işleri ayrıca sunarak siz de yapabilirsiniz gibi ikinci bir önerisi var. Bütünleştirdiğimizde sanatsal yönünün ötesinde matematik bir yolu da görebiliyorum. 
 
Merak ettiğim soru, bundan sonra ne olacak veya bulacak? Çok çekici bir soru bu.
 
Attila Eren 
01.08.2021




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol